AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İlkesiz ticaret olmaz

Gelenekten kopuk veya kendisi bir gelenek oluşturmayan sanat çalışmaları nasıl yok olmaya mahkûmsa, geleneğe kök salmayan ekonomik teşebbüsler de kısa zamanda silinip giderler.

Toplumsal düzenler ilkesiz ayakta duramaz. İlkelerin temel kaynağı ise dinî geleneklerdir. Şiir veya mimarînin gelenekle ne kadar bağlantısı varsa, iktisadî sahadaki atılımlar da aynı ölçüde gelenekle bağlantılıdır. Gelenekten kopuk veya kendisi bir gelenek oluşturmayan sanat çalışmaları nasıl yok olmaya mahkûmsa, geleneğe kök salmayan ekonomik teşebbüsler de kısa zamanda silinip giderler.

Prof. Sabri Ülgener'e göre, onbeş ve onaltıncı asırlarda İran içlerinden Güneydoğu ve Orta Anadolu'nun kervan yollarına kadar uzanan geniş bir saha üzerinde ve hem de en ileri anlamda bir "ticaret kapitalizmi" mevcut iken, bunun üretimi kamçılayamaması ve (Avrupa'dakine benzer) bir sanayi kapitalizmine dönüşememesi başlıca iki sebepten kaynaklanıyordu: 1. Rantabilitede geri kalış; 2. Sermaye ortaklığında ve teşkilatlanmada (şirketleşmede) gerileyiş. Prof. Halil İnalcık'ın (şu anda Ukrayna sınırları içinde bulunan) Kefe Limanı gümrük defterleri üzerindeki çalışmaları, aynı asırlarda Anadolu'nun Karadeniz üzerinden Rusya, Polonya ve Baltık bölgesine muazzam miktarda mamul mal ihraç ettiğini göstermektedir. Demek ki hem etkin bir teşkilatlanma vardı, hem rantabilite.

Birkaç yıl önce Türkiye'yi ziyaret etmekte olan Seyyid Hüseyin Nasr ile sohbet ederken, kendisine Japonlar'ın maddî alandaki başarılarını neye bağladığını sormuştum. Cevabında, maddî başarılarda bile gelenekle kurulan bağın öneminden ve bu bahiste "Japon geleneğinin diri damarları"ndan söz etmiş, fakat meseleyi somutlaştırmaya fırsat bulmadan sohbet kesilmişti. Eğer yanılmıyorsam, Japonlar'ın geleneklerinde Batılılar'ınkinden farklı (hatta onlara zıt) unsurları yok etmek yerine, o unsurlara dayanarak Batı'ya direndiklerini ve sonuçta en az onlar kadar "başarılı" olduklarını söylemek istiyordu.

Kâr herşey değildir

Ondokuzuncu yüzyıl Japon iş hayatına göz attığımızda, rekabet ve kâr güdüsünden, bunların oluşturduğu iktisadî bireycilikten ziyade kamu yararı ve imparator için fedakârlık, yurtseverlik coşkusu gibi özelliklerin daha ağır bastığını görüyoruz. Batı bencilliğinin yerini, "ülkeye borcunu ödeme" duygusu almıştı. Byron K. Marshall'ın ifadesiyle, "Meiji işhayatında her ne kadar özgüven, bireysel girişimcilik ve bağımsız eylem çok yüceltilmekteydiyse de, kâr güdüsü, maddî servetin rekabetçi takibi ve iktisadî bireycilik dogmasına esas olan diğer unsurlar her zamanki gibi küçümsenmekte ve karşı çıkılmaktaydı. Onların yerine yurtseverlik coşkusu ve kamu yararı için fedakârlık arzusu konmaktaydı."

Mesela, ondokuzuncu yüzyılın önde gelen girişimci ve düşünürlerinden biri olan Şibusawa'ya göre, insanlar biribirleriyle rekabete girişmemeliydiler. Toplum içinde birarada olabilmek ve "ülkeye borcunu ödeyebilmek" için kişisel bağımsızlık ve kendine-dayanma düşüncesini terketmeli, bencilliği tamamen bir yana atmalıydılar. Morimura ise, insanların toplum içinde karşılıklı bağımlılıklarına dikkat çekerek, bir işadamı olarak her zaman ilk görevinin "Toplumdan aldığı menfaatlere karşılık minnettarlığını ifade edecek tarzda davranmak" olduğunu söylüyordu. Kinbara, ömür boyu Ikko tarikatının dervişlerini taklit etmişti. Ikko, sadelik ve samimiyet (ihlas) demekti. Fakat Kinbara, dervişler gibi Buda'yı düşünmek yerine, "ihlas içinde ülkenin hayrını tasarlamakla" geçiriyordu günlerini.

Japon iktisat geleneğinin ikinci bir diri damarı, ticaretin hor görüldüğü Tokugawa asırları (1601-1868) boyunca, az sayıdaki ticaret/sanayi şirketinin ciddî birer geleneğe sahip olmaları ve bütün olumsuzluklara rağmen bunu devam ettirmiş olmalarıdır. Bu şirketlerden biri Mitsui, bir diğeri Sumitomo'dur. Onaltıncı yüzyılda dinadamlığından dönme bir şifalı bitkiler hekimi tarafından kurulan Sumitomo şirketi 1945 yılına kadar ticaretten uzak durmuştu. Çünkü şirketin kurucusu, ticareti kısır ve spekülatif bir faaliyet olarak görmüş ve varislerinin "bu nefret edilesi işe bulaşmamalarını" vasiyet etmişti Onlar da tam 350 yıl bu vasiyete uymuş, ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra işsiz kalan çok sayıdaki işçilerinin istihdamı için mecburen ticarete dalmışlardı (Sumitomo'nun sadece ticaret şirketinin yıllık cirosu 150 milyar doların üzerindedir!).

Mitsui Anayasası'nın ilkeleri...

Mitsui ise 1673'te Mitsui Haçirobei tarafından kurulmuştu. Kurucunun 1694 yılında irâde ettiği kurallar bugün hâlâ şirketin anayasası mesabesindedir. Onüç maddelik bu anayasayı, bugün cirosu 200 milyar doları bulan şirketin gelenekle kurduğu bağın bir işareti sayabiliriz. (Mitsui şirketler topluluğunun yıllık cirosu ise ancak trilyon dolarla ifade edilmektedir.)

Mitsui Anayasası'nın maddeleri şunlardır:

1. Aile üyeleri birbirleriyle yakın dostluk ve nezaket ilişkisi içinde olmalıdırlar. Oymak içindeki tartışma ve anlaşmazlıkların sonunda tüm aileyi yıkıma uğratacağı bilinmelidir.

2. Hanedan içindeki ailelerin sayısını gereksizce arttırmayın. Her şeyin sınırı vardır. Aşırı genişleme, karmaşa ve güçlük yaratır.

3. Tutumluluk aileyi zenginleştirir, lüks ise yıkar. Birinciye tutunun, ikinciden sakının. Böyle yaparak ailemizin refahı ve sürekliliği için kalıcı bir temel atın.

4. Evlenirken, borçlanır veya başkalarının borcuna kefil olurken, her zaman aile konseyinin tavsiyesine uygun hareket edin.

5. Yıllık gelirin bir bölümünü bir yana ayırıp, paylarına göre aile üyeleri arasında dağıtın.

6. İnsanoğlunun bu hayattaki çalışması, ömrü olduğu müddetçe devam eder. Onun için sebepsiz yere emekliliğin lüks ve rahatını aramayın.

7. Bütün şubelerin malî raporlarının denetim için genel merkeze gönderilmesini sağlayın; bütçe ve finans işlerinizi organize edin ve dağınıklığa meydan vermeyin.

8. Bir ticarî işletmenin esası büyük kabiliyete sahip insanları istihdam etmek ve onların özel yeteneklerinden yararlanmaktır. Yaşı ilerleyen ve dermansız kalan işgörenlerinizi, gelecek vaadeden gençlerle değiştirin.

9. Konsantre olmadıkça başarılı olunmaz. Ailemizin kendine ait işletmeleri hepimizin geçimini sağlayacak kadar boldur. Asla başka bir işle uğraşmayın.

10. Bilmeyen, öncülük yapamaz. Oğullarınızı adî çıraklık görevleriyle hayata başlatın ve tedricen iş hayatının sırlarını öğrendikleri zaman, bilgilerini uygulamak için şubelerde kendilerine görev verin.

11. Sağlam muhakeme her şeyde, bilhassa ticaret işlerinde aslî öneme sahiptir. Bugünkü küçük bir fedakârlığın yarınki büyük bir zararı önleyebileceğini, dolayısıyla tercih edilmesi gerektiğini bilin.

12. Büyük hatalara düşmemek için aile üyeleri birbirlerine dikkat etmeli ve dayanışma içinde olmalıdırlar. Biribirleriyle istişare etmelidirler. Eğer aranızda kötülük peşinde koşan biri olursa, aile konseyinin kararlarına göre hakkından gelin.

13. Siz ey 'Tanrı'lar ülkesinde doğanlar! 'Tanrı'larınıza tapın, İmparatorunuzu ululayın, Ülkenizi sevin ve tebâ olarak görevlerinizi yerine getirin!


3 Ağustos 2003
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED