|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin Trabzon şubesi tarafından düzenlenen dörtlü turnuvanın havasını, havaalanına iner inmez hissetmeye başlamıştık. Bütün sıcaklık ve rutubete rağmen şehre, Sultan Göktaş'la girerken, Trabzon'un "çağdaş bir şehir" görüntüsü verdiğini hemen farketmiştik. Amma ne "çağdaşlık" bir bilseniz... Bir kerre, bu yıl İstanbul'un dört büyüğüne karşı, Karadeniz'in dört büyüğünün epey bir direniş göstereceğinin farkında iken, seyirci, mevsim başı olduğu için, futbola hasret bir tavırla, tribünlerde yerini alıp, hoş-sohbet altında gol bekliyordu. Ben basın tribününde "daha iyi bir takım hangisi" diye kafa yorarken, Trabzon'da siyasî havanın pek iyi gitmediğini müşahede ettik... Muhalif-muvakfık bilmem, amma gördüğümüz kadarı ile Ak Parti'li mebuslar, "Trabzonlu bakan" içlerinden çıkmadığı için biraz hamuş bir havadalar... Amma "muhalefet" yedi koldan saldırıya başladı bile... Fındık, tütün, derken, Trabzon limanı ile otoyol ihalesine eklenen bir de jandarma baskını ve Kur'an kursu öğrencileri spekülasyonu ile, pek de Karadeniz'de işlerin iyi gitmediğini gördük... Karadeniz ilginç bir yerdir. Yöre insanı yazları çoluk-çocuğun Kur'an Kursu'nda okumasına gereken hassasiyetin ötesinde "din emrini ifade" bir kararlılıktan vazgeçmez... İşte Trabzon'a gittiğimizde böyle bir olay patlak verdi. Bunun üzerine giden, "Günebakış"ın sahip ve başyazarı, Ali Öztürk, nerede ise, eski günleri çağrıştıran bir eda içinde Trabzon valisi tarafından "bey, buraya kadar gelir misin?" diye '12 Eylül ve 28 Şubat'ları çağrıştıran bir yönetim havasını estirmek istemişlerdir. (Ne acıdır ki, bu olayı İstanbul dükâlığının medyası es geçmiştir) Olay ne biliyor musunuz? Aynen tek parti dönemi gibi, camide Kur'an öğrenen çocuklara, jandarma baskını... Trabzon'a bağlı Çağlayan beldesinde olur olay!... Yani jandarma kendi başına bir şey yapamaz. Asker, üst tarafı... Emir ve komuta silsilesi içinde harekete mecbur... Çağlayan ve diğer beldelerdeki Kur'an öğretiminden rahatsız olanlar, biryere telefon eder ve gerekli âmir emri verir... Bu Çağlayan beldesinde, gereken emri valinin vermesi gerekir. Eğer, mülkî amirliğinin son demlerini yaşayan vali bu olaydan haberdar değilse, vay halimize... O zaman da, İçişleri Bakanı Sayın Aksu'ya böyle bir zat-ı muhteremi Trabzon'a tayin etmekle, AK Parti'ye oy veren ve seçimi, yedi partiye karşı 6-2 almasını sağlayan vatandaşları cezalandırmak mı, yoksa ANAP'ın ruhuna rahmet okutmak niye?... Yerel basının yazdığına göre, ANAP Trabzon İl Başkanı, Ak Parti'ye bu olaydan dolayı veryansın ediyormuş... "Günebakış"ta Ali Öztürk, eski seçim video kasetlerini çözüp, bu kurs öğrencilerine baskın olayının geçmişini irdeliyor: "1999... 28 Şubat ara rejiminin hükümet üyelerinden ve Mesut Yılmaz'ın akıl hocalığı yapan Eyüp Aşık Trabzon'da seçim propagandası yapıyor. İmam Hatipler'in kapanmasına imza atan Aşık, din ve vicdan özgürlüğünü savunanlara 'yoksa sen de karanlıktan yana mısın? Ne yaptıksa biz yaptık. Bize kimse yaptırmadı. Biz doğruları yaptık. Üç yıl sonra Çaykara Lisesi'nde her çocuğun önünde bilgisayar olacak. Kur'an, öğrenme diyen mi var? Jandarma geldi, 50 yıl öncesi gibi kurs mu bastı? Bu yaygarayı yapanlar karanlıktan yana olanlardır' biçiminde sesleniyor. "Yıl 2000... ANAP, Akçaabat ilçe kongresi yapılıyor. Kürsüye gelen dönemin ANAP Milletvekili Ali Kemal Başaran, ara rejim dönemini savunuyor; 'her kafadan bir ses çıkıyordu. Kur'an öğreteceğim diye çocukları yurtlara dolduruyordu. Asker 'kapatın bunları' dedi. Biz de kapattık. Doğru yaptık. Siz, bakmayın birilerinin propagandalarına. Dinini, kitabını öğrenmek isteyene bu ülkede engel olanlar var mı?' diyordu. Aradan kısa bir zaman geçecek ve Ali Kemal Başaran, 15 yaşında küçük çocuklara Kur'an öğretmeyi yasaklayan yasaya parmak kaldıran parlementerlerden biri olacaktır." (Günebakış, 01.08.2003, sh:8) Şimdi biz de, burada, şöyle bir köşeye çekilip, "kara yemiş" yiyip, bir "beyaz sayfa" açalım ve soralım: ANAP'a Kur'an Kursları'nı kapatmak için "asker emir verdi, biz de kapattık" diyenler, daha sonra kılık ve siyasal kulvar değiştirip, yeni bir dönemde, "baskın yapın dediler, biz de yaptık" diye mi cevap vererek, kendilerini savunacaklardır? Sayın Başbakan'ın, ata binip düştüğü yerde, acaba ANAP'ın arıları mı yoksa, Kırat'ın kaltabanları mı bu çarpıklığı ortaya koydular? (Sayın Başbakan'a geçmiş olsun, o nice badireyi anlattı; katır ve babaları pek öyle kül üstünde / yanıp tutuşmasınlar.) Karadeniz, özellikle de Trabzon, bu sıcak günlerde yanıp tutuşurken, bir de otoyol, liman ve orman sorunları ile bir çıkmazda iken, bir de şu "tek parti zihniyeti"nin siyasal anlamdaki görüntüsünü çözmekle yükümlü olan siyasal erk, acilen tabandaki bu totaliter baskıyı kaldırıp atmalıdır. Biz, duyduğumuz gibi, gördük ki, kim ki milletin dinî inanç ve ahlakî değerleri üzerine sömürü düzeni kurmuşsa, helak olup gitmiştir. Eğer, biz, Trabzon'a gelip, yerel basını ziyaretle, "Günebakış" kadar, "Karadeniz" gazetelerinin yaptığı soylu ve onurlu yayınlardan haberdar olmayacaktık. Çünkü "ulusal basın-medya" kuruluşları, bir başka kulvarda, bir başka terane ile Batılı olduklarını kanıtlamakla yükümlü... (Karadeniz gazetesinin genl. yay. koordi. yrd. Osman Diyadin'e layık olamadığımız mültefit ifadelerinden ötürü, teşekkür ederiz. Hasılı Trabzon yanıyor, kavruluyor! Bakan da bunun hesabını validen sormuyor. Acaba niçin, neden?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |