|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cumhurbaşkanı Necdet Sezer mevcut kaygıları boşa çıkardı, 7. Uyum Paketi'ni onayladı ve geri dönülmez yol start aldı. Türkiye, çok partili dönemden bu yana sivilleşme konusunda şaşırtıcı ve devrim niteliğinde bir adım attı. Ordu içindeki şahinlerin, askeri vesayet rejimiyle varolmaya alışmış çevrelerin, "28 Şubat havası"nda ülke idare etmeye alışmış gazeteciler ve gazetelerin, Doğan Avcıoğlu'nun izinde "millet-ordu el ele teranesi"yle, "her akşam, sabaha artık darbe olur beklentisi"yle diyerek yatağa giren, şimdilerde ulusalcı tabir edilen kamptan palazlanmaya çalışan "arsız muhafazakar"ların gayretleri ne yönde olursa olsun, artık ana istikamet pek kolay değişmez... Türkiye dünden itibaren, en azından temel demokrasinin temel kurumsal gerekleri açısından 21. Yüzyıl'la tanışmıştır. Büyük hatalar yapılmaz, yol kazaları meydana gelmezse, demokratikleşme artık geri çevrilemez bir süreç olacaktır. Olacaktır, zira, bu tanışmada sadece bir "dış dinamik rüzgarı"nın etkileri değil, "iç dinamiklerle ilgili sosyolojik ve politik" bir temel de vardır. Nitekim tavırları, beklentileri ve taleplerinden hareketle pek çok kesim gerçekleştirilen sivilleşme hamlesine risk alarak katkıda bulunmuştur. Bizim bu köşede sık sık "toplumun merkezi harekete geçmezse Türkiye değişemez" vurgumuzu doğrulayan bir gelişme yaşanmıştır. Gelecek kaygıları ve çıkarlarından hareketle AB tercihini ilan eden, AB karşıtlarıyla ters düşen, bu çerçevede askere yaslanmaktan cayan, hatta karşı çıkan "ekonomik ve toplumsal merkezler"in atılan adımdaki ve bu adımın meşruiyetindeki payı ortadadır. Karşı karşıya kaldığı baskılara, tepesinde sallanan Demokles kılıcına rağmen, kendisinden önceki iktidarların yolunu seçmeyen, askere kendisini sevdirmek ve ülkeyi onun hattında idare etmek eyyamcılığına sapmayan, tersine, demokratik niyet, zamanlama, çatışmacı olmayan üslup ve kararlılık açısından sıkı bir performans sergileyen AKP iktidarı, bu değişimin mimarı olmuştur. Hatta kişisel üslubu ve ordu politikalarını dengeli götürmesi ve demokratikleşme sürecine kapı açmasıyla, kendisini doğrudan hedef alan ağır eleştirilere rağmen Genelkurmay Başkanı'nın tutumu önemli olmuştur. Ve elbete Cumhurbaşkanı... Tüm bunlar, gönülsüzce olsa da CHP'yi bile suskunluğa ve değişimi desteklemeye itmiştir. Demokratikleşme süreci elbette sadece temsili demokrasiye yönelik engellerin ortadan kalkmasından ibaret değil. Demokrasi fikriyle, medeni hukuk alanından ceza hukuku alanına, siyasi partilerin zihniyetinden fiili uygulamalara kadar uzanan, kurumsal yapılar kadar kültürel, özellikle ekonomik alanları da kuşatacak şekilde tanışmak gerekiyor. Birey, kadın, çocuk haklarının gelenekler, örfler karşısında özgürleştirilmesinden başlayarak, farklı kültürel kimlikleri kuşatacak şekilde toplumsal düzende "özgürlükçü çok-kültürlülük", ekonomide "eşitlikçi rekabet", siyasette "koşulsuz çoğulculuk" her demokratik iddianın temelini oluşturur. Türkiye'nin iddiası da bu olmalıdır ve bu çerçevede alınacak daha çok yol vardır. Ancak unutmamak gerekir ki, tüm bu adımların atılabilmesinin ön koşulu "toplumsal siyasetin doğması, siyasi partiler arasında toplumsal siyaset çerçevesinde bir rekabet ve etkileşim olması"dır. Bu ise her şeyden önce siyasi alanın yeniden yapılanarak genişlemesini gerektirir. Bu durumda şu açıktır: Ön koşulların ön koşulu "sivilleşme"dir. Sivilleşme, demokrasi açısından tek başına bir şey ifade etmez. Ancak sivilleşme gerçekleşmeden demokrasiden hiç bir şekilde söz edilemez. Peki, atılan adımlarla Türkiye sivilleşme hamlesini tamamladı mı? Yanıtımız şudur:
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |