|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cumhurbaşkanı Sezer Başbakan olsaydı sanırım ülkede mevcut tüm buldozerleri toplar, arkasına da Irak'a göndereceğimiz kuvvetin birkaç misli asker katar, mesela 2 B'lik arazilerde kurulmuş olan villaların, ilçelerin, semtlerin üzerine sürerdi. Birkaç gün içinde, yerleşik halkın gözyaşlarına aldırmadan, direnmelerini asker gücüyle bertaraf ederek, buraları yerle bir eder, arkasından da bu alanları ormanlık arazi haline getirmek için seferberlik başlatırdı.. Üstelik, araziyi işgal edenler ve edilmesine göz yumanlar hakkında kamu davası açar, işgal ettikleri sürenin bedelini ister, artı orman katlinden dolayı cezaya çarptırılmasının yolunu açardı. -Hadi canım sen de, mi diyorsunuz? O zaman başka bir ihtimali düşünün. Sezer Başbakan olsaydı, bu işin çözümsüz olduğunu düşünür ve ülke gündemine hiç almazdı. İşgalci işgal ettiği ile kalır, sorunlar da işgalcinin avantajı ile devam ederdi. Bunlardan hangisi iyi? Ya da hangisi uygulanabilir? Belli ki ikisi de sakat. Sakat olan bir başka şey daha var: O da bu alanların "orman vasfı"nı yitirecek kadar işgal edilmesi, işgaline göz yumulması... Gerçek şu ki, hangi sebeple olursa olsun kendi ülkemizin ormanlarını talan etmişiz, talanına göz yummuşuz. Uçaktan bakın Türkiye'ye, kel kel tepeler görüyorsunuz yalnızca... Günah olarak bu bir topluma yeter. Orman köylüsünün mahrumiyetleri, evet, köyden şehre göç ve gecekondulaşma çaresizliği evet, ama bütün bunlar, orman talanının vebalini ortadan kaldırmıyor. Bu vebalde en büyük pay, şüphesiz, ülkeyi bu şartlara sürükleyen yönetimlere ait. Ama... Ortada bir sonuç var... Talan edilmiş alanlar üzerindeki iskan... Kamuya ait alan kişiler için ranta dönüşmüş... (Gerçek ve ilk talancılar kim, şimdi o da belli değil. Çünkü aynı arazi zilyedlikle kaç kere el değiştirmiş) Yüzbinlerce bina kurulmuş... Ne yapmalı bunları? İlk paragrafta önerdiğimizi gerçekleştirebilecek bir iktidar tasavvuru mümkün müdür? Sayın Sezer kendisini öyle bir hükümetin başbakanı olarak düşünebilir mi? Ekranlar, basit bir gecekondu yıkımında bile gözyaşına boğuluyor. Zabıta ve jandarma ile gecekondu sakinleri arasında kıyamet kopuyor... Gideceksiniz ve Sultanbeyli'ye buldozeri dayayacaksınız... "Hadi canım sen de " dediğim bu. İkinci yöntem ise, talancının fiili meşruiyyeti demek... Son bir yol... Hükümetin yapmaya çalıştığı yol... Yani yıkamıyorsak, bu kadar insanı cezalandıramıyorsak o zaman bir bedel ödetelim. En azından hiçbir bedel ödenmeksizin talanın fiili meşruiyyetine onay vermiş olmayalım. Hele ortada 25 milyar dolarlık bir rant varsa... Ve hele ülke borç ödemek için kıvranıyor, onurunu talan ettiriyorsa... Yeni talanlara kapı aralamaya itiraza, evet... Bunun için ne kadar hassasiyet gösterilse az. Ama bunun yolu, mevcut talanı çözümsüzlüğe mahkum etmek, dolayısıyla talana fiili meşruiyyet sağlamak değil. "Talancıyı ödüllendirmek" ağır bir suçlama. Ama bunu kimin yaptığı doğrusu pek kolay belirlenecek bir konu değil. Maalesef talancı kamuya karşı, topluma karşı, Türkiye'ye karşı bir sıfır galip... Mevcut işgali yok edemediğiniz, yani yapıları yıkıp araziye el koyamadığınız sürece talancı bir sıfır galiptir. Hükümetin tasarısı ancak tecavüzün tazmini niteliğinde bir anlam taşıyor. Ama Türkiye'de hep böyle oluyor. "İtirazcılar" ise suret-i haktan görünüyorlar ama, tecavüzcüye "şerrine lanet" sözü dışında bir şey söylemiş olmuyorlar... O tür tepkiler ise talancı için hiçbir anlam ifade etmiyor. Hükümetin tasarısı şüphesiz giden ormanı geri getirmez. Alınacak para da -25 milyar dolar ne kadar gerçekçi bir tahmindir o da saç kesilip önümüze döküldüğünde görülecek- bir tecavüzün tazmini ne kadar hak tatmini verirse o kadar tatmin verecektir. İki şeyi yapmaya çalışmak belki en doğrusudur: 1. Mevcut talanın tazminini sağlamak... 2. Bundan sonra orman talanını önlemek için teyakkuz halinde bulunmak. Hükümetin tasarısını her iki amacı gerçekleştirecek niteliğe büründürmek için çaba göstermeye evet. Cumhurbaşkanı'na da, ana muhalefete de düşen görev bu olmalı. Ama asla, "hükümet buradan gelecek 25 milyar dolarla borç yükünü azaltır, bu da faizleri düşürür, ekonomide rahatlama sağlar bu da hükümeti güçlendirir" gibi bir kaygı olmamalı. Çünrkü bu kaygı sonuçta hükümete değil, Türkiye'ye karşı bir tavra dönüşecektir. Şu ana kadarki görüntü, gerekçelerin ayağı yere basmadığı için, Sezer'i ve ana muhalefeti, sırf hükümeti başarısız kılma çabasının içinde gibi gösteriyor. Bizden söylemesi...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |