|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hoş, güzel yazılara alıştık. Artık herkes demokrat, herkes meşruiyetçi, herkes "hukuk"tan yana. Hasan Cemal de öyle... Önceleri adını, kimliğini, "ne"yle iştigal ettiğini saklı tutuyordum; adının ve kimliğinin, tartıştığımız konular bağlamında hiçbir ehemmiyeti yoktu; çünkü bir anlayışı, bir siyasi tavrı, bir zihniyeti temsil ediyordu ve benim için yüzlerce benzerinden biriydi. Nadim oldu mu, bilmiyorum. Sevinçle görüyoruz ki, "Genelkurmay'dan bir yetkili beni aradı, dedi ki..." türünden yazılar yazmıyor artık; cami, Kur'an kursu, imam hatip hesabı da yapmıyor; ihtimal ki karargahtan telefon da almıyor... Daha meşruiyetçi bir çizgide. Ara sıra "değişimi anlamayan angutlar" diye ağzını bozsa da, yazılarında daha ölçülü, daha serinkanlı. Hatta, daha analitik. Siyasetin sorunlarına çözüm buluyor, tarihsel ve toplumsal gerçekliğimizi irdeliyor, "kalıcı istikrar" formülleri öneriyor, "asker-siyaset ilişkisini ideal bir esasa" bağlıyor; neler neler... İyi de ediyor. Ama bu, Hasan Cemal'in "Hasan Cemal" olduğu, "merkezî siyaset sözcülüğü"yle bağımsız aydın tavrını zaman zaman birbirine karıştırdığı/karıştırmayı alışkanlık haline getirdiği, yarın karıştırmayacağı gerçeğini değiştirmiyor. Elbette karşımızdaki Hitler'in Göbels'i, Stalin'in Jdanov'u değil; ama yine de tayin edilmiş, önceden belirlenmiş düşüncelerin dışına çıkamaz, dogmaları eleştiremez, resmî öğreti hilafına herhangi bir tez ileri süremezsiniz bu "aydın tavrı" karşısında. Hatırlarsanız, ilk isyan ateşini, TOBB Başkanı Fuat Miras dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu ziyaret ettiğinde yakmıştı; Şubat krizini idrak ettiğimiz netameli günlerdi ve bazı aydınlar ekonomik krizden çıkış yolu olarak, asker destekli "teknokratlar hükümeti"ni öneriyordu. Hasan Cemal'e göre bu ziyaret, "28 Şubatvari çağrışımlara yol açtığı için" doğru değildi. Çözüm yeri Meclis'ti ve bu gerçeği kimse değiştiremezdi. Haklıydı. Çözüm yeri Meclis'ti ve aranan siyasi istikrar ancak Meclis çatısı altında bulunabilirdi. Çünkü, siyasetin alternatifi siyasetti. Hiçbir aydın, Meclis'i çözüm mercii olmaktan çıkaran hiçbir antidemokratik girişimi destekleyemez, siyasetin katledilmesine önayak olamazdı. Fakat, sözü dinlenir bir aydın, birinciye gelen bir "kanaat önderi", 28 Şubat'ın tamama ermesinde yaratıcı katkılarını esirgememiş bir "özel kalem" olan Hasan Cemal'e bazı itirazlarım vardı. Çünkü 28 Şubat sürecinde siyasetin katledilmesine bizzat önayak olmuştu. "Genelkurmay'dan bir yetkili beni aradı, dedi ki..." türünden şaibeli kaynaklara gönderme yapan yazılar yazmış, Meclis'i devre dışı bırakmaya çalışanlara lojistik destek sağlamıştı. Çözümü Meclis'te arayanları da "ahmaklık"la suçlamıştı. Neyse... Hasan Cemal'i üzmek istemiyorum. Güzel yazılar yazıyor. Doğru ve yerinde tespitler yapıyor. Kendi ifadesiyle, "değişimi anlamayan angutlara" karşı cansiparane bir mücadele veriyor. Gerçi bir yıl öncesine kadar, "meydanalara çıkma cesareti gösteremeyenler"in iktidarına fit olduğunu, "siyasi istikrar" adına, siyasi istikrarı sağlamaya aday partinin yok edilmesi gerektiğini savunuyordu ama, olacak o kadar...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |