AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
İnsan hiç değilse bir "pardon" der!

Bugünlerde gazetelerde geniş yer kaplayan tartışmalardan biri de Yükseköğretim Yasa Taslağı'na ilişkin... YÖK'ün ve Üniversitelerarası Kurul'un konuya ilişkin açıklamaları etraflıca aktarılırken, köşeyazarları da boş durmuyor...

Tamam, hepsi iyi güzel de, köşeyazarları konuyu tartışırken "Taslak"da yer alan hükümleri acaba ne dereceye kadar dikkate alıyorlar?

Evet haklısınız; "Taslak'da yer alan hükümleri, yani düzenlemeleri dikkate almadan yoruma girişmek de ne demek? Böyle köşeyazarlığı olur mu?" diyorsanız çok haklısınız.

Ama ne yazık ki birçok köşede durum böyle...

İsterseniz bu "kabul edilemez" (yeni "kırmızı çizgi") durumu bir "başköşe"de yazılıp çizilenleri hatırlayarak değerlendirmeye çalışalım.

Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi, 26 Ağustos tarihli "Çelik savunuyor" başlıklı yazısında kısa bir "giriş"ten sonra sözü Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e bırakıyor. Çelik'in Ekşi'nin 22 Ağustos tarihli başyazısına yanıt niteliğinde gönderdiği mektup kısaltılarak aktarılmış.

Milli Eğitim Bakanı'nın Ekşi'nin 22 Ağustos'ta "Taslak"a yöneltiği eleştirilerden bazılarına verdiği yanıt, getirdiği açıklama o kadar açık, o kadar net ki, biz Hürriyet başyazarının yerinde olsak, doğrusu, bir "özür" mahiyetinde, 22 Ağustos tarihli yazıya bir "reddiye" kaleme almadan yapamazdık!

Çelik'in mektubundan anlaşılıyor ki, Ekşi, 22 Ağustos tarihli yazısında "Taslak"ın getirdiklerine ilişkin atıp tutarken, gerçekten de atıp tutuyormuş! Şurası muhakkak ki, Ekşi, söz konusu yazısını "Taslak"ın sayfalarını çevirmeden tamamen kulaktan dolma malumata dayanarak kaleme almış...

İsterseniz, Çelik'in başyazarı düzelttiği birkaç önemli hususu aktarmadan önce, şu hissiyatımızı da dile getirelim: Bu kadar da olmaz ki... Ülkenin en büyük gazetesinin başyazarı da bunu yaparsa, yani önemli bir meseleyi tamamen kulaktan dolma malumatı esas olarak değerlendirirse, başkaları neler yapmaz?!

Ekşi'nin Çelik'in mektubundan aktardığı bu bölüm şöyle:

"Yazınızda, 'Çelik, YÖK Başkan ve üyelerinin, rektörlerin, dekanların, müdürlerin ve kurulların yani 70 küsür bin kişilik öğretim kadrosundan 26 bininin görevlerini sona erdirmeyi amaçlayan hüküm getirdi' denmektedir.

Bu yorumlarından sanki, 26 bin kişinin işine tamamen son veriliyor ve üniversiteden, öğretim üyeliğinden çıkartılıyor gibi bir anlam çıkmaktadır. Oysa bu kişilerin, ne işine son veriliyor, ne de bu insanlar öğretim üyelikerinden çıkartılıyorlar. Yalnızca idari görevler için seçimle gelecek kişilerle yer değiştireceklerdir. Aslında bu tam bir yer değiştirme de sayılmaz. Çünkü kendileri bu görevlere tekrar seçilebilirler."

Evet, söylediğimiz gibi, açıkça anlaşılıyor ki, Ekşi, "26 bin kişinin görevine sona ereceği" yolundaki tezini, gerekli araştırmayı yapmayan "Rastgele!" diye ortaya atmış..

Çelik, mektubunda devam ediyor:

"Yazınızda devamla 'Dahası bu yeniden yapılanmayı yani yeni rektörlerin, dekanların, müdürlerin, bölüm başkanlarının ve kurulların seçilmesi işini kendisinin seçeceği 7 kişilik bir kurula bırakmayı önerdi' denmektedir. Taslağımızda böyle anlam ifade edebilecek harhangi bir madde kesinlikle yoktur. Olsa olsa bu anlam, geçici 1. Madde'den çıkarılmış diye düşünüyoruz ki; bu hiçbir şekilde makul karşılanabilecek, rasyonel sayılabilecek bir fikir yürütmesi olamaz."

Ekşi'nin başköşesinde Çelik'in düzelttiği birkaç "yanlış anlama" daha var. Ama diyoruz, Ekşi bir de, Çelik'in "uzun" mektubunun tamamını köşesine taşısaydı kimbilir ortaya daha ne "yanlış anlamalar" çıkacaktı!

Yani sonuç olarak "laiklik" safında olmak kendi başına tabii ki iyi bir şey... Ama safımız budur diye böyle olur olmaz eleştiri de yapılmaz ki... Ne de olsa "din kardeşi" değil miyiz?!

İnsan hiç değilse bir "pardon" der! (K.B.)


İki 'paşa'nın sözleri ve basının haber tercihi: Normalleşiyor muyuz ne?

Orgeneral Tuncer Kılınç, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği görevini devrederken aslında "tokat gibi" sözler söyledi, "zehir zemberek" bir konuşma yaptı. Cumhuriyet'ten aktarıyoruz:

"(...) Orgeneral Tuncer Kılınç, İslami köktendincilik tehdidinin sürdüğünü belirterek '80 yıllık laik Türkiye Cumhuriyeti'nde halen hilafet ve şeriat arayışında olanlarımız var' dedi. 'Tarikatlaşma ve cemaatleşme' faaliyetleri hakkında uyarıda bulunan Kılınç, AKP'den duyulan rahatsızlığı da üstü kapalı olarak dile getirdi. Kılınç, hükümet üyelerinin türbanlı eşlerinin yarattığı sıkıntıyı da dile getirdi."

İlk paragrafta, tırnak içinde kullandığımız kelimelerin, merkez madyanın bu tür demeçleri aktarırken tercih ettiği "joker" kelimeler olduğunu biliyorsunuz (yani eski günlerde)... Eski günlerde, bırakın çok üst düzeyde görev yapan bir orgenerali, bir tuğgeneral bile böyle bir uyarıda bulunsaydı manşetler hemen "joker" kelimelerle bu demece ayrılmaz mıydı?

Oysa 26 Ağustos tarihli gazetelerden sadece biri (Milliyet) bu demece manşetini ayırmıştı, ama "hay ağzına sağlık" diyen, bildiğimiz türden bir manşet değildi bu... Gazete, Kılınç'ın sözlerini "EMEKLİ OLAN KONUŞUYOR" başlığı, "Generallerin devir tesliminde 'uyarı yapma' geleneğine, MGK Genel Sekreteri Kılınç da sert bir konuşmayla uydu" alt başlığıyla vermeyi tercih etmişti...

Öte yandan demeci birinci sayfasından duyuran iki gazete vardı: Cumhuriyet ve Star... Cumhuriyet ("ŞERİAT İSTEYENLER VAR"), manşetten sonra ikinci haber olarak sunmuştu Org. Kılınç'ın demecini...

Bunların dışında kalan gazeteler ise, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, "uyarı yapma geleneği"ne Kılınç'tan önce uyan 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan'ı eleştiren sözlerini birinci sayfalarına alarak, tavırlarını daha da netleştirmişti... Başlıklar şöyleydi:

Hürriyet (manşet): "BEN KONUŞURUM... Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, emekli olan paşaların yaptığı açıklamalarla başlayan tartışmalara son noktayı koydu: 'Ordu adına ben konuşurum...'"

Sabah: "DOĞAN PAŞA'NIN YANLIŞI... Özkök: Birinci Ordu Komutanı emekli olunca konuşsa daha iyi olurdu..."
Dünden Bugüne Tercüman (manşet): "PAŞA'YA SİTEM..."
Yeni Şafak (manşet): "EMEKLİ PAŞALARA ÜLTİMATOM..."
Vatan: "DAHA SONRA KONUŞSA İYİ OLURDU..."
Akşam: "TSK'DA GÖRÜŞ AYRILIĞI YOK..."
Zaman (manşet): "ÇETİN DOĞAN EMEKLİ OLUNCA KONUŞMALIYDI..."
Radikal: "ÖZKÖK'TEN İNCE UYARI..."

NOT. Gündem'deki 'sıkışıklık' nedeniyle, iletildiği halde dünkü Kronik Medya'da yer bulamayan bu yazıyı Ertuğrul Özkök'ün aynı konuda yaptığı (27 Ağustos) farklı bir değerlendirmeyle karşılaştırmak gerekiyor. Özkök, iki komutanın konuşmalarını basının yukarıda aktardığımız gibi değerlendirmesini yorumlarken şöyle diyor: "Bu son derece normaldir. Çünkü Orgeneral Özkök'ün sözleri 'kurumsal bir yaklaşımı' ifade ediyor. Tuncer Paşa'nınkiler ise emekliye ayrılan bir komutanın 'şahsi görüşleri'."

Bu yoruma hiç katılmıyoruz. "Eski günler"de olsaydı, "şahsi görüş"e falan hangi gazete bakardı? "Muhtıra gibi" bütün demeçleri, "Türk ordusu dünyanın en disiplinli ordusudur, bir komutan konuşuyorsa mutlaka ordunun fikirlerini aktarıyordur" yorumlarının eşliğinde okumadık mı hep? (A.G.)


Hürriyet'in bu haberi vermeme hakkı var mı?

27 Ağustos tarihli bütün gazetelerde yayımlanan, sadece Türkiye'nin en büyük gazetesi Hürriyet'te kendisine yer bulamayan bir haberden söz ediyoruz...

Haber aynı kaynaktan çıktığı için aşağı yukarı bütün gazetelerde aynı cümlelerle yer alıyor, o nedenle biz "kura" ile birini çekelim ve okuyalım. Bakın, şansımıza Hürriyet'in kardeş gazetelerinden biri, Milliyet çıktı:

"FELLUCE'DEN TEHDİT VAR... KASABAYI TÜRK ASKERİ İÇİN CEHENNEME ÇEVİRİRİZ... Irak'taki Amerikan birliklerinin Saddam yanlıları tarafından sık sık saldırıya uğradığı başkent Bağdat yakınlarındaki Felluce kasabasının yetkilileri, Türk askerinin burada görev yapması durumunda, 'Kasabayı Türk askeri için cehenneme çevireceklerini' iddia etti.

(...)

"Toplantının ardından yazılı bir açıklama yapan Felluce Valisi Taha Bedevi, 'Türk birliklerinin Felluce'de konuşlandırılmasını oybirliğiyle kınıyoruz' dedi. Bedevi, Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada (...) şunları söyledi: 'Felluce sakinleri, tıpkı diğer Iraklılar gibi, Türk askerinin, Felluce'nin Anbar bölgesindeki olası konuşlanması karşısında dehşete düşmüştür."

Tam Türk askerlerinin bölgeye gönderilmesi tartışmaları sırasında, "Felluce haberi"nin haber değeri konusunda kimsenin bir diyeceği olmasa gerek... Bütün gazetelerin haberi vermesinden de belli bu...

Hürriyet'in tavrına gelince... İki ihtimal var: Ya haber gazete yazıişlerinin gözünden kaçtı ya da bile-isteye okurlara iletilmedi...

Birinci şıkkın geçerli olma ihtimali çok düşük; ama yine de, eğer öyleyse, peşinen özür diliyoruz...

Haberin bile-isteye verilmemiş olması ise çok yüksek bir olasılık... Biliyorsunuz, Hürriyet, bu konuda Türk basınının en "şahin" gazetesi, o nedenle böyle düşünmekte hiç haksız değiliz...

Bakın, biz, "Gazeteci, mesleğinin doğası gereği barışçı olmalıdır, gazeteci hiçbir koşul altında insanların ölümüyle sonuçlanabilecek bir durumu savunamaz" gibi bir anlayış içinde değiliz... Ertuğrul Özkök ve bazı Hürriyet yazarlarının "Irak'a asker göndermeliyiz" yollu yorumlarına "Siz nasıl gazetecisiniz" diye karşı çıkamayız. Ama haber başka... Bir gazetenin, böyle bir haber karşısında "tercih benim değil mi, ister veririm ister vermem" pozisyonu alamayacağı apaçık ortada...

"Mutlaka asker göndermeliyiz" yorumlarınızı zayıflatacağı için okurlarınızdan haber kaçırmak; "mesleğin doğası gereği" yapılamayacak şey işte bu... (A.G.)


Sayın Selçuk, bu defa o kadar emin olmayın!

İlhan Selçuk'un 27 Ağustos tarihli "Pencere"si şu satırlarla bitiyordu:

"Bugün medyada kötü bir politika yapılıyor, askere karşı çıkmak demokrasinin gereği sayılıyor... Peki, bugün iktidarda asker mi var? Ülkeyi askeri hükümet mi yönetiyor? Başımızdaki AKP Hükümeti'nin 'takıyyeci irtica iktidarı' olup olmadığı tartışılmıyor mu?..

"Maazallah bugün bir askeri iktidar kurulsa, bu çarpık ve yoz medya hemen ona da yalakalığa başlar... Cumhuriyet gazetesi de bu yalakalığın dışında kalır."

Sayın Selçuk, "Maazallah" diye başlayan cümlenize sözümüz yok. "Bugün bir askeri iktidar kurulsa", "Bizimkiler"in ne yapacağını hiç kimse garanti edemez; haklı olabilirsiniz...

Öte yandan, "Cumhuriyet gazetesi bu yalakalığın dışında kalır" cümleniz üzerinde bir daha düşünün deriz; düşünürken gazetenizde son aylarda çıkan haberlere, yorumlara, karikatürlere de göz atmayı unutmayın ama... Bu cümlenizle ilgili olarak söyleyeceğimiz şey şu: Bu defa o kadar emin olmayın!

Ve üçüncü nokta: Diyelim iki noktada da haklı çıktınız: "Maazallah" darbe oldu, "Yalakalık" başladı ve Cumhuriyet hakikaten "bu yalakalığın" dışında kaldı. Tamam da, bu, cinayete teşvik ettiğiniz birini, o kişi işini bitirdikten sonra ona tokat atmaya benzemeyecek mi? (A.G.)


28 Ağustos 2003
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED