|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Birinci reklamın fırtınası uzun uzun, çay saatlerinde zamanın üstüne şöylemesine yayıla yayıla konuşularak, sohbet aralarına itinayla yerleştirilen "say hello to yenge" şeklindeki gülme soslarıyla yeterince vakit harcanarak geçirildiği için, Cola Turka'nın yeni reklamı, ilki kadar sükse yapmadı. Bir kola içimi süresindeki ayaküstü konuşmalarla bitirildi bu yeni mevzu yani. 'Bir gökdelenin bilmem kaçıncı katından sepet sarkıtma' durumu da, en az ilk reklamdaki "Beşiktaş, What's Beşiktaş?" kadar komik ve manidar bir mesaj içermesine karşın patlamadı, hayatı eğlence üzerine kurulu toplum bu esprinin bir önceki türevi üzerine çoktan gülmüştü ve yeni neşeli haberler peşindeydi. Yeni reklamda gökdelenden sepet sarkıtan Amerikalı kadın imajıyla iki toplum arasındaki mimari farklılığından giriliyor, yaşam stilinin başkalığından çıkılıyor, olay 'New York'ta böyle bir şey olabilir mi?'ye getirilerek gülümsemeler oluşturuluyor yüzlerde. Zıtlıkların komedisi üzerine kurulmuş reklam, tıpkı ilki gibi aslında kültürlerin aşılamaz uçurumunu işaret ederek, komik bir ütopya sunuyor. Ama işte sorun da burada başlıyor. Çünkü bütün bunlar gökdelenin tepesinden yeryüzüne bakan deve göndermelerle yapılıyor ve "Co Efendi"nin hakim diliyle kendine bakmak, dünya devinin gözlükleri arkasından kendi kitabını okumak gibi bir durum çıkıyor ortaya ki, bu şöyle bir şey oluyor: Bunalım takılma, pozitif ol! Hiçbir şey yerinde durmuyor, çalışarak geçirilen işkence zamanların ağırlığı mutlaka en hareketlesinden bol eğlenceli vakitlerle ikame ediliyor. Herkes mutlaka eğlenerek deşarj olmak zorunda bulunuyor. Çok pozitif, çok dinamik, çok neşeli olmayan insanları kimse sevmiyor. Yorulup da nefeslenmeye meyleden, biraz halsiz duranların adı süratle "bunalım"a çıkıyor. Söylem giderek değişiyor, hızla değişiyor. Doğu'nun kadim hüzün geleneğinin aksine, durmaksızın hoplayıp zıplayan bir dil yavaş yavaş büyüyor. Reklamlar bütün bunlara boyun eğiyor. Eğlence meraklıları "reklamlar bile böyle söylüyor" diyor. Bildiğimiz işaret zamirleri şu, bu ve o'yu bir araya getirerek bir ürün pazarlamak isteyenler, Türkçesi fazla yerel kaldığı için "şubuo" demek yerine, dertlerini daha başarılı, daha moda, daha dinamik buldukları İngilizce'ye tercüme ederek "shubuo"ya çeviriyor. Shubuo, güldürücü reklamlar yaparak, 'numara'sını tamamlıyor ve en çok sevilen reklamlar listesinden üst sıralara oturuyor. Eğlenceli hayat, giderek dile akıyor. New Yorklu kadın devasa apartmanın tepesinden sepet sarkıtıyor, Co Efendi'den Turka istiyor ama, burada işler böyle yürümüyor. Bu toplumsal yönelim bütün alanlara sirayet ediyor. Öyle ki, dünyanın devini yakalayıp geçmek isteyenler ve hatta ulusal piyasada bunu başarabilenler bile derdini, 'Cola' ile 'A La Turca'nın birleşimi olan Cola Turka demek suretiyle anlatmak zorunda kalıyor. Eski moda şeylere kimse dayanamıyor. Türkler bile ismini böyle söylersen anlayabiliyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |