AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Sözüm meclisten dışarı

Geçenlerde gazeteci dolu bir muhitte, biri, ortaya, "Amerika kimbilir ne kadar para dağıtmıştır" gibilerden bir lâf etti; meslektaşlardan biri, "Amerika'da rüşvet yasağı var" demez mi? Ne söyleyeceğimi bilemediğim için gülmekle yetindim... Mesleğimizi böyle savunamayız. Amerika'da kişilerin ve şirketlerin rüşvet vermesi yasak (onlar da yolunu bulup veriyorlar ya, o bahs-i diğer), devletler kendi dağıttıklarına ne zamandan beri 'rüşvet' diyorlar ki?

Bu anekdot belleğimde, televizyon izlerken, birden bir haberle karşılaştım. Yeni bir film çevriliyormuş... Türkiye'nin ilk 'korku filmi' olacakmış bu... Bir mankenin felsefe öğretmeni rolünü üstlendiği filmde, televizyon dizilerinden tanınan bir erkek oyuncu da dindersi öğretmenini canlandırıyormuş... Filmi 'korkunç' yapan da o oyuncunun rolü işte: Bele kadar inen uzun sakal, şalvar, sarık, elde uzun değnek...

İzleyicileri yanıltıyorlar. Bu film Türkiye'nin 'ilk korku filmi' olamaz; çünkü Halide Edib Adıvar'ın aynı adlı romanından çevrilen 'Vurun Kahpeye' filmi vardı daha önce; onda da garip kıyafetlere bürünmüş 'hocalar' ile 'çağdaş bayan öğretmen' arasında bocalayan genç öğrenciler anlatılıyordu...

Zihnimden bunlar geçerken televizyon izlemeyi bırakıp yeni aldığım bir kitaba uzandım. İran'da tarihe 'Musaddık Darbesi' olarak geçen olayın (19 Ağustos 2003) 50. yıldönümü vesilesiyle Steven Kinzer'ın kaleme aldığı "All the Shah's Men" (Şah'ın bütün adamları) adlı kitabın altbaşlığı "Bir Amerikan darbesi ve Ortadoğu'da terörün kökleri"... New York Times'ı dört yıl Türkiye'de temsil etmiş, o vesileyle çevre ülkeleri de tanımış bir gazeteci Kinzer. Belli ki, şimdilerde Washington'un karşısına dikilen 'terör' belâsının temelinde Amerika'nın İran'da demokrasinin önünün tıkanmasının yattığına inanıyor. 'Örnek olay' seçtiği 'darbe' Kinzer'ın tezini destekliyor...

Şu anda yaşadıklarımızla kitapta anlatılanlar arasında doğrudan bir ilişki yok elbette. Ancak, kitabı okurken, yine de zihnimin açıldığını hissediverdim. Bugünle geçmiş arasında temelde fazla bir fark bulunmuyor. Devletlerin başka ülkelere, o devletler adına hareket edenlerin de başka ülkelerin insanlarına bakışı, aradan 50 yıl geçse de pek az değişiyor...

Muhammed Musaddık demokratik yoldan iktidara ulaşmış bir başbakandı. Millici bir politikacı olduğu biliniyor. Mütevazı bir yaşantısı vardı. Fakir İran halkını kalkındırmanın yolunun petrolden yararlanması ile mümkün olabileceğine inanıyordu Musaddık; bu sebeple de İngilizler tarafından sömürülen İran petrollerini millileştirdi. Böyle yapınca da İngiltere'nin gazabını üzerine çekti.

Winston Churchill'i nasıl bilirdiniz? Kinzer, dönemin İngiliz başbakanının tam bir 'emperyalist' olduğunu sergiliyor. İran'daki 'haksız' İngiliz çıkarlarının zedelenmesi üzerine, Churchill, Musaddık'ı devirmeye karar veriyor. Ancak, Musaddık'ın aldığı "Bütün İngilizler ülke dışına" kararı yüzünden eli-kolu bağlı yaşlı emperyalistin; ajanlarını İran'a sokamıyor... O da bunun üzerine Washington'un kapısını tıklatıyor...

İlk hamlede arzusu kursağında kalıyor Churchill'in; çünkü Beyaz Saray'da oturan Harry Truman maceralara uzak biri; ülkesini 'kirli operasyonlara' sokma taraflısı değil. Churchill bekliyor ve eski bir asker olan Eisenhower'in seçimi kazanması üzerine, darbe tekerleğini döndürmeye başlıyor. Eisenhower-Churchill işbirliği, İran'ın farklı bir istikamete gitmesini sağlayan darbeyi mümkün kılıyor...

"Yeni başkan 20 Ocak 1953 tarihinde göreve başladıktan kısa bir süre sonra, John Foster Dulles (dışişleri bakanı) ve Allen Dulles (CIA direktörü) kardeşler, İngiliz muhataplarına Musaddık'ı devirmeye hazır oldukları mesajını ilettiler" diye anlatıyor Kinzer. Operasyona 'Ajax' adı verilmiş; başına da ABD'nin eski başkanlarından birinin Ortadoğu uzmanı torunu Kermit Roosevelt getirilmiş... Ajan Roosevelt, gizlice gittiği Tahran'da ağını kurmuş...

CIA adına yönlendirilen kişilerin sıfatlarını sıralıyor Kinzer: Politikacılar, askerler, dinadamları, gazete yönetmenleri ve Mafya... "CIA bu insanlara her ay onbinlerce dolar dağıtıyordu; ama onlar da aldıkları paranın hakkını veriyordu. Gün geçmiyordu ki, CIA'den para alan bir molla, yorumcu, politikacı Musaddık aleyhine bir lâf etmesin. Basın özgürlüğüne inanan başbakan baskı tekliflerini reddediyordu." Kinzer'ın ifadeleri bunlar...

Musaddık'ı gözden düşürmek hedefleniyor ya, CIA'den aktarılan parayla ortalığa salınanlar, başbakan hakkında demediklerini bırakmıyorlarmış... "Komünist o" diyen de varmış, "Aslında Yahudi asıllı" veya "Gizli İngiliz muhibbi" diyen de... Kinzer yıpratma kampanyasının CIA'den esinlendiğini, hatta bazı metinlerin bizzat CIA elemanları tarafından kaleme alındığını yazıyor. O dönem faal ajanlardan Richard Cottam, "Tahran'da çıkan gazetelerin dörtte üçü CIA etkisindeydi" demiş ve eklemiş: "Yazdığım bir metni ertesi gün İran basınında okuyabiliyordum. Bu, insana, ne kadar güçlü olduğunu hissettiriyor..."

Türkiye ve gazetecilerimiz elbette farklı; sinemamız da dış etkilere kapalı... Dolayısıyla kurulabilecek her türlü ilinti havada kalıyor... Tamam da, insan yine de okuduklarından etkileniyor işte...


28 Ağustos 2003
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED