|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de haberler, gazetecilik deyimiyle söylersek çok çabuk bayatlıyor. Yani eskiyor. Yeni haberler, yeni olaylar eskisinin hemen yerini alıyor. Bir önceki haberler, meseleler hemen eskiyor, unutuluyor. Gündem sürekli değişiyor, (ya da değiştiriliyor). Kuşkusuz, ülkenin bu süperaktif durumundan, değişkenliğinden ve bir anlamda dinamikliğinden yararlananlar da var. Özellikle medya Türkiye'de gündemi değiştirme konusunda çok başarılı. Özellikle Türkiye'yi yöneten odaklarla çok sıkı fıkı ve içli dışlı olan büyük medya bir olay nedeniyle ya da herhangi bir konuda Türkiye'yi bir süre de olsa peşinden sürükleyebiliyor. İşte bu konuda son örnek UEFA'nın Galatasaray ve Beşiktaş futbol takımlarıyla ilgili aldığı kararlarda görüldü. UEFA'nın (Avrupa Futbol Federasyonu) Galatasaray ve Beşiktaş'ın Avrupa Şampiyonlar Ligi'ndeki maçlarını İstanbul'daki son terör saldırıları nedeniyle yabancı sahalara alma kararına, en başta medya ve arkasından da hükümet karşı çıktı. Kim kimin peşinden gitti önemli değil. Önemli olan birkaç gün kamuoyu bu olayla ilgilendi. "Avrupa Türkiye'ye karşı", "Avrupa terörü destekliyor" başlıkları neredeyse bütün gazetelerde yer aldı. Mevcut birçok düşmanımızın yanısıra UEFA'nın da bu vesile ile Türkiye'nin düşmanları arasında olduğunu öğrendik. Medyanın tribünlere oynayan ve milliyetçi, vatansever eğilimleri gıcıklayan bu tavrına alışığız. Ama bu sefer baktık ki hükümet de medyadan geri durmuyor. En başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olmak üzere neredeyse bütün hükümet günlerce, UEFA'nın ve Avrupa'nın Türkiye'ye ne kadar düşmanca davrandığını, terörü nasıl desteklediğini seslendirip durdu. "UEFA bu kararını değiştirecek", "Şunu yaparız, bunu yaparız" türünden hamaset edebiyatına başvurdu. Medyanın seviyesine indi... Sonra baktık Medya da hükümet de ağız değiştirdi. UEFA'ya lanetler yağdıran medya dünkü baskılarında (Belki de sadece Avrupa baskılarında) "Bu stadı doldurun" diye başlık atmış Avrupa'da yaşayan Türkiye vatandaşlarına çağrı yapıyordu. Galatasaray Juventüs ile yapacağı Avrupa Şampiyonlar Ligi maçının Almanya'nın Dortmund kentindeki bir stadyumda yapılmasını istemişti. UEFA da bunu kabul etmişti. 'Düşman'la aniden anlaşılmıştı. Yayınlar kesilmişti. Şimdi sıra Galatasaray'ın bir galibiyet alarak bütün Avrupa'ya ve UEFA'ya bir ders vermesine gelmişti. Zaten Avrupa takımlarını kendi sahalarında yenerek tur atlayan Gençlerbirliği ve Gaziantepspor bu dersi önceden vermiş, Türkiye'nin gücünü ve haklılığını Avrupa'ya göstermişti ama Galatasaray ve arkasından Beşiktaş da bu dersi pekiştirmeliydi... Hürriyet Gazetesi'nin 29 Kasım tarihli Avrupa baskısının manşetindeki "Bu stadı dolduralım" başlıklı haberin spotu aynen şöyleydi: " Şimdi size düşen 80 bin kişilik bu stadı doldurmak. Stada Almanya ve Avrupa'nın her yerinden akın edelim. UEFA'ya Türk'ün birliğini ve gücünü bir kez daha gösterelim." Bir maça giderek Türk'ün birliğini ve gücünü kanıtlamak nasıl oluyorsa? Ben şahsen bu maça gidebilecek durumda olsaydım bile gitmezdim. Daha az vatansever, daha az memleketsever olduğum için değil. Bu tavırlar ve bu çağrılar beni aşağıladığı için gitmezdim... Düşünün, iki başarılı ve gerçekten Avrupa ayarında olan takımını bu kadar küçük gören, bu kadar aşağılık kompleksine sahip başka bir medya var mıdır acaba? Hükümet de bu medyadan aşağı kalmadı bu sefer. Hani o etrafımızı çepeçevre sarmış olan mevcut düşmanlarımıza bir de UEFA'yı ve Avrupa'yı ilave ettiği için... Sanki sorunlarımızın çözülmesine komşularımız, Kürtler, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan Türkler, Avrupalılar ve UEFA engel oluyormuş gibi... Başbakan Tayyip Erdoğan daha dün yaptığı bir açıklamada, Kıbrıs meselesinin çözümünü müzakere tarihi için ön koşul olarak ileri sürdüğü gerekçesiyle Avrupa'yı düşman ilan etmeye devam ediyordu. Çözümden yanaysan çözümünü açıkla... Avrupa Birliği tarih verse de vermese de bu mesele nasılsa çözülmeyecek mi? Mayıs ayından itibaren artık Kıbrıs diye bir sorun ortada olacak mı? Zaten mesele kendiliğinden çözülecek. Kürt sorununu çözmek için ne bekliyorsun? Hangi düşman güç ve sportif örgüt elini tutuyor? Yazıma aynı gazetenin okuyucu mektupları bölümünde gördüğüm Almanya'da yaşayan bir Türkiyelinin mektubu ile son vermek istiyorum. Bana çok çarpıcı geldi. Üstelik de " Bu stadı dolduralım " başlığının yeraldığı gazetenin 7'nci sayfasında yayınlanmış. "Günde 14 milyon satan Bild'in (20.11.2003) 1. sayfasındaki resimli haberin başlığı "Alman milli takımını Türk polisi dövdü" şeklindeydi. Ve dahası var... İşte bazı futbolcuların anlattıkları: "Soyunma kabinine giderken polisler ellerindeki kalkanları yukarı kaldırıp bizi koruyormuş gibi yapıp alttan bacaklarımıza tekmeyle vurdular. Başımıza çakmak ve cep telefonları yağdı. Milli marşımızı devamlı ıslıkladılar. Türkler'in yaptıkları yanlarına kalmamalı. Nitekim olaylar başlayınca DSF radyosu yayını kesti. Almanlar'ın olası bir galeyanından çekindiler herhalde. İşte spikerin söyledikleri: "Türklerin bu yaptıkları muhakkak cezasız kalmamalı. UEFA'ya başvurup şikayetimizi iletmeliyiz." Evet, işin içyüzü böyle. Terör merör hikaye..." Evet gördüğünüz gibi düşmanlık falan hikaye. Hakkınızı ağlamadan adam gibi savunacaksınız. üstelik de başkasının size yapmasını istemediğiniz şeyleri siz de kendi vatandaşlarınıza ve başkalarına yapmayacaksınız...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |