|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dün Suriye'nin başkenti Şam'da yapılan bir anlaşma, gerek zamanlama gerek bölgedeki stratejik hesaplaşmanın ipuçlarını vermesi bakımından önemliydi. Suriye ile Avrupa Birliği arasında ekonomik ve stratejik anlaşmaya varıldığını açıklayan AB temsilcisi; bununla ileride oluşacak muhtemel kamplaşmanın sinyallerini veriyordu aslında. Bölgede yaşanan sıcak savaş ortamında özellikle Amerika'nın yeni hedef olarak Suriye'yi işaret ettiği bir dönemde AB ile Suriye arasında "ekonomik ve stratejik" anlaşmaya varılması önemli sayılmalıdır. Dikkat edilecek olursa, bölgede Amerika'nın boşalttığı tüm alanları Avrupa Birliği'nin doldurmaya çalıştığı aşikâr. Özellikle Filistin-İsrail geriliminde ABD'nin Şaron terörüne açık çek vermesine, Arafat'ı devre dışı bırakma girişimine karşılık, AB Filistinliler'in yanında pozisyon aldı; Arafat'ı meşru, Filistinliler'in seçilmiş temsilcisi olarak tanıdıklarını ilan etti. AB-Amerika ekseninde benzer ayrışma İran konusunda da yaşanmıştı. Irak işgaline AB'nin siyaseten açık tavır alması bu gerilim çizgisini daha da görünür hale getirdi. Bush yönetiminin Irak'tan sonra sırada Suriye'nin olduğunu ima eden pervasız hatta saldırgan politikaları karşısında AB açık pozisyonu almaktan çekinmeyerek Suriye ile stratejik anlaşma yapıyor. Avrupa Birliği'nin Amerika karşısında görünen Ortadoğu politikaları bölgedeki dengeleri yaşanması muhtemel "sıcak gelişme"leri daha açık ifadeyle Amerika'nın saldırgan politikalarını engelleyebilir mi? Irak deneyiminden yola çıkarsak engelleyemez, Filistin örneğine bakarsak diplomatik olarak belirleyici olabilir. Ancak bu bağlamda altı çizilmesi gereken husus, AB-ABD arasındaki ayrışmanın gittikçe belirgin hale geldiğidir. Avrupa Birliği bölgesel güç olarak kendini ispatlamış; küresel stratejiler belirmeye hazırlandığının işaretlerini vermektedir. Askeri anlamda cüce, siyasi ve ekonomik anlamda da yabana atılmayacak, ABD'nin dikkate alması gereken bir güç haline geldiğini göstermek istemektedir. Özellikle Ortadoğu dengelerinde ABD ile AB arası bir kamplaşma, bir tür soğuk savaş döneminin ABD ile SSCB arasında yaşanan rekabetin benzeri yaşanmaktadır. Bu durum en çok Türkiye açısından önemlidir. ABD'nin başkentinde sağdan-soldan toplanan 59 Irak'lı müzisyenin oluşturduğu Irak Ulusal Senfoni Orkestrasının Bush ve Powell'in verdikleri konserin ima ettiği gibi değil bölge. Hele Hele Powell'in dediği gibi; "bu konser Irak'ta huzurun tesis edildiği" anlamına hiç gelmiyor. Sadece Irak'ta değil, Suriye'de, İran'da, Filistin'de hatta Türkiye'nin dahil olduğu bölgesel sorun alanları açısından küresel rekabet kızışacak. Amerika'nın istediği gibi kartları yeniden harmanlaması zor görünüyor. En azından, belli konularda yeni rakiplerini gözetmek, hatta pazarlık yapmak zorunda kalacak. Bu durumda sadece AB'yi değil, uzun vadede Çin Rusya gibi ülkeleri dikkate almak zorunda kalacak. Amerika'nın işi aceleye getirmesinin bir nedeni de yükselmekte olan yeni güçlerin muhtemel etkileridir.
Kıbrıs'ta neden uzlaştılar?
Zaman zaman fazlaca abartılan bu gerilimin uzlaşma ve çatışma hatlarını doğru okumak zorundayız. Bu zıtlaşmadan gerçek hayatta karşılığı olmayan bir çıkarsama yapmak da, küresel sistemin kendi içindeki rekabet alanlarını görmemek de yanlış. Sözkonusu Amerika, Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri olunca her olay için geçerli tek bir sihirli formülden bahsetmek mümkün değil. Örneğin şu soru bu bağlamda hayli önem kazanıyor: Ortadoğu'da hemen her konuda farklı politikalar yürüten ABD ile AB Kıbrıs konusunda neden bu kadar rahat anlaşabiliyor? Amerika, Kıbrıs'ı neden AB'ye teslim etmeye razı oldu? Türkiye'nin bir Truva atı rolü üstlenmesi için AB'ne girmesine destek veren Amerika, Kıbrıs'ta neden Türkiye'nin "stratejik çıkarları"na karşı bir tavır takınıyor? Kıbrıs'taki mevcut İngiliz üslerini nasıl olsa istediği gibi kullanacak olması Kıbrıs konusundaki tutumunu izah etmeye yeterli mi? Buna benzer sorular sorulmadan Kıbrıs konusu anlaşılamaz. Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle Kıbrıs'taki statükoyu Türk pozisyonu aleyhine değiştirmek için anlaşan AB ve Amerika'nın tavrını Türkiye'nin bölgesel, tarihi, stratejik rolü anlaşılmadan izah etmek mümkün değil. Bu konuda Irak işgaline karşı çıkan liberal kesimden İslamcı kesime kadar geniş yelpazenin Kıbrıs konusunda; İngilizce'den tercüme sloganla "AB hemen şimdi!" türü söylemi sahipleniyor olmaları düşündürücü. Amerika'nın Irak'a getireceği özgürlük ve demokrasi AB'nin Kuzey Kıbrıs'a getireceğinden daha mı kötü acaba? Ne dersiniz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |