|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Biliyorsunuz, gazetelerimiz "dış muhabir" açısından çok zengin sayılmaz. Bizde âdet böyle; bir gazete ne kadar "büyük" olursa olsun, BBC Türkçe Servisi'ne haber geçen "dış muhabir"lerin sayısının yarısını bile istihdam etmeye yanaşmıyor. Gazetelerimizin bazı "dış muhabir"leri tabii ki var. Ama dikkat edin bunların çalıştığı dünya şehirlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.. Tabii ki malûm yerler: Washington, New York, Londra, (son yıllarda) Moskova, Brüksel ve tabii Paris. Belki unuttuğumuz birkaç şehir daha vardır, iddialı değiliz... Ama mesela Arap aleminde muhabir bulundurmak çok az rastlanan bir durum. Pekin'i ya da Tokyo'yu filan hiç saymıyoruz... İşte bu az sayıda muhabirlerden birisi de Hürriyet'in Paris muhabiri Muammer Elveren. Hatırlıyorsunuzdur, Elveren yıllardır, belki de biz doğduğumuzdan beri Paris'te yaşıyor ve gazetesine bu şehirden haber geçiyor. Ancak Elveren'in çok ilginç (Fransa'da olduğuna göre "çok enteresan" diyelim!) bir habercilik anlayışı var. Bir kere herşeyden önce, Elveren gazetesi Hürriyet'e (yani İstanbul'a) Fransa'da yayımlanan ve bizim eski "Hayat"ı andıran Paris-Match dergisinden haber geçiyor! "Olur mu öyle şey?" demeyin; basbayağı oluyor... Tamam, nakliye meselesi çok önceki yıllardaki gibi olsaydı, bu durum belki hoşgörülebilir, anlayışla karşılanabilirdi. Ama şartlar artık eskisi gibi değil ki; çünkü Paris-Match dergisi bir iki gün gecikmeyle artık İstanbul'a da geliyor. Ayrıca unutmayın ki işe bir de İnternet karıştı. Artık –eğer dergiyi elinizde hissetmek gibi bir isteğiniz yoksa- aradaki mesafe hepten ortadan kalkmış durumda... Bakın, 2 Aralık tarihli Hürriyet'in başsayfasında yine Muammer Elveren imzalı bir haber var. Ama bu haber de yine (ne yazık ki) Paris-Match çıkışlı. Gazete "İşte böyle vurdular" başlığı altında, DHL adlı uluslararası kargo şirketinin Irak'ta 22 Kasım'da nasıl vurulduğunu haber yapmış. Bu kocaman haberin spotu şöyle: "Fransız Paris-Match Dergisi, Irak'ta geçen 22 Kasım'da uluslararası kargo şirketi DHL'ye ait Airbus uçağının omuzdan atılan füzeyle vurulmasının görüntülerini ve hikayesini yayınladı." Bakın herşey –hem de gazetenin ifadesiyle- apaçık ortada... Kargo uçağının vurulmasını Paris-Match haber yapmış, Hürriyet'in Paris muhabiri Muammer Elveren de derginin bu haberini İstanbul'a postalamış! Parası bizim cebimizden çıkmadığı için kimseye bir şey dediğimiz yok... Ama insan doğrusu merak ediyor: Acaba Hürriyet, bu kadar masraf edip Muammer Elveren'i Paris'te tutacağına, her hafta üç kuruş verip bir Paris-Match dergisi alsa daha kârlı çıkmaz mı?! Bu da sorulur mu, hem de nasıl! (K.B.)
MİT'in 'müşteri' tarifi giderek genişliyor... Kronik Medya'nın dünkü sayfasında söz etmiştik; MİT Müşteşarı'nın bir akşam yemeğinde topladığı 14 gazetecinin 10'undan "müşteri" diye söz ettiğini Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'ün himmetiyle öğrenmiş ve konuya ilişkin kısa bir değerlenmede bulunmuştuk... Özkök, "MİT yemeğindeki ilginç çetele" (10 Aralık) başlıklı yazısında bu sefer MİT Müşteşarı'ndan naklen "müşteri" terimine açıklık getiriyor. Müşteşarın Özkök'e telefonda aktardığı yeni bilgiler şöyle: "Sizin belirttiğiniz gibi, biz müşteri kelimesini hizmet verdiğimiz kişi ve kuruluşlar için kullanırız. Ama bu kelimeyi geçmişte bizim dosyalarımıza girmiş, haklarında inceleme yapılmış kişiler için de sarf ederiz. (...) Nitekim o gece davet ettiğimiz kişilerin bizdeki dosyalarına baktım. 14'ünden 10'u geçmişte bizim dosyalarımıza girmiş, hatta bazıları mahkûm bile olmuşlar. Ama bakın, şimdi karşımızda bu insanlarla oturup konuşuyoruz. Yani bakış açılarımız değişmiş." Görüyorsunuz, MİT'in lügatindeki "müşteri" sözcüğünün kapsamı giderek genişliyor! Özkök, Müşteşar'ın sözü edilen bu 10 "müşteri" hakkında verdiği ayrıntılı bilgiyi de aktarıyor: "O 10 kişiden 4'ü geçmişte solculuk, 2'si ülkücülük, 4'ü irtica nedeniyle MİT dosyalarına girmiş." Hoş bir yemekmiş doğrusu... "Türk basını"nın nasıl bir "gözaltı" rejimi altında bugünlere geldiğinin de iyi bir delili... Neyse, demek ki Özkök'ün şu sözlerle anlattığı gibi, MİT- Medya ilişkisinde artık çok daha "medeni" bir süreç başlamış görünüyor: "Bu kişilerin ('müşteriler'in) bir kısmı belki o günlerde gerçekten kanunların yasak saydığı siyasi hareketler içinde olmuştu. Ama bugün hepsi Türkiye'de kanunlara uyan yayın organlarında çalışıyorlar ve MİT tarafından da muhatap kabul ediliyorlar."(!) Ne mutlu onlara!... Özkök'ün çok daha "medeni" bir çehre kazanmış bugünün MİT'ini tarif ederkenki şu sözleri de ilginç: "Bir özellikleri de şu: Esprili insanlar. Bu da bana göre çok önemli bir özellik."(!) İsterseniz yazıyı bitirmeden, MİT Müsteşarı'nın verdiği bu yemeğe katılanlardan bir başka gazetecinin, Tercüman'dan (Ilıcaklar) Emin Pazarcı'nın köşesinden de kısa bir alıntı yapalım. Söz konusu yemeğin havasını çok daha saygılı bir dille aktaran Pazarcı (o da acaba bu 10 "müşteri"den biri mi; eğer öyleyse acaba hangi sınıfa giren bir "müşteri"?), yemekli toplantıda MİT tarafından kendilerine yönelik "aynen şu ifadelerin" kullanıldığını da hatırlatıyor: "Sizler de sütten çıkma ak kaşık değilsiniz. Zaman zaman terörün ekmeğine yağ sürüyorsunuz. Sorumlu davranmıyorsunuz. Yazdıklarınızın nereye gittiğini bilmiyorsunuz." Bu akşam yemeğinde neler ikram edildiğine dair bir bilgi elimizde olmasa da, davet sahibinin bu sözleri karşısında "14 samuray"ın ağızlarına attıkları lokmaların boğazlardan çok zor indiğini tahmin etmek zor olmasa gerek! Sonuç olarak, çok, ama çok tuhaf-uygunsuz bir İstihbarat-Medya ilişkisi ile karşı karşıya değil miyiz? Bekleyelim bakalım, belki de zaman içerisinde "müşteri" sözcüğünün yepyeni tarifleriyle de karşılaşacağız... (K.B.)
Posta, Borsa'nın son 'bahane'sini açıklıyor İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın alçalıp yükselmelerini açıklamaya çalışan haberlerdeki kesin dil bir âlem... Düşünün, "hassasiyet"iyle ünlü, hangi nedenlerle alçalıp yükseldiği ancak çok bilinmeyenli denklemlerle açıklanabilecek bir borsa var elimizde, fakat gazeteler borsanın hangi gün hangi nedenle alçalıp yükseldiğini son derece kesin ifadelerle yazabiliyorlar... Borsa-basın tarihinde bu işin şahikalarından birinin altında, "Vatan-millet-Troyka" günlerinde Sabah gazetesinin (eski Sabah) imzası var. Gazetenin, Ecevit'in başbakanlıktan düşürülüp yerine Hüsamettin Özkan'lı, Dervişli, İsmail Cem'li bir iktidarın geçmesinde sayısız fayda mülahaza ettiği günlerde, daha ortada fol yok yumurta yokken, Sabah'çılar Borsa'daki geçici bir yükselmeyi "Troyka'nın rüzgârı"na bağlamışlardı. "Rüzgârı bunu yaparsa, iktidarı neler yapar, artık düşünün" demek istiyordu gazete, okurlarına... Bu işin şahikalarından biri olmaya aday son örneğe, Türkiye'nin en çok satan günlük gazetesi olan Posta'da rastladık. Gazete, İMKB 100 Endeksi'nin Salı günü ulaştığı 2003 rekorunu (16 bin 962 puan) bakın neye bağlıyordu: "BORSA KIBRIS'LA COŞTU... KKTC seçimlerini muhalefet partisinin kazanacağı bahanesi ve sürpriz sanayi üretim rakamları borsaya 2003 rekorunu kırdırdı. Endeks 408 puan yükseldi..." Gazetenin haberinin başlığından ve alt başlığından, öbür gazetelerin favorisi "sanayi üretimindeki artış"ın, Posta'nın versiyonunda kendisine ancak tali bir rol edinebilmiş olduğunu görüyoruz... Haberin ayrıntısında da roller böyle: "Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda Türkiye'nin üyeliği önünde ciddi bir engel olarak gösterilen Kıbrıs sorununun, 'muhalefetin kazanması' halinde çözüleceğine yönelik beklentinin borsanın dünkü yükselişine de bahane olduğu görüldü." Bu tip haberlerin tipik özelliklerinden biri de, bu iddialı açıklama tarzlarının sahiplerini haberlerden çıkarmanın mümkün olmaması... En fazla "uzmanlar"ın değerlendirmesinin böyle olduğu söylenip geçiliyor... Bizim bir önerimiz var: Gazetelerin ekonomi sayfalarının yöneticileri, bu tür "kesin" açıklamaların gazetenin meşrebine uygun olarak yazılmış gazeteci attırmacaları olarak algılanmasını istemiyorlarsa eğer, açıklamayı yapan uzman ya da uzmanların adlarını da belirtsinler... Sezgimizi sizinle paylaşalım: Böyle bir standartın yerleşmesi durumunda bu tür haberler hızla buharlaşır... Uzmanımız hakikaten yükselişi "Troyka'nın rüzgârı"na bağlıyor ve bunu gazeteciye söylüyorsa, eyvallah, bu yazılsın. Yıpranacaksa uzmanımızın itibarı yıpransın... (A.G.)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |