|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ne güzel bir yazar... Hoş, latif ve tabii ki öğretici yazılar yazıyor. Nasıl derler, kırmadan, dökmeden, muhatabına "muaheze ediliyorum" duygusunu yaşatmadan, tabir-i amiyane ile öyle bir "dokunduruşu" var ki... Kendisi de güzel de bir insan. Kimden sözediyorum? Tabii ki Hasan Celal Güzel'den. Dünkü yazısında, erkeklerin korkulu rüyası "empotans"ı ele almış ve bu psikolojik-biyolojik ahvali çeşitlendirmiş. Şöyle diyor Güzel: "Benim gibi orta yaşın sonuna doğru yaklaşan erkeklerin korkulu rüyasıdır empotans... Lâkin eğer siyasî iktidarlar için sözkonusu ediliyorsa, şahsî empotans, millî empotans hâline gelir ki, bunu telâfi edecek 'uyarıcı' henüz icat edilebilmiş değildir. Yarım asır boyunca DP iktidarı için, 'İktidar oldular ama muktedir olamadılar' teşhisini dinleyen bizim nesiller, bu vecize ile, demokratik iradenin karşısındaki bürokratik iradenin hâkimiyetini ifade etmeye çalışmışlardır. Başbakanlığının ilk döneminde Erdoğan'ın, aynı kelimelerle telaffuz ettiği iktidarsızlık itirafı, aslında bir yönüyle, demokrasi dışı güçlerin müdahalesinden yakınma mahiyetindeydi." Daha sonra sözü, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın geri çektiği Kur'an Kursu Yönetmeliği'ne getiriyor ve şu çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor: "Merhum Özal da, kurt politikacı Demirel de, bir meseleyi ortaya atıp dinlemeyi ve gündem oluşturmayı çok iyi bilirlerdi. Ancak bunu yaparken kamuoyu karşısında angaje olmazlardı. Eğer sözkonusu mesele hakkında olumlu bir kanaat ortaya çıkmamışsa, zeytinyağı gibi su yüzüne çıkabilmeyi de becerirlerdi. Şimdi AK Parti iktidarının icraatına bakıyorsunuz. İyice incelemeden ortaya bir konu atıyorlar; tâbir câizse bir hayli dayak yedikten sonra, yaralı, bereli meydân-ı siyâseti terk ediyorlar. Acaba bu işin içinde aklımızın ermediği 'ince' bir politika mı var? Hükûmet seçmene, 'Bakın, istediğinizi yapmaya çalıştık ama yaptırmadılar!' mesajını mı vermeye çalışıyor? Bu defa, demokratik iradeyi iğfal edenler, 'Biz size demedik mi, bunların aklı fikri irticada' propagandası ile iktidarı yıpratıyorlar. Kısaca, bu icraatsızlık eğer kasıtlı olarak yapılıyorsa, bilinmelidir ki, hem şiş, hem kebap yanmaktadır." Uzun bir alıntı oldu ama, iyi oldu. Hasan Celal Bey hem Türk siyasetindeki kadim bir sorunsala parmak basıyor, hem de hükümetin "geri adım"la sonuçlanan icraatlarının kamuoyunda olumsuz makes bulduğunu düşünen kalemlere tercüman oluyor. Fakat ben, sözü, başka bir konuya, "yönetmelik krizi"nde "ara bulucu rol" üstlendiği söylenen Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer'e getirmek istiyorum. Sezer, biliyorsunuz, milletvekili eşlerine Çankaya kapılarını kapatan "resepsiyon krizi"nde şöyle bir göründükten sonra kaybolmuştu. Türkiye'yi sarsan terör olayları bile onu kabuğundan çıkarmaya yetmedi. Ne bileyim, saldırıların olduğu gün televizyonlara çıkıp bir "moral konuşması" yapabilirdi, adet olduğu üzere olay yerinde "incelemelerde" bulunabilirdi, terör mağduru vadandaşlarımızın cenaze törenlerine katılabilirdi. Hiçbirini yapmadı. Ortalıkta fazla görünmek istemiyor. Çankaya'da, meselelerin uzağında, kendi uzletinde yaşamayı tercih ediyor. Onun tarzı bu. Öyle ki, Başbakan'la haftalık olağan görüşmelerine bile çıkmıyor. Sadece vetolarla varlığını hatırlatıyor. Çünkü, neredeyse önüne gelen her yasayı, her kararnameyi veto ediyor. Parlamentonun çalışmalarıyla yakından ilgilense, hükümetle "uyumlu" bir çalışma yürütebilse bütün bunlara gerek kalmayacak, ama, dediğim gibi, onun tarzı bu. Kur'an Kursu Yönetmeliği tartışmasında, tarzının dışına çıkıp, ara bulucu rol üstlenmiş olmasını, bu nedenle önemsiyorum. Keşke bu rolü, sadece siyaset kurumunu zor durumda bırakacak konularda hatırlamasa; bazen de milletin isteği doğrultusunda kullansa...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |