|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Afganistan'dan Irak'a, Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya kadar yayılan "Amerikan işgal haritası"ndaki hesaplaşma, askeri ve diplomatik alanlarda olduğu kadar ekonomik alanda da büyük bir kapışmayı besliyor. 'Anglo-Amerikan cephe'nin yeni küresel sistem projesi, bugüne kadar en fazla askeri ve diplomasi alanlarında kendini gösterirken, giderek arkasında sürüklediği şirketlerin önceliklerine göre şekillenmeye başladı. İngiliz The Guardian gazetesi, Irak'taki savaşı artık şirketlerin kontrol ettiğini, en az 10 bin şirketin savaşa malzeme sağladığını yazdı dün. Gazete, Brookings Enstitütü'sünden Peter Singer'ın, "Savaşlar açısından bir dönüm noktasındayız. Böylesi bir durumla 250 yıldır karşılaşmamıştık" sözünü alıntılarken, on bin civarındaki paralı askere ödenen paranın 30 milyar dolar olduğunu, ABD'nin artık onlar olmaksızın savaşamaz hale geldiğini bildirdi. ABD, yandaş şirketleri öncü güç olarak bu cephelere yerleştirip onlara milyarlarca dolarlık kazanç kapıları açarken, bu yöntemi uluslararası yaptırım aracına dönüştürmeye, emperyal politikalarını sorgulayan veya karşı duran ülkelere yönelik yeni politik şantaja dönüştürmeye başladı. Karşıt ülkeleri sömürge alanlarının dışında tutup cezalandırırken tereddütlü davranan ve diplomasiyle yola gelmeyen ülkeleri ekonomik vaatlerle yörüngesine çekiyor.
İhalelerle satın alınan diplomasi
ABD'nin bölgesel tasarruflarından ciddi endişe duyan bir çok ülke, şimdi "ihalelerle satın alınan diplomasi" politikasını alkışlıyor. Irak'ta dev ihaleleri Amerikan-İngiliz-İsrail şirketleriyle sınırlayan ABD, Irak'ın yeniden yapılandırılması amacıyla açacağı ihalelere katılacak ülkeler içinde Türkiye'ye yer verirken, Almanya, Fransa ve Rusya listeye alınmadı. ABD'nin Irak işgaline direnen, 'Anglo-Amerikan cephe'nin dünya düzeni tasarruflarına karşı çıkan ve karşıt kampanya yürüten bu ülkelere Irak pastasından pay verilmeyecek. Özellikle Alman-Fransız ekseni, ABD-İngiliz yayılmacılığından endişe eden ülkelere yönelik ciddi bir diplomatik seferberlik başlattı. İki ülke, 11 Eylül sonrası Türkiye'nin AB'ye üyeliğine yönelik tutumlarında radikal değişikliklere giderken, İran ve Suriye ile daha da yakınlaştı ve farklı bir Ortadoğu politikası geliştirdi. Atlantik İttifakı içinde yaşanan bu bölünme bir çokları tarafından gündelik çıkar anlaşmazlıkları olarak algılanırken, Anglo-Amerikan cephe ile Merkez Avrupa arasındaki kriz Ortadoğu'dan Balkanlar'a, Kafkaslar'dan Orta Asya ve Afrika'ya kadar genişledi. Bu süreçte hem AB yolunda radikal adımlar atan hem de ABD ile ilişkilerini yeniden tanımlamaya çalışan Türkiye, özellikle Irak işgali ve sonrası kendisine yönelen tehdidin ABD'nin bölgesel tasarruflarından kaynaklandığını farketti. Bir zamanlar Türkiye'nin tehdidin adresi olarak gördüğü Yunanistan, İran ve Suriye Türkiye'ye en yakın ülkeler, bir zamanlar bölgesel tehditlere karşı destek aldığı ABD, İngiltere ve İsrail ise yeni tehditlerin arkasındaki güçler haline geldi. Türkiye, bu endişelerden hareketle Irak işgalinde tedirgin bir tutum izlerken, AB üyeliğinin bir "medeniyet projesinden güvenlik projesine" dönüştüğünü farketti. Yeni duruma karşı Türkiye'nin kaygıları ile Almanya, Fransa ve Rusya'nın bölgesel çıkarları birbirine yakınlaştı. Türkiye'nin hayati çıkar alanları olan Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'da hem Türkiye'yi hem de Merkez Avrupa'yı endişelendiren düzenlemelere başlayan ABD, AB ile Balkanlar'da yürüttüğü kapışmayı 11 Eylül sonrası Afganistan işgaliyle Orta ve Güney Asya'ya taşıdı. Irak işgaliyle Ortadoğu'da topyekün değişim dönemini başlattı. Şimdi ise Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden Kafkaslar'da yeni düzenlemelere hazırlanıyor. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın kısa süre içinde açılacağına ilişkin işaretler, Gürcistan'da Washington imzalı darbe ve Acaristan ile Abhazya'yı bu ülkeden koparmaya kadar varan gerginlik sadece Rusya'yı Güney Kafkaslar'dan çıkarmayı hedeflemiyor. Türkiye ve AB'yi de çok yakından ilgilendiriyor. Araplar, Fransız bankalarına 273 milyar dolar transfer etti Bu endişeler içinde yuvarlanan Türkiye ile ABD arasında, İstanbul saldırılarından sonra yeni bir süreç başlatılıyor. "Teröre karşı işbirliği" sloganı altında yürütülen temaslar, Türkiye'yi yeniden ABD'nin istediği "cephe ülke"ye dönüştürmeyi amaçlıyor. Yeni ilişki biçimi Irak'ta ihaleler listesine alınarak taçlandırılıyor. Soğuk Savaş'tan bu yana cephe ülke olan, sürekli çatışan iki dünyanın arasında bırakılan, son birkaç yılda bu misyonun doğrudan Türkiye'yi tehdit eder hale geldiğini farkeden Ankara, bölgesel gelişmelere yönelik tavrını, AB ile ilişkilerini, yeni küresel düzen inşasına yönelik önceliklerini Irak'ta verilecek ihalelere göre belirler mi? ABD-İngiliz-İsrail cephesi'nin İslam coğrafyasına yönelik işgallerinde ön cephede yer alır mı? Yeniden cephe ülkesi olur mu? Irak'ta olanları, ABD, İngiltere ve İsrail'in Türkiye'ye yönelik dışlayıcı ve tehdit edici pozisyonlarını gördükten sonra bunun mümkün olmamasını umuyoruz. Irak'ın işgaline karşı politikalarıyla dünyada ciddi taraftar bulan, ABD tehdidinde ürken Müslüman ülkelerle köklü ilişkiler kuran Almanya ve Fransa'nın ihale listesine alınmaması, Atlantik İttifakı'ndaki bölünmeyi derinleştirmekten başka bir anlam taşımıyor. Bu iki ülke, muhalif politikalarıyla ihalelerden alacakları paydan çok daha büyük kazançlar elde ediyor. Sadece askeri alanda değil, ticari alanda da büyük kapıları açıyorlar. 11 Eylül sonrası ABD bankalarından kaçmaya çalışan ve Türkiye dahil bir çok ülkenin peşine düştüğü Arap sermayesinin miktarı, kesin bilinmemekle beraber, bir trilyon dolar civarında. Bu paranın 273 milyar doları ABD bankalarından alınıp Fransız bankalarına yatırıldı. Alman bankalarına kaç yüz milyar dolar girdi bilmiyoruz. Acaba kim karlı? ABD'nin yanında savaşan ülkelere dağıttığı payın yanında yeni Amerikan düzenine karşı çıkanların oluşturduğu piyasa da oldukça kazançlı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |