|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünya ile her tür bağlantı, ülkelerin yaşadıkları sorunları kendi sınırlarından ibaret kalmasını engelliyor. Bugün kimse artık, yaşadıklarını "bu benim iç meselem" diyerek geçiştiremiyor. Özellikle, Avrupa Birliği gibi nitelikli ortak zeminler karşılıklı bağımlılığı en üst düzeye çıkarıyor. Şimdi belki tek taraflı; yani sadece Avrupa Türkiye'yi denetliyor ama bazen direkt çoğu kez de dolaylı olarak Türkiye de muhataplarını etkileyebiliyor. Ev ödevleri yerine getirildikçe bu etkinin daha da gelişeceği görülüyor. Ama bütün bunları beklemeksizin, de facto etkileşimler de iki taraf arasındaki ilişkilere egemen oluyor. Türkiye'nin yoğun bir şekilde yaşadığı laiklik sorunu eksenindeki başyörtüsü ve başörtüsüne bağlı sorunlar gibi... Avrupa'nın birçok ülkesi, başta öğretmenlik olmak üzere başörtüsüyle kamu hizmeti vermek isteyen kadınlar konusunda açık bir kafa karışıklığı içerisinde bulunuyor. Bunu da doğal karşılamaka gerekiyor. İslam'ı pek az tanıyan, dahası müslümanların kendi kimlikleriyle toplum içerisinde görünürlüğü konusunda yeterli deneyimi bulunmayan bir coğrafyanın karşı karşıya bulunduğu bu yeni durumu kolaylıkla kabul etmesini beklemek politik hayalcilik olacaktır. Özellikle, Türkiye'nin içinde bulunduğu dramatik çatışma ortadayken, problemin kendisine ve özüne tümüyle yabancı ülkelerden kolay bir çözüm beklemek anlamsızdır. Ancak, bu yaklaşım yasaktan yana eğilim göstermeyi ve toplum içindeki azınlık müslümanları "öteki"leşirmeyi haklı ve geçerli de kılmıyor. Avrupa'nın öncülük ettiği "demokrasi kültürü" olgusu da bu gibi sorunlarla sınandığı zaman ölçülebilir hale geliyor. Farklı olana yaklaşımı, Avrupa demokrasileri için "birlik" sürecinin en kritik eşiği haline geliyor. AB'nin doğal hedefi olan küresel, benimsenebilir ve kalıcı bir güç olma konsepti yakın komşusu olan İslam başta olmak üzere, tüm dinsel farklılıklara ve en az bunun kadar etnik zenginliğe ve kürtürel çeşitliliğe yaklaşımıyla doğrudan ilişkilidir. Öte yandan bu "farklılık", "zenginlik" ve "çeşitlilik" Avrupa için bulunmaz bir hacim kazanma fırsatı sunuyor. Bu fırsat ıskalanacak olursa; Avrupa daha çok mal satacağı pazarları gözeten, sermayesini ve karını artıran, ekonomik hegomonya pratiği sınırları içine sıkışmış gövdesi beynine oranla irileşen bir güce dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Avrupa'nın gündemindeki başörtüsü eksenindeki İslami görünürlülük sorunu, bu süreci tersine çevirecek aktüel bir unsur olarak gelişmektedir. 350 milyonu aşmak üzere olan AB nüfusu içinde 15-20 milyon aralığında seyreden müslüman nüfusunun rahat ettirilmesi lazımdır. Başlangıçta, doğal olarak bu faktör dikkate alınmadan hazırlanan anayasalar de bir arada yaşama gikrine engel teşkil etmemelidir. Zira, demokrasi bütün yeni durunlar için yeterli esnekliği içermektedir. Almanya da bu sorunun çözümü için Avrupa içinde ideal zemin durumundadır. Burada, hem istatistik değer taşıyan, hem de yıllar içinde birlikte yaşamaktan kaynaklanan karşılıklı tecrübe aktarımının yaşandığı bir model sözkonusudur. Avrupa içinde İslam'la yaşama fikri pekişecekse bunun kritik odağı, birliğin siyasal lokomotifi pozisyonundaki Almanya olacaktır. Böyleyken, Almanya toplumunda başörtüsünün "kadının ezilmişliğinin sembolü" olarak görme eğilimi ya da Türkiye'de yapıldığı gibi "siyasal simge" kavramıyla tanımlama bu model için tehlike arzetmektedir. Bu yaklaşım egemen olursa, Almanya'daki Yahudilerin söylemine ironik olarak yansıyan "başta hedef bizdik, şimdi sıra müslümanlar" cümlesindeki tema gerçeklik kazanmaya başlar. Yine onların, "korkarız ki bu sefer haç ve kipaya izin çıkacak, başörtüsü yasaklanacak" tesbit gerçeklik kazanma yolundadır. Böyle bir sonuç Almanya'daki laikliğin tutarlılığını tartışmalı hale getirecek ve böyle bir yasak, başta Türkiye olmak üzere bütün yakın İslam toplumlarını olumsuz etkileyecektir. Azınlıklarının dini haklarına tahammül edemeyen bir Avrupa sempati kaybedecektir. Kaybolan bu sempati dramatik olarak Türkiye toplumuna Avrupa yolunda moral kaybettirecektir. Başörtüsü Türkiye'nin Avrupa'ya ihraç ettiği bir sorun değil; Avrupa için İslam'a yaklaşımın şekilleneceği, değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |