AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İmam-hatipli veya gedikli olmanın mutsuzluğu

Bir öğretmenin nasihatı

Bir matematik hocası, liseden mezun olacak talebeleri toplamış, okulu bitirdikten sonra ne olmak istediklerini soruyordu. Talebeler, ayağa kalkıp teker teker cevap veriyorlardı.

-Ben avukat olacağım... Ben doktor olacağım... mühendis olacağım... Sırayla herkes gönlünde yatan mesleği söyledikten sonra, hoca konuşmaya başladı:

-Bu suali şunun için sordum. Hayatta, mesleklerin iyisi ve kötüsü yoktur. Hepsi biribirinden üstündür. Ancak size bir nasihatte bulunmak isterim: İleride ne olursanız olun, fakat gedikli olmayın.

Gediklilik

Gedikli deyince insanın aklına, ast subaylık gelmektedir. Ast subaylık askerlikte, bir sınıftır. Bu sınıfın özelliği, ne kadar çalışırsanız çalışın, kolunuzdaki şeritler artar. Fakat ulaşabileceğiniz nokta, kıdemli üst çavuşluktur.

Hoca, sakın gedikli olmayın dediği zaman, sakın asker olmayın demek istemiyordu. Onun demek istediği, "seçtiğiniz mesleğin önü kapalı olmasın... Kabiliyetiniz varsa bunun semerelerini görebilesiniz... Önünüzde, sonsuza kadar açık ufuklar bulunsun."

Askerlikte gedikli sınıfı neden ihdas edilmiştir? Bunun bir zaman için makul gerekçeleri olabilir. Muharip bir sınıf yanında, uzman bir sınıfın yetiştirilmesi gibi... Ancak, okullarda bir gedikli sınıfı kurma ihtiyacı, insanların sınıflara ayrıldığı ve kast sisteminin var olduğu bir döneme aittir. Bu dönem, batıda, avamlarla asilzadelerin ayrılması şeklinde uygulanmıştır.

Bazı dönemlerde, askerlikteki muvazzaf hizmetler, sadece asil ailelere tahsis edilmiştir. Kısaca söylemek gerekirse, gediklilik, insanlığın iptidai dönemlerinden kalma bir müessesedir.

Gedikliliğin kaynakları

Bu sistemin en çok uygulandığı yer, faşist ve komünist rejimlerdir. Oralarda sıkı bir planlama vardır. İnsanların hangi miktarda, hangi mesleği seçmesi gerektiği tespit edilir. Bu rejimlerde, meslek sahipleri, büyük bir devlet makinasının birer parçalarıdır.

Günümüzde bile, bu planlamayı savunan kimseler vardır. Ancak, hür ve medeni dünya, herkesin istediği mesleği seçmek ve bu meslekte ilerlemek hakkını kabul etmiştir. Kısaca söylemek gerekirse, gedikli yetiştirmek fikri, en azından insan haklarına aykırıdır.

Askerliği meslek seçen bir kimse, muvazzaf subay olup, günün birinde en yüksek rütbeye çıkmak imkanı varken, neden ast subay olsun?.. neden gedikli olsun? Onu bu tercihe sevk eden çeşitli faktörler olabilir. Okuma süresi daha kısadır. Okulu bitirdiği anda kolunda bir altın bilezik vardır. Bazen de, fakirlik ve yoksulluk onları bu tercihe zorlamıştır.

Öyle bir hava yaratılmıştır ki, gedikli olmak bir kusur gibidir. Bir astsubaya, mesleğiniz nedir diye sorarsanız, adeta yüzü kızararak, ben ast subayım der. Neden astsubaylık bu duyguyu uyandırır. Çünkü, kanun bunların önünü tıkamıştır.

Genel Kurmay Başkanlığı da bu durumu hissettiği için, gedikli kelimesi yerine evvela Uzman Çavuş, daha sonra ast subay deyimini kullanmış ve sonra da bunlara, subaylıkta muayyen bir rütbeye kadar yükselebilme imkanını tanımıştır.

Asıl anormal olan

Bir subayın Genel Kurmay başkanı olamadan, yüzbaşılıktan emekli olması normal bir olaydır. Bu emeklilik onu fazla rahatsız etmez. Ancak onu, sen şu rütbeden yukarı çıkamazsın diyerek emekli etmek başkadır ve normal değildir.

Türkiye'de meslek okullarına ve bilhassa İmam Hatip okullarına gedikli bir sınıf yetiştirmek mantığıyla bakanlarımız çoktur. Bir kimse, madem ki, imam Hatip okulunu seçmiş, neden imam olarak kalmıyor... Madem ki, teknisyen olmuş neden mühendis olmak istiyor diyenlerimiz vardır. Bu zihniyet, insan kabiliyetlerini dar kalıplar içine hapsedenlerin kafa yapısıdır. Faşist fikirlerin kafalarda kalan son kırıntılarıdır.

Hürriyetlerin en gerekli olanı, "ben çalışırsam... önümde dünyanın bütün imkanlarına ulaşabilirim" diyebilmektir. Basın hürriyeti, seçme seçilme hürriyeti gibi bilinen klasik hürriyetler, ilerleyebilme hürriyetinden daha mukaddes değildir.

Sayın Genel Kurmay ikinci Başkanımız Org. Başbuğ, İmam Hatip okuluna gidenler için, "madem bu okula gitmişleredir. Bu kadar imam açığı varken, neden imam olmuyorlar ve yüksek okula gitmek istiyorlar" diyor. Bu mantık, antidemokratik rejimlerin, meslek planlamasından başka bir şey değildir.

Sayın paşamız, askerlikte ulaşılması mümkün olan en yüksek rütbeye ulaşmıştır. Kader onu harp okuluna değil de, ast subay okuluna gitmeye mecbur etseydi... Kendileri de, gedikli bir ast subay olsaydı. Acaba böyle konuşabilir miydi?

AL SANA BİR KAYA....

Sığırları kim güdecek?

Toros dağlarının eteklerindeki köylerimizden birisinde, halk okul açılmasını istiyordu. Fakat köyün ileri gelenlerinden bazıları buna karşı çıkıyordu. Onlara göre, köye okul açılır da herkes okursa, "bizim inekleri kim güdecek" diyordu.

İlçe kaymakamı, bu mukavemeti kırmak için senelerce uğraştı ve okulun açılması epeyce gecikti. Bu köyden, bir çok doktor, avukat, öğretmen ve hatta birkaç tane ilim adamı yetişti.

Meslek ve imam hatip okullarına gidenler için, yüksek okulun kapılarını kapamak isteyenler köydeki Mehmet ağa mantığıyla düşünüyorlar. Bu okullardan mezun olanlar, yarın başbakan, bakan, prof. vs. olur da, kendilerine emri hak vaki olduğunda, cenaze namazlarını kim kıldıracak?

Eski bir atasözü var:
Sen ağa, ben ağa..
İnekleri kim sağa?

...NEREYE DAYARSAN DAYA


20 Ekim 2003
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED