AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Devletten siyasete giden yol...

Ülke çıkarları adına dış dinamiklere uyum sağlama çabası ile iç rant yapılarını ve onlardan beslenen ideolojik yapılanmayı koruma refleksi arasındaki gidip gelme Türkiye'nin yüzyıllık "kaderi"dir.

Her dışa açılmanın, her dışa uyum sağlama zorunluluğunun kapıya getirip bıraktığı "değişim" dalgasının sınırlarını çizer, bu kader.

Çizer çünkü, devleti getirir "merkeze" koyar, devleti değişimin tanımlayıcısı, taşıyıcı aktörü haline getirir. Devletin merkez haline gelmesi, değişim dalgasının sarsıntıları, hatta getirileri arkasına gizlenir çoğu kez.

Peki, devletin değişimin taşıyıcısı haline gelmesi ne demektir?

Bu, her şeyden önce, değişimin gerçek niteliğini, uygulamadaki içeriğini şekillendiren asıl unsurun, "toplumsal konsensüs"ün devre dışı kalması demektir.

Sistemin yapısından ötürü zaten dar olan siyasi alanın biraz daha daralması demektir. Başka bir deyişle, toplumsal talepler ile siyasi kararlar arasındaki bağın, yani siyasetin belirleme gücünün azalması demektir.

Değişimin "kompartımanlar"a bölünmesi, parçalı yapılması demektir.

En nihayet ve en önemlisi; batılı değerler ve batılı kimlik ile yerel değer ve kimliklerin parçalı, çelişkili, gidiş gelişli, "yırtılmalar" içeren şiddetli bir çarpışması demektir.

Nitekim 1999 öncesinde başta FP olmak üzere İslami kesim aktörlerinin kimlik ve varlıklarını dayadıkları, temelde Batı modernliği, hatta Batı demokrasisiyle hesaplaşma üzerine oturan "yerellik" duygusu ve yerel kimlik siyasi anlamda "batılılaşma" yolunda ilerlemeye başlamıştı. Başka bir deyişle iç ihtiyaçlar ve yerel taleplerin gerçekleşmesi yönündeki beklentiler, Batı ilke ve değerlerini bu aktörlerin söylemlerinin parçası kılmıştı.

Burada söz konusu olan bir değişim değildi.

Söz konusu olan tersine "sosyal yapı ile siyasi tavır arasında bir kopuş"tu. Bu unsurların birbirini etkilemesiyle orta ve uzun vadede daha ciddi sonuçlara yol açacak bir yırtılmaydı.

Batı'yla sıcak temasta devletin değişimi taşıyan aktör haline dönüşmesi, bu durumu daha ciddi bir hale getirdi.

Ciddi bir toplumsal duyarlılığı temsil eden MSP-RP-FP geleneği; dışa yönelik özeleştiriyi devre dışı bırakarak, başka kesimlerin sorunlarına yönelik hassasiyetini azaltarak, yani tek sorun ve tek kimlik odaklı, demokrat zihniyet içermeyen "faydacı bir demokrasi talebi"ni dillendirerek, makro-liberal bir siyasi dili benimsedi, bu çerçevede yukarıdaki şizofrenik durumu beslemiş ve bu hat üzerinden eski muhafazakar geleneğine doğru yola çıktı. Ve önce 18 Nisan, ardından 3 Kasım seçimlerinde bunun bedelini bir ölçüde ödemiştir.

Bu, söz konusu "şizofrenik hal"in yerel değerler, hatta milliyetçilik arenasında yaşanan bir bunalıma işaret ettiğini gösterir.

Bu bunalım da MHP'nin büyümesinin, yerel kesim oylarının neredeyse eşit bir biçimde RP ile MHP arasında bölünmesinin en önemli nedeniydi.

Türkiye bu malum kader çerçevesinde, iç dinamiklerin dış dinamikler istikametinde değişmesi kadar, içe kapanma refleksini toplumsal hareketlere taşıdığı kaotik bir durum yaşadı. Bu süreç bitmedi, bugün benzer kaotik durumu sol hareketler ve sol siyasi partiler yaşamakta.

3 Kasım sonrası Türk siyasetinin en önemli yönü bu fasit daireyi kırma yolunda umutların doğması olmuştur. Değişimi devlet aktörleriyle arasına belirli demokratik bir mesafe koyan siyaset mekanizması taşımaya soyunması ihtimalinin belirmesi olmuştur.

AKP'nin böyle bir gelişmeyi temsil ettiği, daha doğrusu böyle bir taşıyıcılığa aday olduğu ortadadır.

İktidar partisinin bu temsil işini yerine getirebilmesi için hem dış faktörlerle, hem devlet aktörleriyle, ama en önemlisi en çok kendisiyle mücadele etmesi gerekmektedir.

Formül kabaca bellidir:

Değişim politikaları açısından devlet aktörleriyle, medyayla, askerle zorunlu ittifak peşinde koşmaksızın kararlı olmak...

Buna karşılık her adımda toplumsal uzlaşmayı ve meşruiyeti gözönünde bulundurmak ve bunu sağlayabilecek kanallar açmak, katılım mekanizmalarını oluşturmak...

Irak'a asker gönderme meselesinden İmam-Hatiplere ve YÖK'e kadar uzanan tartışma ve karar alma hattı, tarih karşısında özellikle bu açıdan önem taşıyor.


21 Ekim 2003
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED