|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de gazetelerin işine gerçekten de akıl sır ermiyor.. Gün oluyor, öyle başsayfalarla karşılaşıyorsunuz ki, umutlanmamanız mümkün değil. Ama aradan birkaç gün geçmiyor ki, bu kez tam bir hayal kırıklığı.... Gazetelerimiz ("gövde"yi oluşturanlardan söz ediyoruz tabii ki) niçin böyle; okurlarını niçin bir gün sevindirip, ertesi gün hayal kırıklığına sevk etmek gibi sürprizlerle dolu bir yayıncılıği tercih ediyor?.. Tamam, her gün aklı başında manşetler bulmak kolay değil. Ama bu kadar da zikzak yapılmaz ki... Bakın, mesela Milliyet'in 19 Ekim tarihli sayısını ele alalım: Oturup bu gazetenin son bir ayda attığı manşetleri, kullandığı başlıkların çetelesini tutsak, ortaya "bravo" diyebileceğimiz pek çok başlığın çıkacağı muhakkak. Mesela geçen hafta karşılaştığımız, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin düzenlediği bir uluslararası toplantıya çağrılıp da "türbanlı" diye üniversite kapısından çevrilen öğretim üyesiyle ilgili habere atılan "Bir 'iletişim' skandalı!" başlığı gibi... Ne kadar hoşumuza gitmişti; adı İletişim Fakültesi olan bir kurum, hem de "oturum başkanı" olarak davet ettiği bir öğretim üyesinin kapıdan çevrilmesini "Biz onu erkek sanıyorduk!" şeklindeki bir "iletişim skandalı" harikasıyla açıklıyordu! Ama aynı Milliyet, 19 Ekim tarihli sayısına bakın hangi manşeti uygun görmüş: "Fakir öğrenci planını veto ettiren rapor"(!) Neymiş efendim, "Cumhurbaşkanı Sezer'in fakir öğrencilerin özel okullarda okutulmasıyla ilgili yasayı 'tarikat okulları raporu' nedeniyle veto ettiği" ortaya çıkmışmış... Barkın Şık imzasını taşıyan bu haber, öyle eften püften bilgilere, delillere dayanılarak manşete taşınmış ki, haberin tamamına göz atan okurların "Dün Milliyet yazıişlerinde nöbetçi bir gazeteci yokmuş herhalde!" diye söylenmesinden daha doğal bir tepki olamaz... Milliyet'in haberine göre, Milli Eğitim Bakanlığı'nın fakir öğrencilerin özel okullarda okutulmasıyla ilgili bir yasa tasarısı hazırlamasının andından, il milli eğitim müdürlükleri başlattıkları çalışma sonucunda 127 okulda 2 bin 273 öğrencinin eğitim görebileceğini tespit edilmiş. Ama bu arada fakir öğrencileri okutmak isteyen okullar da bakanlığa bildirimde bulunmuş. İşte ne olduysa bundan sonra olmuş. İl milli eğitim müdürlüklerinde toplanan bilgiler, Genelkurmay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'na sunulmak üzere bir rapora dönüşmüş. Ve bir de görülmüş ki, meğer bu yasa taslağı onaylansa, tam 7 bin 273 öğrenci 127 "tarikat okulu"nda muhasara altına alınacakmış! Milliyet, okurlarını olayın bütün cepheleri hakkında bilgilendirmek için bu "tarikat okulları"na ilişkin ayrıntılı bir tablo da düzenlemiş. Cumhurbaşkanı'nın "veto"su sayesinde "menfur" emellerine erişemeyen "tarikat okulları"nın adları ve "Hammm" yapacakları öğrenci sayıları şöyleymiş:
"Nurcular: 103 okulda 5483 öğrenci.
Siz şu tablonun ürkütülücülüğüne bir bakın!... Hepsi iyi güzel de, Milliyet gazetesi bu güzel haberinde (nedense) şu soruları hiç mi hiç söz konusu etmiyor: 1- "Fakir öğrencileri" yutmaya hazırlanan bu "tarikat okulları" halen mevcut ve faaliyette olduğuna göre, bu okullarda halen öğrenim gören öğrencileri kim kurtaracak? Milliyet bu çocuklarla niçin ilgilenmiyor?! 2- "Fakir öğrenciler"in devlet kesesinden özel okullarda okutulması fikrine başta çatısı altında bu okulları toplayan derneğin başkanı (hem de "laik" bir okulun sahibi) olmak üzere bütün özel okullar destek verdiğine göre, "tarikat okulları" dışında kalan özel okullar bu "paylaşım savaşına" niçin karşı çıkmadı? 3- Milliyet'in tablosundan anlaşıldığı gibi madem ülkede bu kadar çok sayıda "tarikat okulu" var, bu okulların sakıncalı hale gelmesi için buralara illâ ki "fakir öğrenci" mi kabul edilmesi gerekiyor; bu okullara para ödeyerek devam edenleri kim kurtaracak?! Yani özetle, baştan sona yanlış, tutarsız malûmatla dolu, doğru dürüst bilgi vermemesi açısından okurları ciddiye almayan, saygı duymayan bir manşet / haberle karşı karşıyayız... Ve tabii başta sorduğumuz soru: Türkiye'de gazeteler niçin böyle yapar, bir günden diğerine niçin böyle irtifa kaybeder acaba? (K.B.)
Milliyet-Akşam: Karşılıklı-akla zarar suçlamalar
İki büyük grubun gazeteleri arasındaki kavranması güç kavga, Akşam gazetesinin 14 Ekim tarihli sayısında yer alan bir "POAŞ'ta borç ötelenmesi" haberiyle başladı. Tuncay Mollaveisoğlu'nun haberine göre, rekabet hukuku uzmanı Prof. Dr. Arif Esin, "borçları öteleyen ÖYK'nın keyfî davrandığı, rekabet ihlali yaptığı görüşünü savunmuştu..." Habere göre Prof. Esin, "Şikayet durumunda Rekabet Kurulu'nun inceleme yapabileceğini" de söylemişti… Mollaveisoğlu'nun haberi, Prof. Esin'in bu sözleriyle başlıyor, isimleri belirsiz "rekabet hukuku uzmanları"nın sözleriyle devam ediyordu... Daha sonra dönmek üzere burada ilginç bir noktayı saptayalım: Haberde Prof. Esin'in doğrudan doğruya "POAŞ'ın borçlarının ötelenmesi" konusunda söylediği bir şey yok. Prof. Esin sanki sadece genel olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun "borç ötelemesi" tasarruflarının "rekabet ihlali" sayılması gerektiğini belirtmiş de haberi yazan muhabir, bunu "POAŞ"a bağlamış gibi bir şey çıkıyor ortaya... POAŞ'taki ertelemeye doğrudan eleştiriler ise "rekabet hukuku uzmanları" tarafından dile getiriliyor. (Bu noktaya döneceğiz, çünkü Prof. Esin, "Ben böyle bir demeç vermedim" derken bu noktayı özellikle vurgulayacak.) Devam edelim... Milliyet, 16 Ekim'de Prof. Esin'in "Bu gazete benden görüş almadı" şeklindeki sözlerini haberleştirdi... Milliyet'teki yalanlama haberi de bir tuhaftı. Akşam'ın haberinde, yukarıda değimiz gibi "Rekabet hukuku uzmanları"nın söylediği öne sürülen doğrudan POAŞ'la ilgili sözler sanki Prof. Esin'in ağzından çıkmış gibi sunuluyordu... Aynı ifadeleri iki kez okuyacaksınız ama, tuhaflığı tam olarak fark edebilmeniz için Akşam'ın haberindeki ibareyle Milliyet'in o haberi aktarırken kullandığı ibareyi karşılaştırmamız gerekiyor: Akşam (14 Ekim): "POAŞ'ın ihale şartlarında 'borçların öteleneceğine' dair bir hükmün bulunmadığına dikkat çeken Rekabet Hukuku uzmanları, özetle şu noktalarda birleştiler: 'İhale sırasında verilen tekliflerde, sadece ödemenin ne kadar olacağı değil, ne kadar süre içinde yapılacağı da önemlidir." Milliyet (16 Ekim): "(…) Oysa Akşam'ın 14 Ekim Salı günkü nüshasında Esin'e atfen şu ifadeler yayınlandı: 'Prof. Dr. Arif Esin, ÖYK'nın aldığı kararı hukuka aykırı buldu. Şikâyet halinde Rekabet Kurulu'nun (RK) inceleme yapabileceğini söyleyen Esin, 'İhale sırasında verilen tekliflerde ödemenin miktarı kadar hangi süre içinde yapılacağı da önemlidir' dedi." Tekrar edelim: Kesin bir hüküm gibi öne sürmüyoruz, sezgisel olarak söylüyoruz, Akşam'ın haberinden, sanki Prof. Esin'in "genel olarak" söylediği bazı sözleri, gazetenin, POAŞ'ın borçlarına bağlayarak sunduğu gibi bir sonuç çıkıyor. Daha açıkçası, sanki böyle bir muğlaklık bilerek yaratılmış gibi... Milliyet, bunun üzerinde duracağına, Akşam'ın haberini aktarırken, orada "uzmanlar"a söyletilen POAŞ eleştirisi sanki Prof. Esin tarafından dile getirilmiş gibi garip bir şey yapıyor... Milliyet-Esin ortak cephesindeki bu "sehven" yapılan yanlışlık, 20 Ekim'de Prof. Esin'in Milliyet'te yayımlanan demeciyle "düzeltildi." Şöyle diyordu Esin: "Akşam gazetesi muhabiri benimle geçen hafta POAŞ'la ilgili bir röportaj yaptı. Bu röportaj özelleştirmenin Rekabet Kurumu tarafından ne şekilde algılandığı üzerineydi. Bana sorulan soruların hiçbiri POAŞ'ın borç ertelemesinin, Rekabet Kanunu ile ilgisi olup olmadığı üzerine değildi. (...) Benim geçmişte yapmış olduğum ve POAŞ'ın Aytemiz Petrol tarafından satın alınması sonrasında kararın iptaline ilişkin söyleşinin bölümleri bu kasette yer almaktadır." Geçerken söyleyelim: Prof. Arif Esin, Doğan Grubu'nca çıkarılan Finansal Forum gazetesinde yazıyor; o nedenle, "rakip" grubun gazetesine bu kadar açık bir "POAŞ eleştirisi" yapabileceği mantıken mümkün görünmüyor... Bir bilgi daha: Prof. Esin, gene 20 Ekim tarihli Milliyet'te, "Karamehmet Grubu"nun kendisine 56 bin dolarlık bir borcunun olduğunu, borçlarını ödemediklerini ve "husumet"in buradan kaynaklandığını söylüyor. (Görüyorsunuz, ne ilişkiler...) Öykümüze devam ediyoruz... Akşam, "POAŞ ile ilgili haberlerini görüşmediği akademisyenlerle süsledi" şeklindeki Milliyet haberine 19 Ekim'de "İftiracıya tokat" haberiyle cevap verdi. Tuncay Mollaveisoğlu'yla Prof. Arif Esin arasındaki telefon görüşmesinin bant kaydı gazetede yayımlandı. Kasette Mollaveisoğlu, kasette Milliyet'teki yalanlama haberini hatırlattıktan sonra "Hocam, biz konuşmadık mı?" diye sorup, konuştuklarını ispatlıyor... Fakat buradaki mesele konuşup konuşmamak mı, yoksa ne konuşulduğu mu? Bizim anladığımız kadarıyla Prof. Esin'e atfedilen sözlerin bir kısmı gerçekten son görüşmede söyledikleri... Kalan kısmın bir bölümünde ("orta bölüm" diyelim) yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi Esin'in ÖYK'nın borç ertelemelerine ilişkin olarak genel olarak söylediği bazı sözler POAŞ'la ilişkilendirilmiş olarak sunulmuş... Bir bölümünde de eski söyleşiden bazı sözler eklenmiş... Akşam gazetesi genel yayın yönetmeni Nurcan Akad'ın 20 Ekim'de kaleme aldığı "Akşam'da yalan haber çıkmaz" yazısı, "orta bölüm"deki manipülatif çabayı saymazsak, yanlış değil. Ama Prof. Esin'in ağzından çıkmış olsa da, POAŞ'a ilişkin sözlerinin tarihinin eski olduğu mutlaka belirtilmeliydi... Yanlış değil, evet ama eski... Şimdilik bu kadar... Belki devam ederiz...(A.G.)
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |