|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çağımız, maddeci yaklaşımların dünyaya egemen olduğu bir çağ. Bu yaklaşımlar, iki dünya savaşının yanı sıra, birçok bölgesel ve yerel çatışmanın da, kaynağı oldu. Bu yaklaşımlar, -adı ister kapitalizm olsun, ister sosyalizm, isterse başka bir izm-, insanı gücün, paranın, maddenin kölesi kıldı. Oysa insan yeryüzünde tabiatı aşan ve ona egemen olmaya ehliyetli konumuyla ruhun, göğün, özgürlüğün sahibi, arayıcısı, gerçekleştiricisi olmalıydı. Egemen düzenlerin ve düzeneklerin içinde algıları, düşünceleri ve duyguları biçimlendirilen, sınırlandırılan insanların pek çoğu, bu temel gerekliliği kolayca unutabilmekte, belki hiç hatırlayamadan ömrünü tüketmekte, böylece haksızlıkların ve zulümlerin bir parçası oluvermektedir. Bu genel olumsuzluk içinde Aliya İzzetbegoviç, insan olmanın anlamını ve gereğini, kendi nefsinden başlayarak kavrayan, koruyan, yücelten bir tutumun kahramanı oldu. Gençlik yıllarından başlayan kahramanlığı, Bosna-Hersek'in varoluş mücadelesinde doruğuna ulaştı. Onun duruşu da, yürüyüşü de, kenara çekilmesi de, başta Avrupa ve Amerika olmak üzere bütün dünyaya, özellikle de İslâm dünyasına örneklik edecek derslerle doludur. Şimdi Aliya İzzetbegoviç öldü. Bütün Bosna- Hersek halkına, bütün Müslümanlara, bütün insanlara "Başınız sağ olsun!" demeli. Çoğumuzun koruyamadığı insanlık onurunu bizim adımıza da korumaya çalışan bu insan, hepimiz için bir avuntu ve övünç kaynağı olmayı fazlasıyla hak etti, ediyor, etmeye devam edecek. Gönül ister ki, her insan, evet her insan, avunmayı ve övünmeyi aşan bir duyarlık ve bilinçle insanlık onuruna sahip çıksın. Kendisini birkaç kez -son olarak Yazarlar Birliği Konya Şubesinin bahçesinde- yakından görmek talihine erdim. Adında toplanan "yücelik" ve "izzet" kavramlarını nasıl da yetkinlikle temsil ve temessül ettiğini, "zillet"e boyun eğmeyecek olmanın; hakka dayanmanın, Hakk'a güvenmenin, bütün bedeninde, özellikle güzel gözlerinde parladığına tanık oldum. Ona bakarken "İşte insan! İşte Müslüman!" diyesiniz gelirdi ve bu, biraz da ürkütücü bir sorumluluk kıvılcımını parlatırdı. Çünkü, bizzat yaşayıp katıldığımız ya da tanık olduğumuz ilişki biçimleri, öyle iğreti, öyle kaypak, öyle savruk, öyle ilkesizdir ve bunlar hemen her düzlemde öyle yaygındır ki, bütün bu olumsuzlukları yiğitçe aşmış olan bu insanın güvenli gözlerine aynı güvenle, aynı sağlamlık ve inançla bakabilmek kolay değildir. Takdir ve hayranlık, yoldaşlığa, savaş arkadaşlığına ve bunların gereklerini omuzlamaya yol açmıyorsa, yol açmayacaksa, içinizde belki de onarılmaz bir eziklik, tuhaf bir çarpıklık vardır. Görmezden gelmeye yahut gizlemeye çalışsanız da o yamukluk orada durur ve insanlığınızı sürekli olarak kemirir. Bunun genel eziklik, çarpıklık ve yamukluktan yansıdığını düşünmeniz sizi bir çözüm yoluna götürmüyorsa, kandırma ve savunma düzenekleri kurmaya ya da –zaten hazırdır- işletmeye başlarsınız. İnsanlık, insanlığınız böyle böyle çürür, kokuşur. İnsanlığın bu büyük oğluna Allah'tan rahmet diliyorum. Eserleri ve mücadelesi, hepimize ve çocuklarımıza ışık tutmalı. Işık tutacak. Yoksa, insanlığımız, her gün biraz daha eksilecek, yeryüzü canavarlar ve böcekler ülkesi olacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |