AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Kendi tarihinin aktif katılımcısı olmak...

Saraybosna'nın dükkanları boş, ama hapishaneleri doluydu; özellikle de Kominformistler, Genç Müslümanlar ve dili uzamış insanlarla. Komünistler, eski Yugoslavya'dan ve Ustaşa rejiminden kalma bütün hapishaneleri doldurduktan sonra Çengiç-Vila'da birkaç bin kişiyi barındırabilen ve "Kamp 505" olarak bilinen yeni bir hapishane inşa ettiler. 1952'ye kadar gidişatta bir değişiklik olmadı. Solun sosyal ve politik adaleti buydu(!). 1966'ya kadar, yani 21 yıl boyunca, Yugoslavya, Polis Şefi Aleksandar Rankoviç tarafından yönetildi. Ancak 1975-78'lerde; 30 yıldan fazla süren komünist idareden sonra, durumda küçük bir iyileşme oldu ve insanlar çok sınırlı da olsa özgürlük duygusunu hissedebilir hale geldiler. Ancak bu, 20 milyar Amerikan dolarına denk bir dış borç pahasına gerçekleşti ve ortada hâlâ konuşma özgürlüğü diye bir şey yoktu.

1954'te nihayet Hukuk Fakültesi'ne kaydoldum, Kasım 1956'da da mezun oldum; böylece gençlik arzumu gerçekleştirmiş oluyordum.

Ancak kazançlarımın çoğu inşaatçılık alanındaki çalışmalarımdan geldi. Yaklaşık on yıl, Karadağ'da yedi şubesi bulunan ve benim de Nikşiç yakınındaki Peruçica hidro-elektrik santral inşaatının başında bulunduğum bir inşaat firması ile çalıştım. Bu sırada İslam hakkında bazı makaleler yazmayı denedim. Bunların çoğu hiç yayımlanmadı. 1969'da, düzeltilmiş son versiyonunu 1970'de yayımladığım İslami Deklarasyon'un müsveddelerini yazdım. Yaklaşık 40 sayfa olan bu kısa metin, ancak 1983'teki Saraybosna Davası'ndan sonra dikkat çekti. Ona yönelik savunmalar da, saldırılar da aynı derecede heyecanlıydı.

Saraybosna'da yazılmış olmasına rağmen Deklarasyon, dikkatini Yugoslavya'ya değil, İslam dünyasına yöneltmişti. Gerçekten de, metinde Yugoslavya'nın adı bile geçmiyordu. Deklarasyon'un ana fikri, Müslüman kitlelerin imgelemini ancak İslam'ın yeniden canlandırabileceği ve onları bir kez daha kendi tarihlerinin aktif katılımcıları olmaya muktedir kılabileceği idi. Batılı fikirler bunu yapmaya muktedir değillerdir. Bu mesaj fundamentalist olmakla suçlandı ki, bir bakıma da öyleydi. Kaynaklara dönüşü talep ediyordu. Otoriter rejimleri lanetliyor, eğitime daha fazla yatırım yapılmasını gerekli görüyor ve kadınlar için yeni bir pozisyonu, şiddetten kaçınmayı ve azınlık haklarını savunuyordu. Deklarasyon Batı'da hatırı sayılır bir itiraz kaydıyla karşılandı. Benim görüşüme göre onlar, Deklarasyon'un, İslam'ı sorunun kalbine yerleştirmiş olması gerçeğini affedemediler.

Benim Deklarasyon'u yazmak üzere olduğum sırada, "68" bir yangın gibi bütün dünyayı sardı. 68, sosyalist fikirlerle donmuş olan ve kurulu düzene başkaldıran genç entelektüellerin hareketiydi. Tarihin bu noktasında ulaşılması imkansız olan birşeyi istiyordu; ideal bir geçmişteki yaşama geri dönmek. Daha sonraki olaylar -Batı'daki muhafazakâr hareket ve dünya çapındaki dinsel canlanma- 1968'in ideallerinin gerek o dönemle, gerekse tarihin daha kapsamlı akışı ile uyum içinde olmadığını gösterdi. Daha da önemlisi, onlar artık 20'nci yüzyıl başlarının masum idealleri olmaktan çıkmışlardı; çünkü uygulamalarındaki ciddi hataların ağırlığı çoktan omuzlarına çökmüştü.

Bu yıllarda Doğu ve Batı Arasında İslam adlı kitabım üzerinde çalışmaya başladım. Aslında onu çok daha önce, 1946'da hapsedilmemden hemen önce yazmış olduğumu söyleyebilirim. El yazması 20 yıldan fazla bir süre saklı kaldı. 1946'da tutuklandığımda, kız kardeşim Azra onu evimizin çatı katındaki kirişlerin altına sakladı. Daha sonra onu bulduğumda yarı yarıya çürümüş bir kağıt tomarından ibaretti. Ona bazı yeni veriler ekledim, metni yeniden yazdım ve Kanada'daki bir arkadaşıma yolladım. Nihayet 1984'te; ben 14 yıllık ağır iş mahkumiyetimden dolayı ikinci hapis cezamı çekmekte iken Amerikalı bir yayıncı onu bastı.

ANLAYIŞINIZA SIĞINARAK

Aliya İzzetbegoviç'i kaybettik. Sevgili dostlar, bundan böyle Aliya'sız bir Dünya'da yaşamak zorundayız.

Allah rahmet eylesin.

Sadece ülkesinde değil, bütün Dünya'da sevilen Aliya İzzetbegoviç'in hatıraları "Tarihe Tanıklığım" adıyla Klasik Yayınları tarafından okurlara sunulmuş bulunmaktadır.

Kitabın çevirisi Alev Erkilet, Ahmet Demirhan ve Hanife Öz tarafından yapılmış.

Alev Erkilet'in çevirisiyle daha önce kısa bir bölümüne yer verdiğimiz hatıralara bugün de Anlayış'ın yeni sayısından devam edelim.

GÜNÜN SÖZÜ

"İnsan herşeyi yapamaz. Ama bu, kötü şeyler yapmasının bahanesi olamaz" H. David Thoreau


21 Ekim 2003
Salı
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED