AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Birkaç not

Türkiye Yazarlar Birliği'nin 25. kuruluş yılı etkinlikleri çerçevesinde Konya şubesince düzenlenen Öykü Sempozyumu / Konya Öykü Günleri I, beklediğimden daha düzenli, verimli ve dolu geçti. Şube başkanı Ahmet Köseoğlu ile sempozyum genel sekreteri Mehmet Harmancı'yı kutlamak gerek. 24 Ekim Cuma ve 25 Ekim Cumartesi günleri yapılan üç oturumda hikâye, öykü, kısa öykü türlerinin tanımından tarihçesine, türler arası ilişkilerden öyküleme tekniklerine değin çeşitli konuları içeren dokuz bildirinin yanı sıra, her oturumun sonunda hem geleneksel hikâyelerimizden, hem çağdaş öykümüzden örnekler sunuldu. İzleyicilerin sorularına yanıtlar verildi.

Prof. Dr. Mehmet Tekin'in konuşmacı olarak katıldığı programa, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun dinleyici olarak gelmesi, tam da o oturumda 101 Anadolu Efsanesi'nden iki örneğin okunması, hocanın Namık Kemal ile ilgili açıklamaları, çok hoş oldu. Sempozyumun kitaplaştırılacağı haberi de güzel bir haber. TYB Konya Şubesi'nin geçen yıl yaptığı programların metinlerini içeren ilk yayınını ve geçen Mayıs ayında yapılan Konya'da Düşünce ve Edebiyat Sempozyumu'nu içeren ikinci kitabını görenler, üçüncü kitabı daha bir güvenle bekliyor olmalılar.

Böyle toplantıların bir güzelliği de, kimi tanışmaların gerçekleşmesi, kimilerinin de boyutlanıp derinleşmesi oluyor. Necati Mert ile tanışmak, Rasim Özdenören ile söyleşmek, Dr. Nazif Öztürk, Hüseyin Su, Ömer Lekesiz, Köksal Alver, Abdürrahim Karadeniz, Cemal Şakar, Abdullah Harmancı ve Muhsin Bostan ve ile görüşmek, genç hanımların hayata ve edebiyata ilgilerini görmek beni mutlu etti, umutlarımı artırdı.

*

Ramazan geldi. Hoş geldi. Neredeyse sekiz on gündür, imsâkiyeler çıkıyor karşıma. Renk renk, çeşit çeşit imsâkiye. Ne güzel! Fakat bunların çoğunda 1424 yazmıyor. Ne kötü! Yıl 1424 değil mi?

*

Küçük kızımız bu yıl oruç tutmak istiyor. Demek, büyüdüğünü düşünüyor. Hurma almamı istedi benden. Hurmacı'ya gittim. Çeşit çeşit hurmalar… Dükkânın ortasına neredeyse gerçek boyutlarında bir deve heykeli koymuşlar. Süslü püslü, gösterişli bir deve. Sırtındaki sepet de hurma dolu. Anladığım kadarıyla, isteyen müşteriler oradan hurma alıp tadına bakabiliyorlar: Müessesenin ikramı. Ne güzel! Dükkân sahibi, eski günleri hatırlıyor. "Dedem bir hurmayı dört çocuğa bölüştürmüştü." diyor. Üç çeşit hurma aldım. Kızım sevindi.

*

Cumhuriyetin sekseninci yılı ya, şehrin çeşitli yerlerinde yazılar asılmış. Belediyenin astığı yazılardan biri şöyle: "ERDEMSİZ İNSAN NE İSE, CUMHURİYETSİZ MİLLET'DE O DERECE FAZİLETSİZDİR."

Belediyelerden birinin marifeti. Mustafa Kemal, böyle tuhaf bir cümle söylemiş olabilir mi? Sanmıyorum. Nereden, nasıl bulurlar böyle şeyleri, anlamıyorum. Cümlenin kuruluşu da, mantığı da, dil zevki de, yazım ve noktalaması da sakat.

Kuruluş sakatlığı çeşitli şekillerde giderilebilir:

a) "Erdemsiz insan ne ise, cumhuriyetsiz millet (de) odur."

b) (Şeysiz /nesiz?) bir insan ne derece erdemsiz ise, cumhuriyetsiz millet de o derece erdemsizdir.

Fakat bu ikinci cümle, özellikle baş tarafındaki boşluktan ötürü, hayli kötü bir cümle. Bu cümle(ler)deki mantık aksaklığını gidermenin yolunu bulabilir miyim diye epey düşündüm, bulamadım.

Dil zevki açısından "erdemsiz" ile "faziletsiz" sözcüklerinin aynı cümle içinde böyle kullanılmaları hiç hoş değil. İki sözcükten birini tercih etmeli.

Yazım ve noktalama sakatlığını düzeltmek daha kolay: "…..CUMHURİYETSİZ MİLLET DE O DERECE FAZİLETSİZDİR."

*

Orucumuz kutlu olsun! Ramazan iyilik duygularımızı kabarttıkça kabartsın!


28 Ekim 2003
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED