AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Gerilim nasıl bitecek?

AK Parti, seçimlerde başörtülü kadın aday göstermedi. Oysa tabanında hem başörtüsü konusunda duyarlı bir toplum kesimi vardı hem de değişik alanlarda kendisini yetiştirmiş pekçok başörtülü aday bulunabilirdi. Aday gösterildiği takdirde bir hayli başörtülü bayanın Meclis'e gireceği de kesindi. Ancak Merve krizi bilindiği için parti yönetimi, daha işin başında bir gerilim çıkmasını istemedi. Tabandaki tepkileri de göze alarak aday göstermedi.

Acaba milletvekili eşlerinin böylesine bir gerilim sebebi olacağını hesap etmiş miydi?

Etmediği anlaşılıyor. Etse acaba "Eşi başörtülü olmayan milletvekili adayları" aramak gibi bir yol tutar mıydı bilmiyoruz.

O günler sadece Abdullah Gül'ün ve Tayyip Erdoğan'ın başbakanlıkları ve eşlerinin başörtüleri konuşuluyordu.

Seçimlere girildi, yüzde 35 oy alındı, 365 milletvekili çıkarıldı.

Ve ortaya, çoğunun eşleri başörtülü parlamenterlerden oluşan bir Meclis çıktı.

Ne yapılmalıydı?

"Eşleri başörtülü olmak" zaten bir süredir fişlenme, daha kötüsü kimi kurumlardan ihraç sebebi sayılıyordu.

Oysa şimdi halk seçmiş ve Meclis'e göndermişti...

Halk iradesi ne yapılacaktı?

Demokratik olan tavır, halk iradesine saygı göstermekti.

Ama Türkiye özel bir ülkeydi...

Ve işte sonunda, davetiye skandalı ile patlayan resepsiyon krizine kadar gelindi.

Cumhurbaşkanı Sezer, kendi tercihini çok haklı görüyor. "Laikliğe yönelik tavırlara izin vererem. Bu benim değil, devletin daveti" diyor.

Demek ki Cumhurbaşkanı Sezer'in anlayışına göre devlet, milletvekili eşlerinin kıyafetlerini bile "laikliğe aykırı" görerek tanzim etme yetkisine sahip. Tanzim edemiyorsan meşruiyyet dışına it.

İşin ilginci, "devlet katında" Sezer'in bu konuda yalnız olmadığını da öğreniyoruz. Radikal'den Murat Yetkin, isim vermeden, "dört yıldızlı" komutanların sözlerini aktarıyor. Şu sözler de komutanlar nezdindeki devlet mantığının yansıması:

"Sezer'in kararından önceden haberimiz olmadı. Ama öğrenince arayıp saygılarımızı ve desteklerimizi sunduk. Bu konuda mutabıkız. Sezer'in kararı bir dönüm noktasıdır. Seçmenin yüzde 65'ini yok sayamazsınız. Kaldı ki yüzde 35'in tamamı da bu gerilimden yana değil. Gerilimin olmaması, çözüm olması için kafaların içindeki sarıkların, türbanların çözülmesi lazım. Bunları yazın, çünkü halkın çoğu bunları birilerinin söylemesini istiyor, bunları duymak istiyor. Kimse Türkiye Cumhuriyeti'ni yolundan çeviremez."

Ne diyorlar:

"Seçmenin yüzde 65'ini yok sayamazsınız. Kaldı ki yüzde 35'in tamamı da bu gerilimden yana değil."

Hımm. Bu bir demokrasi duyarlılığı olmalı. Ama acaba bunu söyleyen sayın komutan yüzde 65'in kanaatini tesbit eden özel bir mekanizmaya mı sahip? Demokratik toplumlarda bu mekanizma seçimse, referandumsa, ya da daha sivil anlamda kamuoyu araştırması ise, yüzde 65'in başörtüsü konusunda Sayın Sezer'in çizgisini onayladığını gösteren bir oylama yapıldı da, bizim haberimiz mi olmadı? Hem sayın komutan, Ak Parti'ye oy veren yüzde 35'in eğilimini bile tesbit edivermiş. Nasıl olmuş bu iş? Bilen yok... Komutan görüşünü tartışacak değiliz ya...

"Gerilimin azalması için kafaların içindeki sarıkların, türbanların çözülmesi lazım" buyurmuş sayın komutan...

Emir buyurursunuz olur efendim!

Evet, emir...

Bir amirane üslupla karşı karşıyayız.

Bu dayatmaya millet olarak boyun eğerseniz "gerilim" yok..."Benim Türkiye gerçeğim şu" derseniz gerilim başlıyor; çünkü amirane tavrı reddediyorsunuz.

AKP'nin Meclis'e taşıdığı sadece bir Türkiye gerçeği... Uzay'dan, Mars'tan özel bir nüfus getirip de sandığa sokulan bir şey yok.

Zaten demokrasilerde seçimler bunun için yapılır.

Demokrasilerde henüz seçimden başka yöntem ortaya çıkmamış olduğunu bilsek de, "Seçimler Türkiye gerçeğini tesbit ediyor mu?" sorusunu elbet sorabiliriz.

Ama daha önce, "Türkiye gerçeğini sadece dört yıldızlı komutanlar ve Cumhurbaşkanı mı doğru tesbit eder?" sorusu sorulmalı.

Yoksa "Türkiye gerçeği" deyince şu yargıyı da mı akılda tutmak lazım:

-Bazı meseleler söz konusu olduğunda Türkiye gerçeğini de, demokrasiyi de, halkın eğilimlerini de gözardı etmek mümkündür.

O zaman gerçek, gücü yetenin gerçeğidir.

"Gerçek gücü yetenin gerçeği" dediğinizde ise seçimleriniz de göstermelik hale gelir, demokrasiniz de...

Ve o zaman içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya kalırsınız, dünyanın yüzüne de bakamazsınız.

Türkiye, her olayın paralelinde, AB'ye uyum yasalarını ve uygulamadaki problemleri tartışıyor. Dünkü gazetelerde İlerleme Raporu'na ilişkin haberler vardı. Türkiye'nin artıları eksileri not ediliyordu.

Sistemin derunundan akan ve Sezer'in tutumunda somutlaşan dört yıldızlı irade de herhalde not edilecek ve yakında Türkiye'nin önüne çıkacaktır. Parlamenter eşlerinin giyim kuşamına kadar uzanan bir özgürlük ambargosu bir ülkeyi Avrupalı yapar mı? Orada siyasetin belirleyiciliği var kabul edilir mi? Bakalım göreceğiz.


31 Ekim 2003
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED