|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türk korku edebiyatının ünlü ismi Sadık Yemni son romanı Çözücü'de, kurulan yeni dünya düzeninin ontolojik evrelerini realite sınırlarında arıyor. Yemni, kaliteli korkunun insanı aşılayarak geleceğe hazırladığını söylüyor.
HALE KAPLAN ÖZ
Çözücü'nün ortaya çıkış serüveninden bahsedelim kısaca... Dünya literatüründe iyi örnekleri var bu türün. Bir afet olur, az sayıda insan kurtulur ve bu az sayıda insan yeni bir gelecek için mücadele eder. İnsanların kendilerini sınamak için bile okumak isteyecekleri bir kitap. "Bu türün yerel olanı nasıl yazılır?" diye düşünüyordum. Başa çıkılamaz, kavranamaz olan, ciddi-kaliteli korkuyu doğurur. Benim korkum varlığı tehdit edecek, tehdit kompleks olacaktı. Ondan kurtulsan bile tehdidin sona ermediği duygusunun da korunmasını sağlayacaktım. Egzersizleri yaparken bir bölgeyi boşaltmayı ve bölgede birçok dinden insanları bulundurmayı istedim. Amacım Batı'da güzel örneklerini gördüğüm, insanı merak ettiren zihnini tatlı tatlı yoran hatta belki de geleceğe de hazırlayan bir kitap yazmaktı. Ben böyle kitapların insanı geleceğe hazırladığını düşünürüm. Nasıl ki antikorlar bizi hastalığa karşı hazırlıyorsa, korku edebiyatı da insanı geleceğe hazırlar. Karakterler yine kalabalık... Bu durum kurgulamada karmaşa yaratıyor mu? Yeterince antremanlıydım o konuda. Bir karakteri yazmaya başladığımda sanki onu tanırmışım gibi, kafamda dallanıp budaklanmaya başladı. Kahramanları çok geniş bir yerden topladım. 26 kişi. Pera'da yalnız kalıyorlar, turistler de var. Şeffaf bir sınır var önceleri ne olduğu bilinmiyor, telefonlar çalışmıyor, uçak geçmiyor, kimse kurtarmaya gelmiyor, galiba gelmeyecek de... İşte bu noktadan sonra çok ciddi bir kurgu iddiası başlıyor yazar için. Elimde çeşitli çözüm olanakları vardı ama ben bir sezgi yazarıyım. Kimya eğitimi aldım, bir tarafım fen bilimine yatkındır ama beynimin sezgi tarafını çok kullanırım. Bütün gerekli matematiksel, bulgusal önlemleri aldıktan sonra herşeyi bilinçaltıma bırakırım. Sabah erken saatlerde yazarım. Kalktığımda ne yazacağımı bilmem. Eğer zihnimi güzel uyarmışsam kalanını sezgilerim bana anlatırlar. Hatta Çözücü'nün yer yer benim tarafımdan yazılmadığını da söyleyebilirim. Ayak basmadığım Pera sokağı kalmadı Hollanda'da yaşayıp Pera'yı, sokak sokak ayıntısına varana dek yazmak zor olmadı mı? Pera'da ayak basmadığım, fotoğraflamadığım sokak yok. Arkadaşlarımın ve haritaların yardımıyla yazdım. İnsan yoğunluğu, dükkanların çeşitliliği, reklam panoları, tabelalar, mimari, sesler... Bunu tam anlamıyla, bir Batılı'nın yaptığı gibi vermeye kalksam 100 sayfa sokak tasvirlerine ayrımam gerekecekti. O yoğunluk bana bir- kaç nokta seçimi yapma zorunluluğu verdi. Matrix'in bize göre olanı Kitapta yeni bir dünya kuruluyor ve bunun ontolojik süreçlerini izliyoruz. Siz nasıl tanımlıyorsunuz Çözücü'yü? Evet, direkt ontoloji, hatta sadece ontoloji. Kitabı yazarken "Bir imanım bir inancım varsa o neyi ifade eder? Benim yolumu ne kadar aydınlatır, ben onunla nereye varabilirim?"i çok ciddi sorguladım. Sonlara yaklaştığımda bir terime ihtiyacım olduğunu farkettim. Herşeyi bitirdim, mutluyum, diyaloglardan, akıcılıktan ama bir şey eksikti. Öyle bir kelime arıyordum ki o kelimeyi bulduğumda bütün kitabı anlayayım istiyordum. Birgün yürüyüşteyken ayakkabımın bağcığı çözülmüştü, eğildim ve aklıma o kelime geldi "İdeaot". İdea'nın robotlaşması, mekanikleşmiş idea, bu kelime herşeyi tanımlıyor. Sezgiden bahsediyoruz, fiziküstü olaylardan... Ama roman aynı zamanda bugünde geçiyor. Bu sizi sınırlamadı mı, ya da çatışma yaşamadınız mı? Kısıtlamadı çünkü ben Pera'nın izomerini yaptım. 'Biz realiteyi nasıl algılıyoruz? Algıladığımız ne kadar realite?' soruları Matrix filmiyle gündeme geldi. Orada Budizm cilalı bir Hristiyanlık var. Ben bize has da bir bakış açısı olmalı diye düşünüyorum. Çözücü'de öyle bir iddia var. Sonuçta bu realitenin diğer realitenin türevi olduğunu düşünüyorum. Hangisinin bir diğerinden türediğine ise okuyucu karar verecek.
TÜYAP GÜNLÜĞÜ
Ataol Behramoğlu'nun konuşmacı olarak katılacağı "Şairlerin Dünya Sorunlarına Karşı Sorumluluğu" başlıklı panel saat:17.00'de Interexpo Salonu'nda.
Mario Levi'nin konuşmacı olarak katılacağı "Yazarlar ve Kentler" konulu söyleşi saat:15.30'da Marmara Salonu'nda.
Nilüfer Narlı'nın yöneteceği "Kentte Kadın Yaşantıları" başlıklı panel saat:16.00'da Karadeniz Salonu'nda.
Buket Uzuner'in "İçinden Deniz Geçen Şehir" başlıklı söyleşisi saat:18.00'de Heybeliada Salonu'nda.
"Edebiyatta 90 Kuşağı ve Edebiyat Dergileri" başlıklı panel saat:15.00'te Büyükada Salonu'nda.
|
|
|
|
|
|
|
|