AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Gereksiz, zamansız ve hatta yersiz açıklamalar

Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda, "gerici ve ayrılıkçı cereyanların yeniden hız artırdığı" uyarısında bulunmuş. Ben başka bir gazetede karşılaşmadım ama Cumhuriyet gazetesi orgeneralin "TSK'nın laik cumhuriyet rejimini canı pahasına koruyacağını' bildirdiğini de yazıyor.

Açıkça söylemek gerekirse, Genelkurmay Başkanı'nın bu sözlerini epeyce gereksiz, zamansız ve hatta yersiz buldum. Nedeni benim açımdan çok açık:

Türkiye Cumhuriyeti şöyle ya da böyle "demokratik bir hukuk devleti" değil mi? Memleket işleri, iyi kötü, demokrasi ve hukuk çerçevesinde yürümüyor mu? Hükümetler seçimle kurulup, "kuvvetler ayrımı" ilkesi Anayasa'nın öngörüldüğü gibi olabildiği kadar "medeni bir işbölümü ve işbirliği" çerçevesinde işlemiyor mu? Memlekette çok şükür, "gerici ve ayrılıkçı cereyanlar" da cirit atmıyor...

Peki o halde, hem de bir bayram mesajında "canı pahasına" rejimi korumaktan ya da "gerici ve ayrılıkçı cereyanların yeniden hız artırdığı"ndan söz etmenin ne anlamı var?

Söylediğim gibi, bana göre bu sözler gereksiz, zamansız ve hatta yersiz sözlerdir. Çünkü, halkın ülkede işlerin biraz olsun yoluna sokulduğu izlenimi edindiği, pekçok alanda belki de en çok ihtiyacı olan şeyin "güven ve umut" olduğu bir dönemde hevesleri yine kursakta bırakıyor...

Dolayısıyla, bu tür kapalı, toplumun gerçeklik ilkesini sarsıcı (çünkü toplum "gerici ve ayrılıkçı cereyanların yeniden hız artırdığı"na şahit olmuyor), sonuç olarak "Bu dünyada bize hiç rahat yok, her zaman tetikte olmalıyız!" şeklindeki bir evhamı telkin eden sözlerden kaçınmak gerekir diye düşünüyorum.

Peki bu tür "moral bozucu" sözlerle sadece yüksek rütbeli ordu mensuplarının açıklamalarında mı karşılaşıyoruz?

Hiç de değil... Ne yazık ki, hükümetin de benzer açıklamaları var. Başta Başbakan olmak üzere bazı hükümet üyeleri de, işler canlarının istediği gibi gitmeyince başlıyorlar benzer sözler etmeye...

Mesela, Başbakan ve bazı bakanların KESK'in eylemi dolayısıyla yaptığı açıklamalar. KESK'in Ankara'da düzenlediği eylem, izin verilmeyen bir alanda yapıldığı için, Başbakan tarafından hemen "Bu nasıl demokratik hak?" şeklinde nitelenmedi mi? Ne yani, "basın toplantısı" düzenleme hakkının "demokratik bir hak" olabilmesi için toplantının illâki polisin gösterdiği yerde mi yapılması gerekiyor?!

KESK'in eylemi hakkında Başbakan'dan sonra Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin söz aldı. Şahin'in yorumu, benzetme yerindeyse (bence yerinde!) neredeyse MGK Genel Sekreterliği'nin tornasından çıkmış gibiydi: "Türkiye'de bölücü eylemleri nedeniyle kapatılmış partilerin kongrelerine gidip konuşan tek kişi Sami Evren'dir" (!)

Ne yani, KESK Genel Başkanı Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış bazı partilerin kongrelerinde konuştu diye "terörist"mi oldu?!

Hem düşünün; Şahin'in açıklamasının ne derece "talihsiz" bir açıklama olduğunu düşünün... Arkasında bol miktarda "kapatılan parti" bırakan Şahin, Başbakan yardımcısı olduktan sonra, kapatılan partilerin kongrelerinde konuştu diye bir sendikacının "sicilini" açıklıyor! Şahin'in kendisi de, bu kez başka nedenlerden dolayı kapatılmış bazı partilerin kongrelerinde de konuşma yapmadı mı?!

"Hak ve hukuk"tan söz açılır da Adalet Bakanı Cemil Çiçek açıklama yapmaz olur mu?

Bakın o da ne demiş:

"Anayasa'dan ve kanundan doğan bir hakkı talep edenlerin, kanunsuz eylemler içerisinde olmasına asla müsaade edemeyeceğimizi muhataplarımızın çok iyi anlamış olması lazım gelir. Bu toplantılara katılanlar, yerli yersiz, kanunsuz eylemde bulunanlar, sadece kendi başlarını derde sokmuş olurlar."

Yani yine o her zamar ki "otoriler" üslup! Ve tabii bu açıklamaların ardından DGM Savcısı'nın sorguladığı 5 kişi, TCK'nın "yasadışı örgüt üyeliğini" düzenleyen 168/2. maddesine muhalefet suçundan tutuklandı. KESK Genel Başkanı haklı olarak soruyordu: "Yani gözaltına alınanlar örgüt üyesiydi de neden 22 Ağustos'ta operasyon yapmamışlar? Bir günde mi öğrenmişler örgüt üyesi olduklarını?"

Yani sonuç olarak, demokrasilerde "devlet adamları"nın sarfettikleri sözler çok önemlidir, çok özen işler... Önemli sorumlulukları olan bu kişilerin açıklama yaparken unutmamaları gereken en önemli husus, demokrasilerin şu ya da bu biçimde beslenen "korkular"la birlikte yaşayamayacağıdır. İşin başı, demokrasinin "özgüveni"dir. Ayrıca yine önemli olarak, bu sorumlu kişilerin (onun bunun demokratikliğini ölçmek ve ardından yargılamak için) devamlı olarak ellerinde "demokrasi terazisi" ile dolaşmaları da demokratik değildir. Çünkü (Falih Rıfkı'nın bir yazısında söylediği gibi) bir ülkede "demokrasi"den fazla söz edilmesi, o ülkenin demokrasiden uzaklığıyla doğru orantılıdır!


1 Eylül 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED