AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Angutlar, düdükler ve hödüklere dair...

Ankara'da görev yapan yabancı diplomatlar şu günlerde harıl harıl 'argo sözlüğü' bulma derdindeler. Geçenlerde, Türkçeyi şakır şakır konuşan bir diplomat, durduk yerde, bana, "Hangi argo sözlüğünü tavsiye edersin?" diye soruverdi...

Yabancıların argoya ilgisi Hasan Cemal'in 'Değişimi anlamayan angutlar!' yazısı ile başladı. Milliyet yazarı, Ak Parti iktidarının Türkiye'deki değişimin motoru olduğunu savunuyor bir süreden beri. Dediği, devletin değişmekten başka çıkar yol kalmadığını anladığı, bunun yolunu da AB ile eklemlenmede gördüğü... Hasan Cemal, tezini savunurken, değişime direnenlerden "Angutlar" diye söz ediyor. Gerçi, yazısında, bu sözcüğü Çetin Altan'a mâl ediyor o, ama sözcüğü yaygın kullanıma kavuşturan kendisi...

Belki biliyorsunuz, artık bir dilden diğerine tercüme bayağı kolay. Bilgisayarınıza yükleyeceğiniz 'ifinger' adlı program, internetten okuduğunuz İngilizce bir yazıda geçen bilmediğiniz sözcüğün aynı dilde anlamını hemen karşınıza getiriveriyor. Bilinen bütün diller arasında uzun metin tercümelerini çok kısa zamanda yapan 'Xanadu' diye bir program da var. Xanadu'nun profesyonel versiyonu Batı dillerinden Türkçeye Türkçeden o dillere çeviri imkânı da sağlıyor sanıyorum. Ancak, o tür programlarda kullanılan lügatlar son zamanlarda gazete yazılarına sızan türden argo sözcükleri içermiyor.

Dün sözgelimi, Hürriyet'in başyazı sütunu "Düdüklerle hödükler" başlığı ile çıktı. İki yıl önce meslekte 50. yılını kutlamış Oktay Ekşi'nin imzasını taşıyan sütunu okuyan yabancı diplomatların saçlarını başlarını yolduklarına eminim. Türkiye'nin en çok satan gazetesinin en itibarlı sayılması gereken 'başyazı' sütununda yer verilen 'düdük' ve 'hödük' sözcüklerini sıradan bir Türkçe lügata bakarak anlayamamışlardır.

Oktay Ekşi, Türkiye'de 'irtica tehdidi' bulunduğundan bahis açan Genelkurmay başkanı Org. Hilmi Özkök'ü haklı gördüğünü anlatmak için kaleme almış yazısını. Vahim duruma dikkat çekmeye çalışırken, 'düdükler' ve 'hödükler' diye andığı birileriyle gölge boksu yapıyor... O sıfatları hak edenler, eğer yazıyı yanlış değerlendirmemişsem, "Türkiye'de gerici ve ayrılıkçı cereyanların hızının arttığını görmeyen veya gördüğünü idrak edemeyenler" oluyor...

Hani, ikisinin de 'iyi aile çocukları' olduğunu bilmesem, "Hasan Cemal, 'değişime direnen angutlar' ile Oktay Ekşi'yi kast etmişti, Hürriyet başyazarı da, 'düdükler ve hödükler' yazısıyla, ona cevap veriyor" diyeceğim... Hasan Cemal'in dedesi İttihatçılar'ın üç ünlü paşasından biriydi; Oktay Ekşi'nin babası da tek parti döneminde Ordu'yu TBMM'de temsil etmişti... Yabancı diplomatları argo sözlüğü aramaya itecek ağırlıkta sıfatları birbirlerine atfedeceklerini sanmadığım iki 'saygın yazar' Hasan Cemal ile Oktay Ekşi... Herhalde başkalarını kast ediyorlardır...

Benzer bir adres karışıklığını, 30 Ağustos günü Milli Savunma Bakanlığı'ndan yapılan bir açıklama ajanslardan düştüğünde de yaşadım. Bakanlık, "Bazı gazetelerin komutanlara ilişkin yayınlarının eleştiri sınırlarını aştığını, bunun da suç oluşturabileceğini" açıkladı. "Ne yapılırsa yapılsın milletin bağrından çıkan TSK'ya milletin duyduğu sevgi ve güveni azaltmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır" diye bitiyordu açıklama...

Bakanlığın açıklaması isabetli. Çünkü, milletin bağrından çıkan kurumların da itibarı kişilerle bâki. Eskiden 30 Ağustosa gidilen günler 'Zafer Haftası' olarak kutlanır, Malazgirt'ten Başbakanlık Meydan Muharebesi'ne bir dizi askerî harekât konuşulurdu. Bu yıl aynı haftada konuşulanlar, hepimiz farkındayız, hiç de zaferler üzerine olmadı...

İtiraz edilen yazının yayınlandığı gazete ve yazıyı kaleme alan açıklamada belirtilmediği için beni bir merak aldı. Tek ipucu, yayın tarihi olarak verilen 25 Ağustos... Acaba, "En gizli yönetmelik" başlıklı MGK genel sekreterliğinin icraatlarına değinilen diziyi yayımlayan gazete ve "Acaba, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu da örtülü operasyon kurbanı mı oldular?" diye sorulan yazı mıydı kast edilen? Ya da, 1999-2002 tarihleri arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılan 345 ihaleye fesat karıştırıldığı ve dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil'in rüşvet aldığı yolundaki haberlere yer veren gazete mi hedefti açıklamaya?

Öyle ya, her iki yayın da, askerî kesimi ilgilendiriyor ve vahim iddialara dayanıyor... Milli Savunma Bakanlığı'nın açıklamasında eleştirilenin bu iki gazete ve yayınları olmadığını öğrenince ne kadar şaşırdığımı tahmin edemezsiniz. "Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke' başlıklı bir yazı imiş kast edilen... Kafam iyiden iyiye karıştı.

Yazarların birbirlerine 'angut', 'düdük' ve 'hödük' diye hitap ettikleri, dil bilen yabancıların bile ancak argo lügatı yardımıyla okuyabildiği gazetelerden medet umamayacağımıza göre, biz aydınlatma görevini yine Milli Savunma Bakanlığı'ndan bekleyelim. Şu sorumuza cevap verebilirler mi acaba: "Bir komutan adının rüşvet ve yolsuzluğa karışması, ya da önemli aydınların 'psikolojik savaş kurbanı' olabilecekleri ihtimali başçavuşlu yazıdan daha az mı vahim?"

Hayır, bu soruyu sordum diye Oktay Ekşi'nin bana da bir sıfat bulacağını sanmıyorum...


1 Eylül 2003
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED