AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"Muhafazakar Demokrasi"yi ben de okudum

Uzunca bir süredir İstanbul'da olmadığımdan Dr. Yalçın Akdoğan'ın "Muhafazakar Demokrasi" adlı kitabına ulaşamamış ve gözden geçirememiştim.

Kitabın kazandığı şöhretten haberim vardı tabii; gazetelerde hakkında epeyce yorum yayımlanmıştı. Yazarla yapılan bir röportajı da okuyabilmiştim....

Bayağı merak ediyordum doğrusu... Başbakan'ın "Sunuş"u ile yayınlanan kitabın AKP'nin "siyaset teorisini" nihayet derli toplu olarak açıkladığı söyleniyordu...

"Muhafazakar Demokrasi" beklediğimden daha kısa bir metinmiş. Tamamı 142 sayfadan ibaret (ama gevşek dizilmiş) bir kitap. Kolay da okunuyor; bir akşamüstü bir iki saat karıştırdım, ertesi gün de belki bir o kadar, bitiverdi...

Benim kitap hakkında ilk izlenimim, elimizdeki çalışmanın orta halli bir "master" çalışması niteliğinde olduğu yolunda. Tabii, çalışmanın AKP'ye dair bölümleri hariç tutulmak kaydıyla. Çünkü biliyorsunuz, bu tür çalışmalar bir siyasi partinin "teori"si olarak kaleme alınamıyor, "objektif" olmak zorundalar...

"Muhafazakar Demokrasi"de nelerden mi söz ediliyor? Cevabı kolay bir soru bu: Siyasete dair aklınıza gelen hemen her şeyden... Ne Eski Yunan faslı eksik ne de "Aydınlanma" meselesi; ne Hayek unutulmuş ne de Giscard d'Estaing.

Biliyorsunuz; Türkiye'de bu âdet yeni çıktı: Seçimlerde "patlama" yapan parti artık (seçimlerden sonra tabii!) hemen kendine bir çeki düzen vermek ve herşeyden önce de bir "teori", bir "siyaset felsefesi" geliştirmek peşine düşüyor. Bunun alışılmışın dışında bir yöntem olduğu kuşkusuz. Çünkü siyasi partilerin vatanı olan memleketlerde bu iş (yani bir "teori" icat etme işi) tamamen tersine işliyor. Yani önce "teori", sonra "pratik" ve buna bağlı olarak (eğer mümkünse) seçimlerde bir "patlama".

Bu yeni âdet ile ilk kez Turgut Özal'ın partisi ANAP vasıtasıyla karşılaşmıştık. Özal, zaferden sonra bir kitap yayımlamıştı. Bu kitapta da Türkiye'nin ne olduğu ve nasıl alması gerektiği anlatılıyordu. Söz konusu kitabı okumamış olabilirsiniz, çünkü kitap (bu da çok tuhaf) Türkçe değil de Fransızca yayımlanmıştı. Hani biraz, "Kendimizi önce dünyaya anlatalım, Türkler anlamasa da olur!" ruh halinin bir sonucu olarak! Kitabın yayınlandığı yıllarda, gazetelerde kitaptan bazı bölümlerin çevirisini gören Türkler de şaşırıp kalmışlardı... "Yahu", demişlerdi, "Turgut Bey'in bizim farketmediğimiz ne yönleri varmış; o neredeyse bir filozofmuş!" Ama sonradan ortada, bu kitabın Özal tarafından değil, (artık doğru yanlış orasını bilemiyorum) şimdi artık emekli olan büyükelçi Gündüz Aktan tarafından kaleme alındığı söylentileri dolaşmaya başlamıştı...

Neyse, "Muhafazakar Demokrasi" hiç değilse bu türden, yani müellifi meçhul bir kitap değil. Kitabı basbayağı Dr. Yalçın Akdoğan kaleme almış.

"Muhafazakar Demokrasi" üzerine bir iki yazı yazmak niyetindeyim. Bakalım, eğer önümüzdeki günlerde hevesim eksilmezse. Ancak bugünü de hepten boş bırakmamak için, sizleri kısa bir yorumdan mahrum etmeyeceğim:

Kitabın 121. sayfasında yer alan "Muhafazakar Demokrasi" başlığı altında, Hırıstiyanlık ile demokrasi arasındaki ilişkiden bahisle söz Hırıstiyan Demokrat partilere getiriyor.. Bu partilerin 1952 yılında resmen nasıl doğduğu, harekete kimlerin öncülük yaptığı hatırlatıldıktan sonra, "Günümüz Avrupasının İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en etkin siyasal hareketi olan Hıristiyan Demokrasi"nin önemli isimleri sıralanıyor: "Valery Giscard d'Estaing, Helmut Kohl, Jacques Santer, Wilfried Martens...." gibi bir sürü Hırıstiyan Demokrat isim... Bu satırların ardından da "Türkiye'de de benzer şekilde Müslüman Demokrat partilerin olup olamayacağı tartışılmaktadır" denerek bazı yazarların şahitliğine başvuruluyor. Bütün bu satırlardan belli oluyor ki, yazarın (ve dolayısıyla kitaba amblemini veren AKP'nin) "Günümüz Avrupasının (...) bu en etkin siyasal hareketi"ne bir sempatisi vardır.

Tamam buraya kadar iyi, hayırlı olsun! Ancak tesadüf bu ya, benim bu satırları okuduğum gün gazetelerde de Başbakan'ın Almanya seyahatine ilişkin iki ilginç haber vardı. Bu haberlerden birincisinde Almanya ana muhalefet partisi Hiristiyan Demokratlar Birliği (CDU) Başkanı Angela Merkel'in şu açıklamasını okuyorduk: "AB, Türkiye'yi üyeliğe almaya hazır değil." Haberlerin ikincisinde ise Giscard d'Estaing'nin şu açıklamasını: "Türkiye'nin AB üyesi olacağına inanmıyorum."

Görüyorsunuz değil mi; AKP'nin "teori"de kendisini yakın bulduğu (kitapta bu yakınlığın "genetik" nitelikte olduğu söyleniyor!) "muhafazakar" Avrupalılar'ın Türkiye'nin AB üyeliği hakkında hâlâ ne fikirler beslediğini görüyorsunuz değil mi? O zaman siz söyleyin: Bu "teori"den çıkabilecek "pratik"ten hayır gelir mi?!

İyi hatırlıyorum; üç beş yıl önce bir seçim öncesinde, bir televizyon programında Recai Kutan'a (o yıllar hangi partinin genel başkanıydı, karıştırdım!) şöyle bir soru yöneltmiştim: "Siz her fırsatta 'sol'u kötülemekle meşgulsünüz ama bakın Almanya'daki Türkiye'den gitme göçmenlere en çok sahip çıkan parti Alman Sosyal Demokrat Partisi. Hıristiyan Demokratlar'a kalsa hepsini bir günde kapı dışarı edecekler!"

Recai Bey, akıllı bir insan tabii; hiç tereddüt etmeden cevabı yapıştırmıştı: "Tamamen doğru. Almanya'daki vatandaşlarımıza en yakın partiler muhafazakarlar değil, sosyal demokratlardır."

Bakalım, önümüzdeki günlerde belki bu "Refah Devleti" düşmanı ("kelime oyunu" gibi oldu ama inanın böyle bir kastım yok!) "Muhafazakar Demokrasi"ye tekrar döneriz! Bugünlük bu kadar yeter.


6 Eylül 2003
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED