|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sayın Sami Hocaoğlu Yeni Şafak'ta yayımlanan 5 Eylül 2003 tarihli yazısında İbn Teymiyye'nin (öl. 1326) "Der'u Tearuz'il-Akl ve'n-Nakl" adlı eserinden hareketle —pek tabii ki bir köşe yazısının elvereceği ölçülerde— bazı değerlendirmeler yapıyor ve İbn Teymiyye'ye istinaden akıl-vahiy, din-felsefe karşıtlığına ilişkin meselelerde bazı görüşler öne sürüyor. En sade ifadeyle 'hatalı' ve 'haksız' birer genellemeden ibaret bulduğum bu görüş ve yorumların bir kısmını konunun ciddiyetine uygun bir biçimde tartışmanın, en azından, hâlâ üzerinde yükseleceği kökleri tayin edememiş olan çağdaş İslâm düşüncesinin bazı temel sorunlarına işaret etmek bakımından faydalı ve hatta verimli olacağını düşündüm. Umarım yanılmam. Bu yorumları sadece birer 'genelleme'den ibaret gördüğümü söyleseydim; aslında yine de maksadımı ifade etmiş olurdum; zira adı üstünde 'genelleme' nazarî meselelerde tek başına bile kaçınılması gereken bir akıl-yürütme biçimidir. Genelleme bir 'kaide' değildir ki istisnaları olsun. Sayın Hocaoğlu'nun genellemelerini 'hatalı' bulmamın nedeni, bu genellemelerin istinad ettiği bilgi yanlışları; 'haksız' bulmamın sebebi ise yanlışların yorumların şümulüne değil, muhtevasına taalluk etmesidir. Şimdi kendisine kulak verelim: —"İbn Teymiyye bu eserinde, Aristo mantığı üzerine oturan İslam felsefe ve kelamın[ın] yöntemini kökten eleştiriyor ve bunun vahye uygun olmadığını söylüyordu." — "İbn Teymiyye'nin bu eserde baştan sona yapmaya çalıştığı şey, İbn Rüşd hariç Müslüman filozof ve kelamcıların "naklin akılla çatışmasının mümkün olduğu ve bunu gidermek için tevilin şart olduğu" tezini çürütmektir." Bu hem hatalı ve hem de haksız bir genelleme. Çünkü Kelâm ve Felsefe'yi aynı kefeye koymak haksızlıktır. Üstelik İslâm Kelâmını Aristo Mantığı üzerine oturmakla itham etmek hem hatadır, hem de daha büyük bir haksızlıktır. Kelâm İlmi Gazâlî'den önce Aristo Mantığının üzerine oturmadığı gibi, Mantığın medreselerde okutulmasına yol açan Gazâlî'den sonra da oturmadı. Böyle bir konuda "üzerine oturmak" tabiri en masum haliyle elverişsiz bir genelleme ifadesidir. Kelâmcılarımızın Aristo mantığına ve felsefesine yönelik eleştirilerini, tashih ve tadillerini unutmak hem hata, hem haksızlık olur. Kelâm İlmi'nin mesnedi Kitab ve Sünnettir! Allah'ın Kitabını ve Rasulünün Sünnetini müdafaa amacıyla tedvin ve asırlarca tedris edilmiş bir ilmi "vahye uygun değil" diyerek mahkum etmek tarafgirliğin sebep olduğu bir kolaycılığın ürünüdür. İmam Eş'arî, İmam Maturidî, İmam Gazalî, İmam Fahreddin Razî ve diğer Kelâm âlimleri vahye uygun (!) bir yönteme sahip değildi de bir tek İbn Teymiye mi vahye uygun bir yöntemin sahibiydi?!? İbn Teymiyye'nin ilmini ve gayretini takdir etmeli, lâkin ifrad ve mübalağaya kaçılabileceği unutulmayıp bir âlimi veya ilmi takdir etmek için diğer ilimleri ve o ilimlerin âlimlerini takbihe yeltenmemeliyiz. İbn Rüşd gibi Aristo'ya ve felsefesine sadık kalmaya çalışmakla malum ve meşhur bir filozofu istisna edip müslüman filozof ve kelamcıların "naklin akılla çatışmasının mümkün olduğu ve bunu gidermek için tevilin şart olduğu" tezini çürütmek de ne demek?!? İbn Teymiyye'nin anlaşabileceği başka isimler bulmak bu kadar mı zordu? Hâsılı, bu da diğerleri gibi hatalı ve haksız bir genellemeden ibaret. İhtilaf, teâruz, tezad, tenakuz... bütün bu terimlerin hakkı verilmeli ve dikkatle kullanılmalı... 'Çatışma' sözcüğü burada bir terim değeri taşımaz ve yanıltıcıdır. Akıl'la vahiy arasında değil sadece, vahyin kendisinde bile zahiren teâruz bulunur ve bu teâruz ilimle (yani tefsir ve teville) giderilir. İbn Rüşd'ün kendisi de tevil ehlindendir. Dolayısıyla ihtilaf esasen tevilde değil, tevilin şartlarında, hatta tatbik tarzındadır. (Burada sadece İmam Taberî'nin veya İmam Maturidî'nin tefsirlerinin adını bile hatırlamak, sanırım, te'vil sözcüğünün olumlu kullanımlarına atf-ı nazar eylemek bakımından yeterli olacaktır.) — "Aristo'nun sûrî mantığı ve onun üzerine bina edilen kartezyen felsefe, 'bilgi' ile 'varlığın' arasını ayırdı. Bilmekle varolmanın arasındaki ontolojik bağ koparıldı." Bu parlak ifadeler gerçekte ne anlam ifade ediyor bilemiyorum; ancak çok ciddi bilgi hataları içerdiği kesin. Çünkü Kartezyen felsefenin üzerine bina edilebileceği en son şey Aristo Mantığıdır. Daha açık söylemek gerekirse Descartes —tıpkı gizli ustalarından Bacon gibi— yaman bir Aristo (Mantığı) karşıtıdır ve bu da analitik geometrinin mürevvici için gayet tabii karşılanması gereken bir keyfiyettir. Şimdilik ancak birkaç hususa işaret edebildim. Nasip olursa bilahare devam ederiz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |