|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir yurttaş devletin içinde mi yer alır, yoksa onun dışında mıdır? Bir bakışta insana saçma gibi gelen bir soru soruyoruz. Eğer insan, devlete yurttaşlık bağı ile bağlı ise o kimsenin böyle bir devletin dışında kalması tanımı ve tabiatı icabı söz konusu olmaz diye düşünülebilir. Fakat bir şeyin içinde bulunan birinin o şeyin içinde olup bitenlerden haberli olması anlamı öne çıkarılıyorsa, her yurttaşın her zaman, yurttaşlık bağı ile bağlı bulunduğu devletin içinde yaşamadığı da söylenebilecektir. Eğer bir kimse hem bir şeyin içinde yaşadığını, hem o şeyin içinde olup bitenlerden haberli bulunmadığını söylüyorsa, birileri de o kimseye ya gafil olduğunu ya da o şeyin içinde yalnızca bir boşluk doldurmakta olduğunu bildirecektir. Böyle bir durumda biz, yani sade yurttaşlar, yurttaşlık bağı ile bağlı bulunduğumuz devletin içinde mi yaşıyoruz, yoksa onun dışına mı atılmış bulunuyoruz? Bu soru, insanların kendi kendilerine sorabilecekleri ve cevabını da kendileri verebilecekleri bir sorudur. Soruyu kendin sorup cevabını başkasından beklersen belki de içinde bulunduğun konumu yansıtmayan bir cevapla karşılaşman mukadder olabilir. Çünkü belki senin sorduğun sorunun cevabı onu cevaplandırmaması gereken biri tarafından cevaplandırılmış olabilir. Bu ihtimale ciddiyet atfetmek gerekiyor. İnsanların kendilerine devletle ilgili misyon (!) yüklediği bir zamanda bütün mümkün olanların oranı %99 olur ve fakat bu ihtimaller alt alta yazılıp toplandığında sonuç gene %99'da kalır. Çünkü kendinin "devlet terbiyesi" aldığını, "devlet terbiyesi ile yetiştiğini" veya aldığı "devlet terbiyesinin" onu şöyle şöyle davranmak zorunda bıraktığını ileri sürenlerin söylemi genel geçerlik kazanmışsa, orada geçerli olan ahlâkî dizge, insanların bazı şeyleri kendine saklama olgusunu da meşru kılar. Bu demektir ki, yurttaşlardan bazı şeyleri gizlemek, gizleyenler için mubah olmaktan öte, bir görev yerine kaim olur. Şimdi, bazı şeyleri gizlemek madem bazıları için görev oluyor, böyle bir yerde insanlar konulmuş olan kurallara göre mi yönetilirler, yoksa bu kurallar da yerine göre devletin "kutsal varlığı" uğruna görmezlikten gelinebilir mi? Devlet terbiyesi almış olanlar, bu terbiyeyi almamış olanlara karşı, bu kurallara uyup uymama inisiyatifini kendi zatlarına bağlı kılarlarsa ne olacak? Birileri kalkıp illâ da kurallar, yasalar işletilsin deme hakkını kendinde bulabilecek mi, yoksa böyle talepte bulunanlara kısa yoldan hadleri mi bildirilecek? Böyle bir ülkede, elbette, böyle bir sorunun cevabını almak mümkün değildir. Çünkü bu soruyu cevaplandıracak olanlar, o soruyu kendi devlet terbiyesinin icabı neyse ona göre cevaplandırma hakkını da kendi elinde bulunduruyor olacaktır. O sorunun cevabı "devletin kutsal çıkarlarına" göre nasıl gerekiyorsa öyle verilir! Bu durumda elbette değil kuralların, yasaların sözünü etmek, insanların kendi kişisel ilkelerine sadakatlerinin bile sözü edilemez. Böyle bir telâkki tarzında elde kalan biricik ilke ilkesizlik olur. İlkelerden bahsetmek isteyenlerin karşısına kolaylıkla dün dündür, bugün bu gündür iddiasıyla çıkılabilir. Fakat yurttaşların o devletin içinde mi, yoksa dışında mı yaşadıkları sorusunun cevabına ulaşmak da imkân dışı kalmış olur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |