|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merakla değilse de, dehşetle okuyorum; Vatan gazetesinden Bilal Çetin, 28 Şubat'ın "yazılamayan öyküsünü" yazıyor. Bir kere başlık çok iddialı. 28 Şubat'ın bilinmeyen, yazılamayan hangi yönü var acaba? Tamam, Enver Ören'in kırdığı sürahi, Çevik Bir-İsmail Hakkı Karadayı kucaklaşması, Doğu Aktulga'nın "Tankları Sincan'a sürüyorum" beyanı, yeni olmasa da, malumat olarak ilginç; ama 28 Şubat dediğimiz hadise, "karargah bilgileri"nden mi ibarettir? Yalnızca bu bilgileri izleyerek olup bitenleri anlayabilir miyiz? Kaldı ki, Çetin'in "malumat" olarak sunduğu bilgiler, Bülent Orakoğlu'nun kitabında ayrıntılarıyla mevcut. O halde Çetin bize ne anlatıyor? İlk üç günlük seriye bakarsanız, darbe askerlerce planlanmış, askerlerce kotarılmış. Gerçekte öyle mi? Serdar Turgut, herkesin "askerlerin işi" diye bildiği 28 Şubat'ın aslında "Türk medyası tarafından yürütülmüş bir operasyon" olduğunu yazıyor. Çünkü bu operasyonun en önemli aktörleri, yine Turgut'a göre, Hürriyet ve Sabah gazeteleri ile, o medya gruplarının televizyon kanallarında çalışan gazetecilerdi. Turgut, o dönemde Bilal Çetin'in de yazarları arasında bulunduğu Sabah gazetesinin Hürriyet'ten daha heyecanlı davrandığını, Genelkurmay'dan gelen andıçlar doğrultusunda bazı yazarların işine son verdiğini de hatırlatıyor. İyi de ediyor. Çünkü yazı dizisi, "Ankara'nın kapalı kapılarından içeriye girmeye hazırlanın" anonsuyla start almıştı. Ankara'nın kapalı kapılarında neler döndüğünü üç aşağı beş yukarı biliyoruz; bunları Erbakan, Çiller, Akşener, Orakoğlu, hatta Özkasnak teferruatıyla anlattı... Biz İstanbul'un kapalı kapılarında neler döndüğünü merak ediyoruz. Ertuğrul Özkök'ün harim-i ismetine girmeden, Zafer Mutlu'nun odasında konuşulanları bilmeden 28 Şubat'ı anlayabilir miyiz? Bilal Çetin (yine Turgut'un ifadesiyle) "bugüne kadar yazılamayanları yazma iddiasında" olduğuna göre, bugün kendi gazetesinde yönetici, patron konumunda olanların 28 Şubat'ta ne yaptıklarını, kimlerle neler konuştuklarını da yazabilir. Yazabilir mi? (Hep Çetin'e yüklenmeyelim; bunları, bir aralar "asker destekli teknokratlar hükümeti" isteyecek kadar gözünü karartan Serdar Turgut da yazamaz. Örneğin, o da çıksın, Faruk Bildirici'nin üstünkörü geçiştirdiği Mesut Yılmaz-Aydın Doğan-Ertuğrul Özkök ilişkilerini ortaya döksün.) Çevik Bir'in talimatıyla hazırlanan ve bazı kişi ve kuruluşların yıpratılması, "küçük düşürülmesi", hatta yokedilmesine yönelik "Andıç" belgesinde "Bu meselenin basında işlenmesi, sonra yargının devreye sokulması" mealinde ifadeler yer alıyordu. Yani, "mezkur" kişi ve kuruluşlar (Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Mahir Kaynak, Akın Birdal, Altan kardeşler, Akit ve Millî Gazete), önce basındaki "mutemet kalemler" eliyle yıpratılacak, sonra "yargı"nın devreye girmesi sağlanacaktı. Hadi "yargı"yı anladık. Her zaman "Millet iradesiymiş, ıvır zıvırmış, geçin efendim bunları geçin" diyen bir savcı bulunabilir; benim merak ettiğim basındaki "mutemet" kalemler... Bilal Çetin bize bunları anlatsın...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |