AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
O soru

Soruyu Radikal yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan sormuştu. Soru şöyleydi: "Acaba Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve hatta Necip Mirkelamoğlu cinayetleri de birer 'psikolojik harekat' mıydı" (Radikal, 29 Ağustos 2003)

Sorunun doğduğu altyapı, Radikal'in gündeme getirdiği Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin Gizli Yönetmeliği gereği kurulan Toplumla İlişkiler Başkanlığı'nın yürüttüğü "psikolojik harekat" idi. Yani bir yazar, bir devlet kurumunun topluma derinden sarsan cinayetlerle ilgisinin bulunup bulunmadığını sormaktaydı.

Bir ara 9. Cumhurbaşkanı Demirel devletin bazı "rutin dışı işler"i olabileceğini söylemişti.

Susurluk Raporu hazırlayan Kutlu Aktaş, rutin dışı işler çerçevesinde bazı öldürmeler bile gerçekleşebileceğini, ancak bunu yaparken zevahiri kurtarmak gerektiğini ifade etmişti.

Susurluk'la "rutin dışı" işler arasında "derin" bağlar bulunduğu adeta herkesin açıkça ifade etmediği bir ortak kanaat durumundaydı ve o yüzden Susurluk davası bir garip seyir takip etmişti.

Başbakanlığı döneminde Susurluk'u çözmeyi "namus borcu" olarak telakki ettiğini açıklayan Mesut Yılmaz, kaç zaman sonra Susurluk'un ancak yüzde 20'sini bildiğini açıklayacaktı.

Nihayet bazı Kürt işadamlarının peşpeşe fail-i meçhullerle katledilmiş olması "rutin dışı" işler içinde sayılmış ve normalleştirilmişti. Bir anlamda Doğu- Güneydoğu'da verilen "Düşük Yoğunluklu Savaş", başka yerlerde ülkenin başka yerlerindeki "rutin dışı" uygulamaları meşru (?) hale getirmişti.

Ama acaba İsmet Berkan'ın saydığı isimler için de böyle bir "rutin dışı" ihtimali söz konusu olabilir miydi?

Bu soru önemli; şunun için: Söz konusu isimler, devletin "numaralı tehditler" içinde saydığı ve rutin dışı işlemlere maruz bırakılmaları normal karşılanan, ne köktendincilikle, ne de Kürtçülükle ilgisi olan isimlerdi. Hatta tam tersine, bu "tehditler"e karşı devlet yanında açıkça mücadele eden insanlardı. Kendilerini vurgulu, hatta militan biçimde laik ve Kemalist olarak tanıtıyorlardı.

Nitekim her birinin katledilmesinden sonra, kendilerine laik-Kemalist çevreler sahip çıkmış, suçlu olarak da dindar kesimler işaretlenmişti. Üstelik kimi insanlar, örgütler bulunup yargı huzuruna çıkarılmışlar, mahkum edilmişlerdi.

O zaman ne demek oluyor "bu cinayetler psikolojik harekat mıydı?" diye bir soru?

Sorunun çarpıcı olduğu çok açık.

Demek istiyor ki İsmet Berkan:

-Söz konusu isimler önce öldürüldü, ardından da psikolojik harekat malzemesi yapıldı.

Hemen aklımıza "Kim yapmış olabilir bunu?" sorusu geliyor.

Ve Radikal'in yayınları, bu cinayetlerle MGK Genel Sekreterliği'ne bağlı alt birimlerin ilgisi olabileceği ihtimalini gündeme getiriyor.

Bekleneceği gibi bunu soru olarak ortaya koyuyor.

Ama psikolojik harekat olgusu öyle bir görüntü ortaya koyuyor ki, bu soru içinde derin gerçekler taşıdığı intibaı veriyor. Netice şöyle:

-Devlet içinde bir örgüt, laik-Kemalist isimleri öldürdü, sonra da bunu, köktendinci bir tehlikenin varlığını ispat için kamuoyu oluşturmak için kullandı!!!

Bu nereden bakarsanız bakın müthiş bir iddia.

Ama hani yankısı?

"Hani yankısı?" derken, bu işle doğrudan ilgisi olması gereken yerlerden hani yankısı diye soruyorum.

-MGK Genel Sekreterliği'nin açıklaması nerede?

-Dönemin Cumhurbaşkanı'nın, Başbakanı'nın açıklaması nerede?

-Dönemin Genelkurmay Başkanı'nın açıklaması nerede?

-Maktullerin yakınlarının açıklaması nerede?

Yani bir tek maktul yakını çıksa da, "İsmet Berkan'ın sorduğu soru ne anlama geliyor?" diye sorsa...

-Mevcut hükümet veya Meclis için bir anlam taşımıyor mu bu soru? Yoksa dikenli konular içine mi giriyor?

Dün Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'yı dinledim. Maşallah, uzun konuşmasında Atatürkçülüğün tehlikede olduğundan, Irak sorunundan irticaya kadar, İslam-Şeriat tanımlamasına kadar her şeyi, her şeyi konuştu. Ama İsmet Berkan'ın "cinayet ihbarı" gibi sorusuna tek kelime ile temas etmedi. Bu işin hukuk boyutu hiç mi yok yoksa?

Rutin dışı işler...

Bilal Çetin Vatan'da 28 Şubat'lı günleri anlatıyor. Dünkü bölümde, Çevik Bir'in nasıl Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın yakasına yapıştığı, sonra da "Ben bittim, ben bittim" diye ödünün koptuğu, sonra da Karadayı ile hiçbir şey olmamış gibi kucaklaştığı anlatılıyordu. Bu da devlet geleneğinde rutin dışı olmalı!!!

Bilal Çetin, bugünkü bölümde bir askerin bir bakana "Onu bakanlığın önünde yağlı kazığa oturturuz" diye haber gönderdiğini yazacağını anons ediyor. "Hangi bakandı o?" diye merak uyandırıyor. Bildiğim şu: O bakan Meral Akşener'di. Ve bir bildiğim daha var ki Meral Akşener o sözü getirene şöyle dedi:

-Git o generale söyle. Ben tarihçiyim. Tarihte Osmanlı halkına karşı kazıkla işkence yapan bir insan biliyorum. O da Kazıklı Voyvoda idi. Yalnız onun bir özelliği daha vardı: O bir homoseksüeldi.

28 Şubat'lı günler... Rutin dışı günlerdi o günler...

Son bir soru: Acaba Turgut Özal'ın ölümünde de psikolojik harekatın rolü var mı? (İmza: Korkut Özal. Neşe Düzel ile mülakat, Radikal 8 Eylül 2003)


9 Eylül 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED