|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Recep Yazıcıoğlu'nu tamamen kaybettik. Milyonda bir bile umut var mıydı bilinmez ama bağlı olduğu makine sayesinde, "belki…bir umut…" ayağa kalkabileceği düşüncesiyle avunarak geçirilen 4-5 günün ardından her şey bitti. Acı kayıp, daha acı bir elvedaya dönüştü ve "süper vali" aramızdan ebediyen ayrıldı. Tekrar aramıza dönmesi için edilen dualar da onunla birlikte kanatlanıp uçtu. İnanması güç, kabul edilmesi çok bu ölüm sadece Vali'nin değil, bütün ülkenin direncine rağmen geldi ve Yazıcıoğlu'nu alıp götürdü. Bu gidiş, kelimenin tam anlamıyla arkada doldurulamayacak yer bırakan bir gidiştir. Yazıcıoğlu meslektaşlarından farklı olarak özel misyonları bulunan birisiydi. Bir bayrak taşıyordu ve onu ulaşabildiği her burca dikmekten çekinmiyordu. Bayrak taşımak ve üstelik bunu her şartta ayakta tutabilmek sadece cesaret değil, akıl ve beceri işidir. Çünkü, marifet sadece bir kez eleştirip geçmekte, sonra da oturup seyretmekte değildir. Marifet, yalnızca insanların hoşuna gideceği belli olan sözleri ard arda sıralayıp parsa toplamayı beklemekte de değildir. Yazıcıoğlu, bu sıradan ve gösterişli yollardan geçmeyi tercih etmedi. O yoldan geçmeyi alışkanlık haline getirenleri de kendi yürüyüşüne ortak etmedi. Çünkü, marifetin sadece söz söylemekte olmadığı biliyordu; bunu bildiği ve gereğini yaptığı için de arkada isminden büyük bir misyon, misyonuyla bayraklaşan bir isim bıraktı. Önerilerini, sisteme yönelik eleştirilerini kendi iktidar alanında tahakkuk ettirebildiği ve eleştirdiği sistemi vilayet sınırları içerisinde yeniden yorumlayabildiği için değer kazandı. Hem sözünü söyleyip, hem de işini yapabildiği için ayakta kaldı. Yoksa, "bu düzen değişmelidir, sistemin çivisi çıkmıştır" cümlesini her defasında aynı özgüven ve aynı heyecanla tekrarlayamazdı. Değişimi, hiçbir başka gerekçe ve niyet olmaksızın ısrarla isteyip durdu. Bütün adımlarını, halkıyla barışık, dinamik bir Türkiye devleti yolunda attı, hiçbirisinden de geri dönmedi. Onu da zaten, bu kararlılığı kahramanlaştırdı…Ama, eylemini aklıyla ve becerisiyle buluşturduğu uçun de asla bir "isimsiz kahraman" olarak kalmadı, izini de gölgesini de hep belli etti. Bugün, Türkiye bir değişim umudu ve ertelenemez bir yeniden yapılanma süreci içine giriyorsa; taşlar yerinden oynamaya başlamışsa bunda Yazıcıoğlu gibi öncü güçlerin payı büyüktür. Etkili olan, zor zamanda, zor şartlarda ve ikbali silmeyi göze alarak sergilenen duruş, söylenen sözlerdir. Vali hep orada durdu, o sözleri sarfetti. Bıkmadan usanmadan, sistemi sorguladı, dönüp gitmekte olan çarka çomak soktu ve sonunda herkesin gördüğünü çok önceden görerek "farkı"nı farkettirdi. Değişim, yenilenme, yeniden yapılanma…. O'nun hayatı ve bürokratik kariyeri bu kelimelerle birlikte anıldı, anılacak. Yazıcıoğlu, "böyle gelmiş böyle gider" kısır döngüsünü kıran ve bundan da önemlisi gayret gösterildiğinde bu döngünün kırılabileceğini gösteren bir ışıktı. En büyük mirası da bu olacak, mirasına sahip çıkıldığı sürece ışığı hep parlayacak. Ülkenin genç memurları, heyecanlı bürokratları, hayal kurabilen bütün beyinleri istenirse bazı şeylerin değişebileceğini onun şahsında gördüler. İstenirse, düzenin değişebileceğini, sistem çarkının teker teker sadece insanlar lehine dönebileceğinin bir macera filmi gibi izlediler. Evet, istenirse oluyor. Olmasa, Yazıcıoğlu başaramazdı, olmasa bütün Türkiye, Vali'sinin ardından gözyaşı dökmezdi. Ölüm, yine beklenmedik bir anda yine beklenmedik bir insanı buldu. O'nu aramızdan çekip aldı. Ülkenin değerli bir evladı bir yıldız gibi kayarak aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin. Allah, Türkiye'ye sabır versin.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |