AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yargıtay Başkanı'nın konuşması

Yeni adli yılın başlaması münasebetiyle Yargıtay Başkanı ve Barolar Birliği Başkanı konuşuyorlar, her yıl benzerleri yapılan bu konuşmalarda bazı başkanların, yargıyı amacı yönünde ilerletici, problemlerini giderici (gidermeye yönelik) önemli sözler söylediklerini işitiyoruz. Son konuşmalarda da şüphesiz isabetli ve önemli sözler var; "Pekçok sorunun kaynağını oluşturan 1982 Anayasası tamamen değiştirilmeli, çağın evrensel değerleriyle bütünleşecek yeni bir Anayasa kabul edilmeli. Bu düzenlemelerde, herhangi bir parti veya iktidarın isteği ve tercihi değil, tüm toplumun beklentisi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü esas alınmalı" şeklindeki tespitlere katılmamak mümkün değil. Ama benim bu yazıda ele alıp eleştirmek istediğim sözler, Yargıtay Başkanı'nının din ve vicden özgürlüğü, irtica ve İslam devleti; Barolar B. Başkanı'nın da ideal yargı üzerine söyledikleridir.

Sayın Başkan, "İrtica, demokratik, laik, çağdaş düzene karşı tehlike olma niteliğini koruyor. İrtica, aydınlanmaya ve öğrenime gerekli önemin verilmesi, yasaların kararlılıkla uygulanması, zamanın koşullarına ve evrensel ilkelere göre gerektiğinde yeni yasaların yürürlüğe konulmasıyla önlenebilecektir" diyor.

ABD, "Irak'ta kitle imha silahları var, bu dünya ve bölge barışı için büyük tehlike oluşturuyor..." diyerek Irak'a müdahale etti, bütün arama ve taramalara rağmen kitle imha silahları bulunamadı, bu silahlar olsun olmasın ABD'nin başka ve meşru olmayan sebeplerle Irak'ı işgal etmeye niyetli olduğu ve silahları bahane ettiği anlaşıldı. Türkiye'de ne zaman din ve vicdan hürriyeti üzerinde baskı yapmak için irtica bahane edilse aklıma Irak olayı geliyor ve arada bir benzerlik kurmaktan kendimi alamıyorum. Yıllardır bu irtica yaygarasını dinliyoruz, irticadan neyi kastettiklerini de açıklamıyorlar, bazılarının "belli bir çizgiden sonraki ferdi ve ictimai dindarlığa", bazılarının da "İslam/şeriat devleti kurma niyet ve eylemlerine" irtica dedikleri anlaşılıyor. Yargıtay Başkanı'nın konuşmasında hangi tanımın kastedildiği anlaşılmıyor; hem İslam devletinden söz ediliyor, hem de sınırsız din ve vicdan özgürlüğü isteğinin tehlikesine dikkat çekiliyor.

Önce "demokratik, laik, çağdaş düzene karşı tehlike olma niteliğini koruyan" irtica iddiasını ele alalım. Türkiye'de laik-demokratik düzeni değiştirip yerine şeriat düzeni getirecek olan hangi örgütler ve bunların ne gibi faaliyetleri var? Başkan'ın bunu açıklaması, belgelere işaret etmesi gerekirdi. Zaman zaman yayımlanan raporlara baktığımızda sapla samanın birbirine karıştırıldığını, akla ve ölçüye sığmaz abartmaların yapıldığını görüyoruz. 28 Şubat'ta verilen muhtırada yer alan meşhur 18 madde de böyle idi. Bu maddelere ve taleplere bakılırsa İmam Hatip Okulları, Kur'an kursları, birçok radyo ve televizyon, partiler, dernekler, vakıflar, yazılı basın organı ve diğer yayınlar... irtica odakları ve tehlike olarak niteleniyor, yok edilmesi isteniyordu. Eğer bunların rejimi değiştirmek maksadıyla eylemler yaptıkları, suç işledikleri sabit ise haklarında dava açılması, cezalandırılmaları ve engellenmeleri gerekir; sübut bulmuş bir suçları yoksa suçlamak, sabit olmayan iddialara, tahminlere, vehimlere dayanarak hürriyetlerini kısıtlamak hukuk devleti ilkesi ile bağdaşıyor mu?

Başkana göre irtica şu tedbirlerle önlenecekmiş:

1. Aydınlanma'ya ve öğrenime gerekli önemin verilmesi.

Peki bunun için mi, bazılarının irtica içinde gördükleri kesimin çocuklarının liselerde ve yüksek öğretim kurumlarında okumaları (başörtüsü yasağı ve İmam Hatipliler'e yapılan haksızlık sebebiyle) engelleniyor.

2.Yasaların kararlılıkla uygulanması.

Hangi yasaların? Evrensel hukuk ilkelerine ve çağdaş, gelişmiş ülkelerin uygulamalarına aykırı olarak yasaklar getiren, hürriyetleri kısıtlayan yasaların mı?

3. Zamanın koşullarına ve evrensel ilkelere göre gerektiğinde yeni yasaların yürürlüğe konulması.

Zamanın koşullarından maksat, hani şu meşhur "Türkiye'nin özel durumu ve şartları" mı, yoksa çağdaş dünyanın dayattığı şartlar mı? Birincisi kastediliyorsa onun hukuk ve demokrasi ile ne alakası var. İkincisi kastediliyorsa "sınırsız din ve vicdan özgürlüğü adına" diyerek Başkan neye karşı çıkıyor?

Konuya devam edeceğiz.


12 Eylül 2003
Cuma
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED