|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika ve İsrail'in "Mahmud Abbas fiyaskosu"na verdiği en keskin cevap, Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın "sürgün" edilmesi kararı oldu. İsrail güvenlik kabinesi "11 Eylül" tarihinde Arafat'ın sürgüne gönderme kararı aldı. Her ne kadar karar "sürgün" olarak ifade edilse de, "hapiste tecrit etmek" hatta "öldürmek" de seçenekler arasında. Filistin'de, bölgede ve dünya genelinde sert eleştirilere ve endişeye neden olan karar, "Abbas modeli"nin gerçek içeriğini gizleyen perdeyi kaldırırken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin sürgünü önlemeye yönelik kararının "Amerikan vetosu"yla engellenmesi, Bush-Şaron cephesinin Filistin'e yönelik planlarının barışı ya da güvenliği değil, aslında savaşı ve yok etmeyi hedeflediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Sürgün karanının "11 Eylül"de alınmasının, ABD vetosunun ise, Ariel Şaron'un liderliğinde 1982 yılında yaşanan Sabra ve Şatila katliamlarının yıldönümü olan "16 Eylül"de gerçekleşmesinin sembolik anlamları bir tarafa, Amerikan vetosu, hem İsrail'e Arafat'ı yok etmek için bir kapı araladı hem de Filistin'de sadece askeri seçeneklerin konuşulacağı yeni bir dönemi başlattı. Konsey'in bu girişimi ve veto, İsrail'e, dünya kamuoyunun Arafat'a yönelik bir müdahaleye karşı ciddi reaksiyon göstermeyeceğine dair çok önemli bir sinyal verdi. Ayrıca, Filistin'e yönelik İsrail politikalarının aslında ABD ile İsrail'in ortak politikaları olduğunu göstererek, bazılarının, "ABD kaosa sürüklenen Filistin-İsrail krizine müdahale etmeli" şeklindeki tezlerinin içinin ne kadar boş olduğunu bir kez daha gösterdi. Karar tasarısı veto edilmeseydi bile uygulanmayacaktı. Çünkü, bugüne kadar Filistin konusunda alınan ve İsrail'in aleyhine olan bütün BM kararları yaptırım öngörmediği gibi, yeni karar da yaptırım öngörmüyordu. Bu kararlarda, "bilinçli bir şekilde", İsrail'e karşı hiçbir yaptırım öngörülmüyor, kararın uygulanmaması halinde ne yapılacağına ilişkin bir madde bulunmuyor. Sürgün karar tasarısında da aynı yöntem uygulandı. Dolayısıyla, ABD tasarıyı veto etmeseydi bile pratik bir anlamı olmayacaktı, zira İsrail bu kararı görmeyecekti bile.
Hem kaosun ve hem de barışın anahtarı
Bir noktayı iyi anlamak lazım: Artık ortada "Filistin sorunu" diye bağımsız bir sorun ve buna yönelik politikalar yok. ABD'nin Ortadoğu operasyonunun bir parçası haline getirilen Filistin sorunu, iki yıldır ciddi bir nitelik değişimine uğradı. Konuyu, "ABD-İngiliz-İsrail cephesi"nin Irak'ı ele geçirmelerinden, bölgeye yönelik genel planlarından bağımsız düşünmek mümkün değil. İşgal cephesinin Ortadoğu'daki operasyonları devam ettiği müddetçe, Filistin'de hiçbir çözüm planının şansı yok. Ortadoğu'ya getirdikleri kaostan kurtulmanın anahtarı ise Filistin. Ne ABD-İsrail çözüme yönelik samimi girişimlerde bulunacak ne de Filistin ve bölge bu iki ülkenin ortak girişimlerine destek verecek. Aksine, Irak'a işler karıştıkça Filistin'de tansiyon yükselecek, Filistin'de kan aktıkça Irak'ta işgal güçleri denetim kuramayacak. İşgal cephesi Irak sonrası planlarını uygulamaya yeltenirse işler büsbütün geri dönülmez bir noktaya gelecek. Bunun bedelini hem işgal güçleri hem de bölgede onlara destek veren yönetimler çok ağır biçimde ödemek zorunda kalacak. Irak'a asker gönderme planları yapan ülkeler, sadece Irak'taki gelişmeleri analiz etmekle sağlıklı bir karara varamazlar. En az Irak kadar Filistin'deki gelişmeleri de yakından izlemek zorundadırlar. Amerika ve İsrail'in, "Filistin'i Yeniden Yapılandırma Projesi" kapsamında iktidara getirilen Mahmud Abbas'ı, inanılmaz siyasi desteğe rağmen ancak dört ay iktidarda kalabildi. Arafat'ı devreden çıkarmayı, Hamas ve İslami Cihad gibi silahlı güçleri tasfiye etmeyi, Filistin halkının özgürlük/bağımsızlık ruhunu yok etmeyi, direnen güçleri dağıtarak Filistin'i savunmasız bırakmayı, Abbas'ın öncülüğünde yeni bir yönetici elit oluşturmayı hedefleyen ABD ve İsrail'in, Filistin halkının iradesini yok sayarak başlattığı yeniden yapılandırma süreci bu istifa ile başarısızlığa uğradı.
"Karzai modeli" yerine askeri müdahale
Meşruiyetini ABD ve İsrail'den alan Abbas, "Filistin'in Karzaisi" olarak seçilip Başbakan yapıldı. Görevi ise Filistin halkını silahsızlandırmak, direniş güçlerini susturmak, ABD ve İsrail'in yeni Filistin planını uygulamak olarak belirlendi. Abbas da bunları yapma taahhüdünde bulunarak görevi kabul etti. Başbakan olduktan sonra adeta bir sömürge valisi gibi hareket etti, Filistin direnişini kırmaya ve intifadayı bitirmeye yönelik girişimler başlattı. İsrail, Abbas'ın iktidara gelmesinin siyasi sonucunu İntifada'nın bitirilmesi olarak gördü ve zafer ilan etti. ABD ve İsrail, Abbas'ı iktidarda tutarak Arafat'ın temsil ettiği siyasi kadroyu dağıtacaktı. Bu amaçla hem Arafat istenmeyen adam ilan edildi. Hamas, İslami Cihad ve diğer direniş gruplarına iki seçenek sunuldu. Ya direnişi terkedin ve iktidarla işbirliği yapın ya da topyekün savaşa hazır olun. "İktidar rüşveti", direnişin iskeletini yok edip Filistinliler'i İsrail'in insafına bırakmayı amaçlıyordu. Bu talep reddedildi. Red, aynı zamanda Abbas yönetimiyle çatışma anlamına geliyordu ve ABD-İsrail Filistin'i bir iç savaşa doğru sürüklüyordu. Bunu engellemek için gruplar üç aylık şartlı ateşkes ilan etti. Ancak ateşkes İsrail tarafından geri çekilme olarak algılandı ve bu yüzden yürümedi. Direniş grupları iktidar rüşveti tuzağına düşmedi. Abbas yönetimi de, ABD ve İsrail'e taahhüt ettiği gibi, bu grupların dağıtılmasına girişemedi. Girişseydi hem başaramayacaktı hem de Filistin belki de bir iç savaş tuzağına sürüklenecekti. ABD ve İsrail, şimdi Filistin politikasının ikinci aşamasına geçiyor. Arafat'a sürgün kararı bu çerçevede değerlendirilmeli. Ardından daha sert ve kanlı müdahaleler başlayacak. Muhtemelen direniş gruplarına yönelik askeri seçenek devreye girecek. Hem Arafat kadrosu hem de direniş gruplarıyla İsrail/ABD cephesi arasında keskin bir mücadele başlayacak. İsrail özel birliklerinin Irak'ta operasyon yapması gibi, ABD de askeri olarak Flistin'de yer alabilir. Bu da bölgenin kan gölüne dönmesi anlamına geliyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |