|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Son seçim ekseninde ortaya çıkan kafa karıştırıcı tablo gösteriyor ki bu ülkede değişim, yenilenme ve nihayet demokratikleşme sanıldığı kadar kolay olmayacak. Siyasal iktidarlar için yüksek halk desteğine dayanmak da bu sürecin tahakkuku için her zaman garanti sağlamayacak. Bugün Yargıtay'ın önünde bulunan HADEP'in örgütlenme yetersizliği nedeniyle seçimlere usulsüz girdiğine dair dava dosyası ve bu dosyayla ilgili verilecek kararın uzantıları değişime direncin ne denli şiddetli ve sınır tanımaz bir halde olduğunu göstermektedir. Bu gözükara girişim, bir yandan ustalıklı bir halkla ilişkiler faaliyetiyle sanki sıradan bir hukuk vak'asıymış gibi ülkenin gündemine de oturtuldu. Yani, içinde 3 Kasım seçiminin iptal edilmesi ya da 66 milletvekilinin parti değiştirilmesi sonuçlarının da bulunduğu bir geri dönüş ihtimali normalleştirilmeye başlandı. İnanılması güç bu "geçmişe şamil demokrasi cinayeti" Türkiye normalleri arasına giriyor. Önce Yargıtay mahkeme kararını onaylayacak, ardından da herhangi bir itirazla konu YSK'nın önüne gelecek. YSK da ya seçimleri iptal edecek ya da HADEP oyları baraj hesapları dışında kalacağı için yeni bir hesaplama yapacak. Böylelikle, yüzde 10 ülke barajı üzerine çıkacak DYP'nin 66 adayına milletvekili olma yolunu açılacak. Bu hesaba göre AK Parti 44, CHP 22 milletvekilini kaybetmiş olacak. Bu fantezi Türkiye'nin geleceğini ciddi bir şekilde etkileyebilir…. Sadece Meclis'in yapısının değişmesi ya da bir genel seçim sonuçlarının deforme olması açısından değil; ülkenin hangi rotaya oturacağı açısından etkileyebilir. Herkes olaya Meclis aritmetiği açısından bakıyor ve AK Parti'nin Anayasa'yı değiştirme eşiğiyle ilgileniyor ama eğer bu fantezi gerçekleşecek olursa Türkiye'nin asıl başağrısı yıllardır dantel gibi işlediği Avrupa Birliği sürecinde karşı karşıya kalacağı geri dönüş ihtimalidir. Sadece, DEP Davası hükümlüleri Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak'ın cezaevinde tutulması bile Türkiye'nin başını ağrıtan bir hukuk problemi olarak önünüzde durmaktadır. Haklılığının tartışılması güç olan bu karar bile Avrupa tarafından bir kontr-AB malzemesi olarak kullanılmaktadır. O kadar ki, halen yeniden yargılama hakkı çerçevesinde yeniden görüşülen davadan "tahliye" sonucu çıkması konusunda ciddi baskılar gelmektedir. Dava Türkiye'nin AB aday adaylığı süreciyle doğrudan ilgilidir. Öyle olduğu için de muhtemelen Türkiye hakkındaki İlerleme Raporu'nda bir şekilde yar alacaktır. Bir yandan böylesine kritik bir süreç yaşanırken Türkiye'de Yargıtay-YSK ekseninde yeni bir demokrasi problemi yaşanması ortaya sadece izahı güç bir durum çıkarmayacak aynı zamanda da kafaları karıştıracaktır. Türkiye bir iç siyasi hesaplaşma uğruna bir milyon 900 bin oyu; bir genel seçimde yönünü belirlemiş tercihini ortaya koymuş insanların iradesini çöpe atacaktır. Yani, AK Parti'yi geriletme uğruna zaten seçim yasası gereği, sisteme dahil etmekten ısrarla kaçındığı 2 milyona yakın Kürt oyunu yırtıp atacaktır. Böyle bir ülkenin vatandaşları buradaki demokrasiyi nasıl ciddiye alabilir? Türkiye'de bir daha güvenli ve sonuçları devamlılık arzedebilecek bir seçim yapılabileceğine kim inanır? Ve Avrupa… Özellikle de AB şahinleri. 2 milyona yakın HADEP oyunu çöpe atan, 66 seçilmiş milletvekilini Meclis'ten çıkartan bir ülkenin AB üyesi olmak isteği biraz gülünç bulunmaz mı? Şekli ne olursa olsun seçim sonuçlarını deforme eden her karar Türkiye'yi tahmin edilemeyecek kadar geriye götürür. Mitolojideki Sisipos öyküsü gibi, binbir güçlükle dağın zirvesine çıkarttığımız taş yeniden aşağı yuvarlanmış olur. Yargıtay'ın gündeminde olan dava ağır bir taştır ve iki kuşu birden vurmaya namzettir. Hem demokrasiyi, hem de AB hedefini…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |