|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kumar oynamak bir hırs işidir ve kumarbaz hırslı biridir. Ama bu hırs her zaman kazanma arzusuyla örtüşmeyebilir. Bu hırs, bir bakıma kendini tüketme hırsıdır. Hıncını kendinden alma başıboşluğu.. kumar oynarken, ortada kazanılacak bir nesne bulunduğu için, kumarbaz, hırsını onu kazanmaya yöneltir ve yönlendirir. Ama mesele yalnızca kazanmadan ibaret olsaydı, kazanç tamamlanınca olay da bitmiş olurdu. Oysa kumarbaz için kazanma ikinci plandadır veya belki onun bu planda yeri bile yoktur. Ortada, yalnızca giderek bileylenen somut bir hırs vardır. Bunu şundan anlayabiliriz: kumarbaza dense ki, senin bu partiden nihai kazancın her ne olacaksa, biz sana onu şimdiden ödüyoruz, oyundan vaz geç! Böyle bir teklifi gerçek ve ciddi bir kumarbaz istikrahla değilse bile istihza ve istihfaf ile reddeder ve kaybetme pahasına oynamayı göze alır. Çünkü kaybedilecek olan nesnenin nihai değeri, kazancın nihai değerine denktir. Ama mesele, burada, kazanmaktan veya kaybetmekten daha fazla bir şeydir. Oynamadan kazanmakla oynamadan kaybetmek arasında, kumarbaz bakımından fark yoktur. Her ikisinde de, hırs, bileylenmeden, okşanmadan, sevilmeden ve dövülmeden (kısacası tatmin edilmeden) bırakılmış olmaktadır. Oysa kumarbazın, aslında birincil gayesi, hırsının isterlerine cevap vermektir. Oyun bunun için oynanmaktadır. Nice kumarbazın, iş hayatında kazandığı veya kaybettiği meblağ, kumar masasında kazandığı veya kaybettiği meblağın yanında bir hiçtir; ama o kişi gerçek bir kumarbazsa, kumar oynamaktan vazgeçmez. Kumara tahsis ettiği vakit, işine tahsis ettiğine denk bile olsa; hatta ondan fazla da olsa.. hiçbir güç, onu kumar oynamaktan caydıramaz. Meğer ki, kumar tutkusu, bir mucizeyle izale edilmiş olsun! Ki bu da gayrı kabili mümkün bir faraziyedir. Kumar hırsının maceraperest ruhlarda makes bulduğunu sanıyorum. Çünkü her kumar, kumar oyununun her parçası yeni bir maceraya atılmak gibi görünüyor. Macera, son tahlilde, biraz da meçhulle, meçhul olanla oyun oynamak değil midir? Macera hevesi, biraz da meçhulü fethetme teşebbüsü sayılmaz mı? Kaşif seyyahların her biri, elbette kendilerini bekleyen muhataraların farkındaydı. Ama onları seyahatlerinden alıkoyacak herhangi bir güç tasavvur edilemezdi. O merak ve o hırs, ancak, baş koyduğu yola çıkmakla ve o yolun sırlarını keşfederek ve keşfetmekle tatmin ve izale edilebilirdi. Kaşif seyyahın ödülü ancak ve yalnızca, çıktığı yolun sonunu getirmekle tüketilmiş olur. Ve tabiî ki, yalnızca o yolculuk için söz konusudur bu: her yolculuğun bitimi, yeni bir yolculuğun arifesi anlamını taşır. Hırs, bir başına, yani yönlendiği gayeden yalıtılarak değerlendirmeye alınmak istemez. O kumara yönelebileceği gibi maceraya da yönelebilir; siyasete yönelebileceği gibi sanata, ticarete, her şeye yönelebilir: bu bakımdan ona değer kazandırabilecek olan şey onun yöneldiği nesneyle ölçülebilir, o nesne ulvî de olabilir, süfli de..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |