AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bir Kerkük türküsü

Türkmenler

Dünyadaki Türk toplulukları içerisinde Türkmenler'in kendisine has bir yeri vardır. Türkmen aşiretleri Anadolu'ya Kayı aşiretiyle yani Osmanoğulları'yla birlikte geldiklerinden, Osmanlı hanedanına farklı bir gözle bakmışlardır.

Onlar, Osmanlı sultanlarından bahsederken, emmimizin (amcamızın) oğlu diye öğünürlerdi. Osmanlılar İstanbul'u zaptedince, Anadolu'nun çeşitli yörelerinde yerleşmiş olan Türkmenler kendilerine bir misyon seçmişlerdi; bulundukları topraklarda İstanbul'u savunmak, oralardan düşmanın geçmesine izin vermemek.

Buna karşılık da, emmi oğullarından bir beklentileri vardı; başları sıkıştığında onlardan yardım alabilmek. Nitekim, Osmanlı sultanları çeşitli dönemlerde Bağdat'a sefere çıkarak, Irak'ta yaşayan Türkmenler'in beklentilerini boşa çıkarmamıştı.

Misak-ı Milli hudutları

Yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, Kerkük, Musul ve Halep Türkmenleri'nin milli hudutlarımız içerisine alınması için çok çaba sarfedilmişse de, bunda başarılı olunamamıştı. Kerkük ve Musul bizim için Türkmen illeri oldukları için önemliydi. Fakat, emperyalist güçler için buralar sadece petrol üreten bir bölgeydi.

Hâlâ da, Batı dünyasının buraya olan ilgisinin odak noktasında petrol varsa, bizim ilgimizin odak noktasında, orada yaşayan üç milyon Türkmen vardır.

Amerika'nın İkinci Irak harekâtında, Türkiye, Amerikan askerlerinin topraklarından geçişine izin vermedi. Bu sebeple de, Türk askerleri o topraklara giremedi. Türk ordusunun Kuzey Irak'a girmesine mani olanlar, kendilerine göre çeşitli gerekçeler buldular. Cumhurbaşkanımız için bunun meşru zemini yoktu. Muhalefet için iktidarı yıpratmak için ele geçmiş bir fırsattı. TBMM Başkanımız Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmak istemiyordu. Medyamız içinse bu durum sulhu harbe tercih etmek meselesiydi.

Bu gerekçeler, sahipleri tarafından haklı görülebilirdi. Fakat hiç kimse bu olaydaki Türkiye'ye düşen "misyonun" ne olduğunu anlayamadı. Bütün bu çevreler, ittifakla, hükümet tezkeresinin TBMM'de reddedilmesini Türk demokrasisinin bir zaferi olarak kabul ettiler.

Oysa, bu olayın temelinde Türkiye'nin asırlardır sürdürdüğü birtakım tarihî felsefelerin yatmakta olduğunun farkına varılmadı. Bu felsefelerden biri, Türkmenler'in kendilerine biçtiği, İstanbul'un savunmasında ön karakol olmak misyonuydu. Tarih bu felsefenin çeşitli uygulamalarıyla doluydu.

Türkmen tarih felsefesi

Ahıska, Ruslar tarafından işgal edilince, Ahıskalı bir halk ozanı şu mısraları dile getirerek, adeta ağlıyordu:

"Ahıska bir gül idi gitti;

Bir nazlı dil idi gitti.

Söyleyin Sultan Mahmud'a,

İstanbul'un KİLİDİ gitti."

Kavalalı İsyanı

Türkmenler, Mısırlı İbrahim Paşa'nın, Toroslar'ı geçip, İstanbul'a doğru ilerleyişini de görmüştü. Türkmen ozanlarından biri, Toros dağlarının tepesinden gök bayrağıyla Orta Anadolu'ya doğruya ilerleyen orduları görünce, üzüntüsünü şu mısralarıyla dile getirmişti:

"Aşağıdan gök renk ordu gelende,

Sararıp da gül rengimiz solanda...

Türk'ün olan Türkmen ili çökende,

Kaypak Osmanlılar size aman mı?"

Toros dağlarında yaşayan Türkmenler, Osmanlılar'dan yani amca oğullarından yardım istemişti. Osmanlılar yardım göndermeyince, Türkmen ozan adeta ağlıyordu: Düşman orduları Türkmenler'i çiğnedikten sonra Osmanlılar'a "aman verir miydi".

Birinci Dünya Savaşı sırasında radyo, televizyon yoktu, o yörede gazete de yoktu. Haberler sadece kulaktan kulağa yayılıyordu. Toros dağlarında yaşayan Farsak Türkmenleri Osmanlı ile Moskof arasında savaş olduğunu duymuşlar, fakat ne olup bittiğini bilemiyorlardı. Bir gün, bir esnafın mal almak için Mersin'e gittiğini işittiler. Onun dönüşünde, bütün Aksakallılar evine koşup bir tek sual sordular:

"Efendi ne diyorlar? İstanbul için tehlike var mı?" Ancak ondan "Yokmuş...yokmuş..." cevabını aldıktan sonra rahatça uyabiliyorlardı.

Yurt dışındaki Türk toplulukları

Yurt dışında yaşayan Türk Topluluklarının tarihten gelen inançları vardı: Anadolu Türklüğü'nü daima arkalarında hissetmeleri... Bu his onları ayakta tutardı.

Nitekim bu sebeptendir ki, 1938 yılında toplanan Komünist Enternasyonal toplantısında alınan karara göre, "Avrupa coğrafyasında bağımsız bir Türk devleti bulunduğu sürece komünizm ideolojisini Türk ve Müslüman topluluklarda yaymak mümkün olmamaktaydı. Çünkü bu topluluklar, bir gün gelip, bu Türk devletinin kendilerini kurtaracağına inanmaktaydılar. Bu sebeple, komünizmin birinci hedefi, müstakil Türk devletini ortadan kaldırmak olmalıydı."

Bu inanç bir "ütopya idi" amma, bu ütopya, Sovyet İmparatorluğu'nun dağılışına kadar, oradaki Müslüman ve Türk topluluklarının, kendi benliklerini korumasında büyük rol oynamıştır.

Kıbrıs olayı

Aynı duygu Kıbrıs için de geçerlidir. 1974 Barış Harekâtı'ndan önce Rum Radyosu,"Bekledim de gelmedin" şarkısını çalarken, Türkler'in Bayrak Radyosu,"Bir gece ansızın gelebilirim" şarkısını çalıyordu. 1974 Barış Harekâtı'ndan sonra, Kıbrıs Rum lideri bir itirafta bulunuyordu:

"Biz bir noktada yanıldık. Karşımızda sadece 120 bin Kıbrıs 'Türk'ünün var olduğunu zannediyorduk. Halbuki hesaplarımızı yaparken, 120 bin artı altmış milyon Anadolu halkının var olduğunu hesaplamalıydık." Bu da Türk topluluklarının ayrı bir misyonu idi. Maalesef, Irak konusundaki mütereddit tutumumuz, yurt dışında yaşayan soydaşlarımızın içindeki "arkalarında 70 milyon Türk'ün bulunduğu" inancını geçersiz kılmıştır.

"Irak için gönderilen hükümet tezkeresinin reddiyle, demokrasimiz zafer kazanmıştır." diyoruz amma, bu sadece bir "Pirus zaferi'dir.(*) "Kerkük'te tapu ve nüfus daireleri yağmalanırken, bizim "Elimizde bunların kayıtları var" diyerek avunmamız, Karadenizli'nin "Anahtarı bendedür" türküsünü söylemek kadar gariptir.

Ne olursa olsun, Irak Harbi'nde kaybettiğimiz, ne Kerkük'ün petrolü, ne Amerika'nın dostluğu, ne de orada yeni bir devletin oluşumu olayıdır. Orada Türklüğü asırlarca ayakta tutan misyonlar kaybedilmiştir. Olayın bundan sonrasına da bu vizyonla bakamazsak yalnız Irak'ta değil, Türk topluluklarının bulunduğu her ülkede görüntümüz çirkinleşecektir.

Biz, bugün Ortadoğu haritasına bakarken, Türkmen halk ozanının, Mısırlı İbrahim Paşa'nın ordusunun Çukurova'dan Toros dağlarına doğru tırmandığı gördüğünde yaşadığı duyguların aynını yaşıyoruz. Bu duygularla, bir Türkmen şarkısı söylemek istiyoruz:

"Aşağıdan düşman güçler gelende;

Sararıp da gül rengimiz solanda.

Türkmen olan Kerkük ili çökende,

Acep bundan sonra bize "aman" mı?"

Not: (*) Pirus zaferi, savaşın kazanan tarafının, kaybedenden daha perişan olduğu bir savaştır.


9 Haziran 2003
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED