AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Polis müdürü hangi manşet üzerine görevinden alınmıştı?

Eski Organize Suçlarla Mücadele Müdürü Şerafettin Bural Meclis komisyonunda "Turgut Yılmaz'a ulaştık, bu nedenle görevden alındım" dedi... Hafızalarımızı tazeleyelim: Bural, Milliyet'in kendisini "komplo"culukla suçlayan 14 Mayıs 2002 tarihli manşeti üzerine, aynı gün görevden alınmıştı. Manşetin altında Tuncay Özkan'ın imzası vardı. Özkan şimdi Karamehmet Medya Grubu'nun başkanı ve Akşam gazetesi yazarı. Özkan bu aralar Meclis Komisyonu'nun çalışmalarını küçümseyen, Bural'ı alaya alan yazılar yazıyor...

Hiç kuşkunuz olmasın, önümüzdeki günlerde Türkiye, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun raporlarıyla çalkalanacak... Bunu anlamak için "üyelere tehdit" haberlerine bakmak yeter... Bizden söylemesi; medya, komisyonun çalışmalarına gereken önemi vermez, üyeleri cesaretlendirmezse, birkaç yıl sonra, bugünlerdeki "meslektaşlar hortumlamaları neden yazmıyor"a benzeyen yazıların bir anlamı olmaz... Demir tavında dövülür ve şimdi demiri dövmenin tam zamanıdır.

Hürriyet yazarı Yalçın Doğan, 4 Haziran tarihli yazısında komisyon üyelerine karşı bir "gözdağı stratejisi"nin geliştirildiğini, bu strateji doğrultusunda "ev gözetleme"lerinin yapıldığını; kimin kimle görüştüğünün, konuştuğunun tespit edildiğini; üyelerin ilişkilerinin kayda alındığını yazdı...

Aynı günkü ve ertesi günkü gazetelerde de "üyelere tehdit" haberleri okuduk... Ama bir süredir çalışan komisyon, esas olarak eski bir polis müdürünün verdiği 4 saatlik ifadenin ardından yerleşti gazete sayfalarına (5 Haziran tarihli gazeteler). Bundan bir gün önce eski bankacı Korkmaz Yiğit'in ifadesi de önemlice bir yer tutmuştu ama bu kez konuşan, halen görevde olan bir devlet memuru olunca işin çapı büyüdü. Üstelik, "acayip" şeyler söylüyordu. Radikal ve Cumhuriyet'in manşetten, diğerlerinin genişçe duyurduğu haberi Radikal'den özetleyelim (istisnalar: Sabah haberi hiç vermedi, Akşam, üçüncü sayfadaki cinayet haberleri arasında tek sütun olarak kullandı):

Radikal "Polisten şok suçlamalar" başlığıyla vermiş haberi... Alt başlık ve spotlarda da mesele şöylece özetlenmiş:

"Örümcek Ağı Operasyonu'nu yöneten polis, Meclis Yolsuzluk Araştırma Komisyonu'nda şok suçlamalar getirdi: 'Af ve siyasi baskılar yüzünden 56 milyar dolarlık yolsuzluğu araştıramadık...' Eski Organize Suçlar müdürü Şerafettin Bural, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nda dört saat bilgi verdi. Bural, 'Her noktada karşımıza siyasiler çıktı. Dönemin ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın kardeşi Turgut Yılmaz'a ulaştık. Bu nedenle görevden alındım' dedi."

Şimdi, böyle bir haberin hiç verilmemesi gibi bir editoryal tercih karşısında, "E canım, her yiğidin bir yoğurt yiyişi var, demek ki birileri de önemsiz bulmuş haberi" deyip geçemeyiz... Böyle bir editoryal tercihte "mana" aramak gayet meşrudur... Böyle bakınca, Sabah gazetesinin sahibi Turgay Ciner'le Turgut Yılmaz arasındaki, Ciner'in bizzat kendisinin kendi gazetesinde dile getirdiği "samimi arkadaşlık"ı hatırlamamak olmaz... Gene, Ciner'in sahipliğinin gerçekleşmesinden hemen sonra Turgut Yılmaz'la yapılan, birçok kişinin "zamansız" bulduğu tam sayfa röportajı da hatırlamak gerekir... Yanlış anlaşılmasın: Biz demiyoruz ki, bu tür ilişkiler kaçınılmaz olarak "haber gizleme" pratiğine dönüşür... İlişkiyi tam tersinden kuruyoruz; yadırganan bir editoryal tercihi (çok önemi bir haberin gazetede hiç yer almayışını) açıklamaya çalışırken bazı ilişkileri hatırlatıyoruz...

AKŞAM VE HİKAYESİ

Sabah için söyleyeceklerimiz bu kadar, şimdi gelelim esas meselemiz olan Akşam'a... Yukarıda dediğimiz gibi: Haber, Akşam'ın üçüncü sayfasındaki "Yeni doğan bebeği pencereden attı", "Alem FM coşturacak" gibi haberlerin arasında, tek sütunluk bir yer bulabilmiş kendisine... İtiraf edelim: Akşam'ı üç kez gözden geçirdik, haberi göremedik, az kalsın ona da Sabah muamelesi yapacak, rezil olacaktık!.. Neyse, verilmiş sadakamız varmış...

İsterseniz gelin önce işin hikâyesini özetleyelim:

Önceki gün Meclis'te verdiği ifadede "Turgut Yılmaz'a ulaştık, görevden alındım" diyen Şerafettin Bural, İzmir Organize Suçlarla Mücadele Müdürü iken ünlü "Örümcek Ağı" soruşturmasını başlatan devlet memuru... Soruşturma, Bural'ın İzmir'de sorguladığı Abdurrahman Yakupreisoğlu'nun (3 Ocak 2001'de gözaltına alınmıştı) "hayali ihracat" itirafıyla başlamış, hızla büyümüştü...Yakupreisoğlu ifadesinde "bazı siyasetçi, işadamı ve bürokratların çete kurduklarını, ülkeyi soyup soğana çevirdiklerini" öne sürüyordu. Verdiği isimler arasında Mesut Yılmaz'ın kardeşi Turgut Yılmaz da vardı...

Örümcek Ağı soruşturması bir ara öyle büyüdü ki, suçlananlar arasına İstanbul'dan çok üst düzeyde iki polis müdürünün adı da girdi: İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Müdürü Serdar Saçan ve İstanbul Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu... İddialara göre, suçlamaların merkezindeki Erol Kohen'in, işlerini o güne kadar hiçbir engele takılmadan yürütebilmesinin nedeni, İstanbul polisiyle kurduğu "sıcak" ilişkilerdi.

DGM Savcısı Hamza Keleş iki müdürü altı saat boyunca sorguladı. "Sorgu" günlerinde, o sırada Milliyet'te yazan Tuncay Özkan'ın, iki polise açıkça kefil olan bir yazı yazdığını da buraya ekleyelim...

Abdurrahmah Yakupreisoğlu, 2002 mayısının başında İstanbul'da gözaltına alındı ve sorgulandı. Yani onu, "Örümcek Ağı" nedeniyle DGM Savcısı'na ifade veren, Özkan'ın haklarında kefalet yazısı yazdığı polis müdürleri sorgulamıştı. İstanbul'daki ifadeyi basında tek başına "ele geçiren" Tuncay Özkan, 14 Mayıs 2002'de bu ifadelerden Milliyet için sekiz sütuna, okurların alışık olmadığı dev puntolu bir manşet üretti: "KOMPLO."

Okuyalım:

"KOMPLO... Tantan döneminde gözaltına alınan sanığın polis ifadelerine eklemeler yapıldı. Hedef, bazı siyasi, bürokrat ve işadamlarını yok etmek. (...) Yakupreisoğlu, sorgusunda inanılmaz bir olay anlattı. Sanık, 3 Ocak 2001 tarihinde İzmir'de de gözaltına alındığını ve önce bazı hayali ihracat olaylarıyla sorgulandığını söyledi. Ancak sorguyu yapanlar sanığın ifadelerine bazı bölümler ekledi ve zorla imzalattı. Eklenen ifadeler Türkiye'yi ayağa kaldıracak nitelikteydi. (...) Yakupreisoğlu, İzmir'de yaşadıklarını İstanbul Emniyeti'nde şöyle anlattı: 'Bana özel koruma olanağı sağlanacağını, kimlik ve para verileceğini, tutuklanmayacağımı söylediler. İfadelerin bir kısmını hiç bilmiyordum. (...) Ben Mesut Yılmaz'ı, kardeşini, Sümer Oral'ı ve diğerlerini bilmem. İlişkilerini de bilmem. Onlar getirip ifadeyi koydular."

Yakupreisoğlu, sorgudan cezaevine gidene kadar geçen sürede, İstanbul'daki ifadesinin "işkence altında" alındığını, İzmir'deki ifadeyi gönüllü olarak imzaladığını söyledi basına, hatta işkence gördüğüne dair İstanbul DGM Adli Tıp Müdürlüğü'nden rapor da aldı.

Ne var ki iş işten geçmişti. Çünkü dönemin ANAP'lı içişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen, "KOMPLO" manşetinin yayımlandığı gün, haberi gerekçe göstererek Şerafettin Bural'ı görevden aldı, (Bural o sırada Ankara Organize Suçlarla Mücadele Müdürü'ydü), ardından da Bural'ın Meclis komisyonunda dediği gibi "bütün ekip" dağıtıldı...

Bural hakkında yürütülen soruşturma takipsizlikle sonuçlandı, "itibarı iade edildi." Tuncay Özkan ise bu arada Karamehmet Grubu Medya Grubu başkanlığına getirildi. Bir süre sonra da gazetenin genel yayın yönetmeni Nurcan Akad'ın "ricalarını kırmayıp" Akşam'da düzenli yazılar yayımlamaya başladı.

5 Haziran tarihli haberin Akşam'da görünmez bir yerlere itelenmesinin anlamıyla, bu yazının ekinde okuyacağınız Tuncay Özkan yorumlarının anlamını "ev ödevi" olarak size bırakıyoruz... (A.G.)

Bural'la dalga geçen tek gazeteci:
Tuncay Özkan

Akşam yazarı Tuncay Özkan ise basında, komisyonun çalışmalarının şovdan ibaret olduğunu, Şerafettin Bural'ın da ciddiye alınacak biri olmadığını yazan tek yazar oldu.

İzmir'de Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Müdürü iken başlattığı soruşturmayı, aynı görevle tayin olduğu Ankara'da "Örümcek Ağı" soruşturmasına dönüştüren Şerafettin Bural'ın TBMM komisyonunda anlattıkları, gazeteciler arasında heyecan yarattı. Birçok köşe yazarı, bu gelişmeyi, "yolsuzlukların hesabını sorma" faslında yeniden iyimser olmak için vesile saydı ve gerek Bural'ı gerek komisyonu cesaretlendirir tarzda yazılar kaleme aldı. Bunların arasında Zülfikâr Doğan ve Güler Kömürcü gibi Akşam yazarları da vardı. Bir başka Akşam yazarı Tuncay Özkan ise basında, komisyonun çalışmalarının şovdan ibaret olduğunu, Şerafettin Bural'ın da ciddiye alınacak biri olmadığını yazan tek yazar oldu. Aşağıda Özkan'ın iki gün üst üste yazdığı yazılardan bazı bölümleri aktarıyoruz:

"Yol, yollu, yolsuz" başlıklı yazıdan (6 Haziran):

"Yolsuzluk konusunda önümüzdeki günlerde epey gürültü kopacak. Şimdi dedikodu ile gerçeği birbirinden ayırt edemeyen bir sürü kalem sahibi atıp, tutacak. Yolsuzluktan illallah demiş millet, bu yazarların yazılarından yola çıkarak küfredecek, bağıracak, ama işler aynen devam edecek. Çünkü bataklık değil mücadele edilen, sivrisinekler. Bir de yolsuzluk mücadelesinin rantını yeme isteği. Türkiye'de yolsuzluk sarmalı şov amaçlı kullanılıyor.

(…)

"Bu bataklığın kurutulması için yapılacak şey, milletin iradesinin oluşturduğu Meclis'in yasa çıkartmasıdır. Denetimi etkin, uygulamaları denetlenebilir, kimsenin de hukukun elinden kaçamayacağı düzeni kurması gereklidir TBMM'nin. Bunun dışında yapılanlar bir hiçtir hiç."

"56 milyar doları götürmüşler" başlıklı yazıdan (7 Haziran)

"Zırva, tevil kaldırmaz, diye güzel bir laf vardır. Yolsuzluk konusunda saçmalama özgürlüğü bulunanları dinledikçe, bir yandan Allah'ım aklımı koru diyorum, bir yandan da bu ülkenin ne kadar büyük bir yönetilememe sorunu içinde bulunduğunu bir kez daha görüyorum. Çünkü saçmalayanların tamamı devletin bir işi önleme ya da yapma görevi verdiği kişiler.

"Ankara'da bazıları aklını kaçırmış olmalı. Çünkü anlattıklarını anlamak mümkün değil. Adam organize suçlar müdürü olmuş. Adı Şerafettin Bural. Meclis Komisyonu'nda ifade veriyor. Diyor ki, '56 milyar dolarlık hayali ihracat yakaladık, üstüne gidecektik, Turgut Yılmaz karşımıza çıktı, durdurulduk...' Vayyyyy.

"Memlekette vergi dairesi müdürleri, gümrükçüler herkes hırsız! Olur mu kardeşim. Bir Şerafettin Bural mı var, pırıl pırıl. Allah devlete bağışlasın! Akıllara ziyan. Bu arkadaş çok etkili. Bıraksalar memleketi temizleyecek. Ama tutmuşlar garibi. Bari şimdi bıraksalar da yapsa şu işi. Tutmayın, bırakın, yazıktır Şerafettin Bural'ı. Ben kendisini kompozisyonunun güzelliğinden tanırım. İfade alıyor bir kaçakçıdan; adam her şeyi anlatıyor, Şerafettin yazıyor, şiir gibi…"

"(…)

"Şerafettin Bural'ın anlattıklarını okudukça, Allah böyle devlet memurunu da hiçbir devlete vermesin demekten kendimi alamadım. Şerafettin Bey, sen sayı saymayı biliyor musun? Sen nasıl polissin? Hangi kadroyla yaptın bu işleri? Sen dinleme işini de mi yaptın? Sonra Ankara merkez kaçakçılıktaki arkadaşların ağlar, yapma, bu kadar yüksekten uçma. Türkiye'nin o tarihte dış borcu o kadardı. İnsaf! İnsaf! Bu nasıl polislik. Sonra sen bunları yaptın, ettin de ilgili savcı mı bıraktı?"

Milliyet'e teşekkür mü edelim, kızalım mı karar veremiyoruz

Türk gazetecileri nedense, resmî sıfatı olan kurumlardan kaynaklanan doğrulanmamış bilgileri "iddia" rezerviyle aktarmayı bir türlü içine sindiremiyor ve çoğu durumda kafalarını taşa vuruyorlar.

Milliyet'in 7 Haziran tarihli manşet haberi, 19 Aralık 2000'de Bayrampaşa Cezaevi'nde başlatılan "Hayata Dönüş Operasyonu"nda can veren üç hükümlünün otopsi raporuna ilişkin... "DEHŞET RAPORU" başlıklı haberde şöyle deniyor:

"'Hayata Dönüş' operasyonunda can veren üç hükümlünün otopsi raporu: Vücuttaki kurşun yaraları bıçakla kesilerek genişletildi... Eyüp 3. Asliye Mahkemesi'ndeki 'Hayata Dönüş Operasyonu' dava dosyasına giren ek rapor, gizli kalmış bir gerçeği ortaya çıkardı. Rapora göre, ölen üç kişide kenarları kesilerek genişletilmiş ateşli silah yarası bulundu. Bu yaralar, ölümden önce veya sonraki kısa zaman dilimi içinde yapıldı... Otopsi raporuna göre, genişletilmiş yaralar atış mesafesi tayinini olumsuz etkiliyor. Bu da, operasyondaki ölümlerin, mahkûmların silahlı direnişinden kaynaklandığı veya bazılarının arkadaşlarınca vurulduğu iddialarını çürütecek delil olarak gösteriliyor..."

Hemen söyleyelim, Milliyet, "Hayata Dönüş Operasyonu"nun gizli kalmış yönlerini, operasyonu meşrulaştırmak için o sırada ortaya atılan dezenformatif bilgileri ve yaşanan ölçüsüz şiddeti ortaya sermeye çalışan gazetelerin başında geliyor. Olaylardan altı ay sonra, 30 Haziran 2001'de de operasyona ilişkin Adli Tıp raporunu ilk yayımlayan gazete gene Milliyet olmuştu. Rapor, o gün Bayrampaşa Cezaevi'nde yetkililerin iddia ettiklerinin tersine gerçek bir katliam yaşandığını açık bir şekilde gösteriyordu. O haberin birinci sayfa spotları şöyleydi:

"Ölüm oruçlarını bitirmek için yapılan Hayata Dönüş Operasyonu'nda Bayrampaşa Cezaevi'nde 12 mahkûm hayatını kaybetmişti. Günlerce tartışılan operasyondan sonra düzenlenen tutanakta ölümlerin, mahkûmların silahlı direnişinden kaynaklandığı, bazı mahkûmların arkadaşları tarafından vurulduğu iddia edilmişti.

"Ancak bilirkişi ve otopsi raporları bu tutanakları yalanladı. Rapora göre, mahkûmların silahlı bir direnişi olmadı. Ölümlerin çoğu, aşırı şekilde atılan gaz bombalarının neden olduğu yanıklardan, 100 metre uzaktan ateş edilen silahlardan ve bıçakla yaralanmalardan kaynaklandı."

Milliyet'in 7 Haziran 2003 tarihli manşeti, işte bu raporlarda olmayan yepyeni bir olguyu haberleştiriyor... Üç ceset üzerinde gerçekleştirilen "operasyon"un nedeni de böylece anlaşılmış oluyor: Ölümlerin "100 metre uzaktan ateş edilen silahlarla gerçekleştirildiği"ni gizlemek.

Buraya kadar her şey iyi, fakat Milliyet'in operasyon günlerindeki haberciliğini hatırlayınca; bu iki haberciliği birlikte mütalaa edince işler karışıyor. Çünkü Mililyet, o günlerde devlet kaynaklı dezenformasyon yağmurunun tümünü hakikat kabul eden, yetmez deyip kendisi de bir yığın katkıda bulunan gazetelerin en başında geliyordu. Milliyet'in o günlerdeki "Sahte oruç, kanlı iftar" gibi manşetlerini unutmak mümkün mü? Bayrampaşa'da 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylardan bir gün sonra "Hayat güzeldir" manşetiyle yayımlandığını unutmak mümkün mü?

Türk gazetecileri nedense, resmî sıfatı olan kurumlardan kaynaklanan doğrulanmamış bilgileri "iddia" rezerviyle aktarmayı bir türlü içine sindiremiyor ve çoğu durumda kafalarını taşa vuruyorlar. Operasyon günlerindeki gazetelerle bugün ortaya çıkan gerçeklerin karşılaştırması, niyeti olan gazeteciler için olağanüstü dersler içeren malzemeyle dolu... 10 Haziran tarihli Kronik Medya'da bu karşılaştırmayı yapalım... (A.G.)


8 Haziran 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED