AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bu raporu cebinize sokun ve Avrupa'ya doğru yola çıkın...

Olayları mutlaka hatırlıyorsunuz. 2000 yılının '19 Aralık'ında başlayıp günlerce süren ve 31 tutuklu ve hükümlünün ölümüne yol açan kanlı cezaevi baskınlarını...

Etkileri ve tahribatı bugünlere kadar uzanan ve 100'ün üzerinde yaşama neden olan olüm oruçlarını...

Operasyonların gerekçesi, bazı örgütlerin F Tipi denilen hücre esasına göre kurulmuş cezaevlerine sevkedilmeyi reddederek ölüm orucuna başlamaları idi. Devlet, zaten elinde olan, yönettiği varsayılan cezaevlerini tankla, tüfekle zaptetmişti. Elinin altında, tutuklu ya da hükümlü olarak dörtduvar arasında tuttuğu insanları yeniden ele geçirmişti. Cezaevleri buldozerlerle günlerboyu yakıldı, yıkıldı, her türlü ateşli silah kullanıldı. Olaylarda, tutuklu ve hükümlülerden 31'i hayatını kaybetti.

Bunların bir kısmı kurşunla, bazıları ise yanarak canverdi.

Bu kanlı operasyona, 'Hayata Dönüş' adını takarak tarihe geçen zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, baskınlar devam ederken, "Amacımız kan dökülmesini engellemekti, onun için operasyon uzun sürdü, isteseydik birkaç saatte bitirebilirdik" diyordu.

"Kan dökmek istemeden" bu kadar ölüme neden oluyorlarsa, varın siz bu operasyonu "kan dökerek" gerçekleştirdiklerini düşünün!..

Olay, o günlerde çok tartışıldı. Daha doğrusu tartışılması engellendi.

Bütün önemli olaylarda olduğu gibi, devletçi medya tarafından gerçeklerin örtbas edilmesine çalışıldı. Aynı medya, askerlere ateş açıldığını kanıtlamak için çok uğraştı. İçerdekilerin arkadaşları tarafından yakılarak öldürüldüğü ya da kendilerini yaktıkları yolundaki devlet iddiasını da tartışmasız benimsedi..

İlk harekatın yapıldığı Bayrampaşa Cezaevi'ndeki olayı Milliyet 21 Aralık 2000 tarihinde şöyle duyurmuştu:

"Cezaevleri örgütlenmesinin karargahı olarak bilinen İstanbul Bayrampaşa ile Ümraniye cezaevlerindeki operasyonlarda eylemciler, güvenlik güçlerine Kalaşnikof tüfek ve bombayla karşılık verdiler. Resmi olmayan rakamlara göre Bayrampaşa'da kendini yakan 12 tutuklu hayatını kaybetti."

İfadeler ne kadar kesin? Sanki muhabirler hemen olay yerinden bildiriyorlar!..

Hürriyet'i ve kendini devlet gibi gören diğer gazeteleri zikretmiyorum. Hepsi o günlerde benzer yayın yaptılar. Zamanın İçişleri Bakanı Tantan ve Adalet Bakanı Türk'ün açıklamalarını doğru kabul ettiler. İnsan hakları savunucularını ise bozguncu, devlet düşmanı ve terör örgütü yandaşı olarak gösterdiler.

Şimdi aynı gazetede dün bir haber çıktı. Bu gazeteyi okumayanlarınız için özetleyeyim:

"Bayrampaşa Cezaevi'nde ölen tutuklu ve hükümlülerden üçü hakkında hazırlanan ek otopsi raporunda dehşete düşürecek ifadelere yer verildi. Üç kişinin vurulduktan sonra kurşun yaralarının kesici aletlerle kesilerek genişletildiği bildirildi. Bunun başta atış mesafesi olmak üzere birçok değerlendirmeyi olumsuz etkilediğine dikkat çekildi.

'Hayata Dönüş Operasyonu' dava dosyasına giren ek rapora göre, 19 Aralık'ta başlayıp 14 saat süren operasyonda ölen 12 tutuklu ve hükümlü arasındaki Cengiz Çalıkoparan, Murat Ördekçi ve Mustafa Yılmaz hakkında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nca 18 Eylül 2001'de düzenlenen ek otopsi raporlarındaki dehşet veren ifadelere göre, ölen üç kişide, kenarları kesilerek genişletilmiş ateşli silah yarası bulunduğu, bunun ölümden önce veya sonraki kısa zaman dilimi içinde yapıldığı kaydedildi. Otopsi raporları, cesetlerine ait fotoğraflar ve video kamera çekimleri sonucu hazırlanan rapor, operasyon sonrası ölümlerin, mahkûmların silahlı direnişinden kaynaklandığı veya bazılarının arkadaşlarınca vurulduğu iddialarını çürütecek delil olarak gösteriliyor."

Bunu zaten biz, gerçeklerin peşinde koşan bir avuç gazeteci ayrıntılar bir yana, biliyorduk. Bu konuda düşünen herkesi esir alan o toplumsal linç ortamına rağmen, Adalet Bakanlığı'ndan gelen dava açma tehditlerine rağmen, yazıp duruyorduk.

Devlet, önce cezaevlerini bir savrukluk ve vurgun düzenine kavuşturmuştu. Yönetimi çetelere, mafyaya ve illegal örgütlere bırakmış, akasından da bunun sorumluluğu sadece F tipine karşı çıkan örgütlere yüklemişti. Bunu yaparken de yine hukuki davranmamış, aşırı şiddet uygulamış, kan dökmüştü.

Operasyon sonrasında yaralı, bitap, ölüm derecesinde hasta demeden, tutuklu ve hükümlüler F tipi cezaevlerine adeta sürüklenerek götürülmüştü. Üstelik de sevk işlemi, bu cezaevleri henüz insani şartlara kavuşturulmadan yapılmıştı.

'Operasyoncu' medya bu insanlık dışı durumu da görmezden gelmişti.

Şimdi bazı okurlarımız şöyle düşünebilir:

"O olay geçmişte kaldı. Şimdi aynı gazete hiç olmazsa gerçeği açıklıyor"

Yok. Kazın ayağı öyle değil. Eğer bu gazete ve diğerleri, geçmişte verdiği başlıklarla, yayınladığı yazılarla birlikte bu haberi verebilirse, tamamdı.

"Hata yapmışız. Özür dileriz" deseydi, bunu anlamak mümkündü. O zaman da, bu derece önemli bir hatayı yapmış olan yöneticilerin ve gazetecilerin o görevlerinden ayrılmaları gerekmez miydi?

Çünkü bu gazeteciler şimdi de AB'nin ateşli savunucuları rolündeler.

Ve Avrupa'da, bu derece vahim hatayı -üstelik de sıkça- yapan hiç kimse görevinde kalamıyor.


9 Haziran 2003
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED