AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Ağır şaka...

Bu nasıl bir halet-i ruhiyedir, bilmiyorum... Bunca yıllık meslek hayatımda böylesini ne gördüm, ne de duydum. Birileri bizi işletiyor, ya da büyük bir "şakacı irade" zekamızı sınıyor.

İlginç bir durumla karşı karşıyayız.

Kalemlerin zamana, şartlara ve konjonktüre göre nasıl değiştiğini, tarihe "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat sürecinde idrak ettik. Birçok arkadaşımız döküldü, namuslu bilinen birçok kalem sahibi sınavdan yüzü kara ayrıldı.

Şimdi "nedamet" getiriyorlar şurda burda; "hata yaptık, ayıp ettik, dolduruşa geldik" diyorlar. Biz de anlayışla karşılıyoruz.

Tabii "anlayış sınırlarımızı" zorlayan örnekler de var.

Erdal Bilallar gibi...

"İstanbulluların Erdal Abisi" sıfatıyla gönlümüzde taht kuran Bilallar'ın zamana, şartlara ve konjonktüre göre nasıl bir değişim gösterdiğini bilmiyoruz; çünkü onu yeterince tanımıyoruz.

Böyle bir tarassutu ya da merakı hakedecek öneme sahip olmadığı için belki de, Bilallar gerçekliğine ilişkin bilgileri başka yayın organlarından öğreniyoruz.

Örneğin Vakit gazetesi, geçen gün, bu değerli gazetecinin 31 Ocak 2002 tarihinde Sabah gazetesinde kaleme almış olduğu Cem Uzan yazısını deşifre etti.

Erdal Bilallar'a göre Cem Uzan, "bugüne kadar televizyonunu ve gazetesini silah gibi kullanan, eli kalemli tetikçileri ile doğruları yazanları susturmaya çalışan, çıkarı için bireylerin ve kurumların itibarlarını çekinmeden ayaklar altına alan, Motorola'ya attığı kazık nedeniyle Türk işadamlarının prestijini sıfıra indiren bir vatan haini, bir dolandırıcı"ydı.

Bu yazıdan iki ay sonra Bilallar Star grubuna transfer oldu.

Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum.

Pek olabilir bir şey gibi görünmüyor ama, oldu işte.

Şimdi Cem Uzan'ı savunan yazılar yazıyor.

Hem de ne yazılar...

Cem Uzan, Bilallar'a göre, "intihar saldırısına uğramış" saygın bir işadamıydı; yargı nasılsa bu haksızlığa dur diyecek ve el konulan şirketler sahibine iade edilecekti, bugün ellerini ovuşturanlar zamanı geldiğinde ellerini "nerelerine" sokacaklardı, vs...

Böyle yazılar...

Peki, Türkiye'nin itibarını ayaklar altına almakla suçlanan biri nasıl oluyor da iki ay içinde "haksızlığa uğramış saygın işadamı"na dönüşüveriyor?

Bu nasıl oluyor?

Hayır, bu soruyu Erdal Bilallar cevaplayacak.

Çünkü benim Cem Uzan'ın siyasetçi ve işadamı kişiliğiyle, hele saygınlığıyla hiçbir alıp veremediğim yok; Motorola ve Nokia meselesinin Türkiye'nin itibarına ne ölçüde halel getirdiğini de bilmiyorum; dolandırıcı ve vatan haini suçlamalarının da, suçlamadan öte terbiyesizlik olduğuna inanıyorum.

"Televizyonunu ve gazetesini silah gibi kullanan, eli kalemli tetikçileri ile doğruları yazanları susturan" bir medya patronunun yanında çalışmayı Bilallar içine nasıl sindiriyor?

Sindirebiliyor mu?

Daha da önemlisi şu:

İki yıl önce en ağır sözcüklerle hakaret ettiği patronunun yüzüne nasıl bakıyor?

Bakabiliyor mu?

Bekledim ki, değerli gazeteci arkadaşımız Bilallar çıksın ve "kendisini kurtaracak" bir açıklama yapsın.

Hayır, o başka bir "mod"da; açıklama yapmak yerine, ÇEAŞ ve Kepez'den "rejim sorunu" türetmeye çalışanların gönlünü hoş edecek yazılar yazıyor: Kemal Gürüz dinci basına göre 'pürüz'müş de, oysa o örümcek bağlamış kafalara inen bir 'gürz'müş de, estek köstek...

Eminim, birileri şaka yapıyordur.

Şaka bu... Ağır bir şaka...

Çünkü olup-bitenlerin rasyonal bir izahı yok.

Mutlaka şakadır!


23 Haziran 2003
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED