|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Varlık dergisinin "Edebiyat komiseri" Krimonolog Dr. Kemal Şahingözlü, nüktedan bir 'sanal' zâta benziyor. Bildiğim kadarıyla, uzunca bir süredir dergideki köşesinde değini/eleştiri bağlamlı yazılar kaleme alıyor. Doğrusu, kendisinin sıkı bir takipçisi sayılmam. Dolayısıyla, Varlık'ın 1149. Haziran sayısındaki "Arşivde kaybolan köşe yazısı" başlıklı kibar ve yer yer ironik bir üslûpla bezeli yazısından, bir arkadaşımın uyarısı üzerine haberdar oldum. 'Sanal olmayan' kimliğinin İbrahim Yıldırım (Bu isme yabancıyım!) olduğuna dair bilgi (Eh, ne kadar doğruysa artık!) aldığım Sayın Edebiyat Komiseri, mezkur yazısında, benim "İyi bir şair" (Eksik olmasın; teveccühü!) olduğumu ve fakat şiir dışında köşe yazısı yazarken "hırçın" ve yazılarımın birçoğunu da "cenk eder gibi" yazdığım (Umarım, şiir yazar gibi, şiir gibi yazmamı beklemiyor!) iddiasında bulunmuş. Kıymetli Edebiyat Komiseri'ne, bu 'önemli' tespitinde yalnız olmadığını hatırlatırım. Örneğin kimileri, bu durumu, benim bir taşra şehrinde ikâmet etmeme bağlıyorlarmış. Sağolsunlar, bu da bir izah yolu olabilir ama; günün birinde, "Taşra"nın, benim için 'hafifletici sebep' teşkil edebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Ee, akıl yürütmenin, çıkarımda bulunmanın sonu yok! Kaldı ki, bu da bir şey değil: Ne akıl yürütmeler, ne 'ince' kaosal bağlar gördük biz! Her neyse.. Yalnız, ilk olarak, pek kıymetli Edebiyat Komiseri'mize bu köşenin temel bir prensibinden söz etmek gerekecek: Takip edenler bilir; bu köşede nabza göre şerbet verilmez!. Başka ne diyebilirim: İnsanın tüylerini diken diken eden gerekçelere (O kadar çok örnek yaşadım ki; hangi birini sıralayayım?) sığınılarak karşıma çıkan/çıkarılan iddialar karşısında verdiğim tepkiler, benim de etten, kemikten ve sinirden yaratıldığımın bir nişânesidir olsa olsa.. Şunu da diyebilirim: Sanıyorum, komiserimiz, felsefe ve felsefe tarihi bilgisini haizdir ve umuyorum, Sokrates'in felsefeci bir zihnine sahip olanlar için yaptığı "At sineği" benzetmesi, hâfızasındaki yerini koruyordur. Sayın komisere, ayrıca hatırlatmak istediğim bir de etik/estetik/toplumsal bir olgu var; aynı zamanda, çetin bir sorunsal bu: Her yapılanı alkışlamaz, karşınıza her çıkanın sırtını sıvazlamaz, olan-biten her şeyi kabullenmez ve bu arada itiraz sesinizi yükseltirseniz, elbette herkesle dost kalmanız mümkün değildir. Bu bağlamda, edebiyat/şiir dünyasında, 'düşman'larımın olduğunun ve bunların sayıca arttığının farkındaydım ama; doğrusu, yazı yazarken, karşımda bir 'düşman' birikintisine karşı 'savaş' verdiğimi bilmiyordum. Sağolsun, komiserim, içimde oluşan köşe yazısı yazma dürtüsünün anlamını, içeriğini, sebep ve sonuçlarını bana hatırlatmakta gecikmedi.. Evet, gelelim Edebiyat Komiseri'mizin "can sıkıcı gülümseme"lerine neden teşkil eden tavrımın içeriğine: Efendim, meselemiz Yasakmeyve; daha doğrusu, benim bu dergiyle ilgili eleştirel tutumum! Lâfı uzatacak değilim. Ben bu dergiyle ilgili ilk yazımda, bir şiir dergisine "Yasakmeyve" isminin verilmesindeki zihniyetin altında yatan saiklerle bunun anlamını ifade etmiştim. Yoksa, "Yasakmeyve" ile "cinsellik" arasında herhangi bir bağ (Komiserim öyle anlamış ve zahmet buyurmuş; Elmalılı Tefsiri'nden alıntılar yapmış.) kurmamıştım.. Ha, "Şeytanın iğvası"na gelince.. İşte burada bir bağ söz konusu bana göre: İnsanın mahremiyet hissini, ontolojik rûhaniyetini zedeleyen, körelten, kıran her girişim 'Şeytanî'dir, 'Şeytanca'dır; bakın, bunda fikr-i sabitim! Eğer, buna sebep olan "cinsellik"se, o da dahil; eğer, "Divan şiirinde oğlan ve oğlancılık" meseleleriyse bu, elbette o da dahil! Anlamaya yönelik bakış ve yaklaşımlar müstesna, tabii ki.. Anlaşılan, Edebiyat Komiseri'miz, ikinci yazımdaki bağlamını kaçırdığından olacak, durup dururken "İnsan bir şişeyi niye koklasın?" diye soruyor.. Elbette, koklamaz! Ama sorun o değil komiserim; sorun şu: Alkol almadan okuyup yazamayanlar, tabiatıyla, benim eleştirilerime de şaşı bir gözle bakacaklardır; nitekim öyle oluyor.. Benim söylemek istediğim; bu tiplerin, lüzumu hâlinde, kokladıkları gaz yağı şişesinden de rakı şişesi kokusu alacakları hususudur. Madem konu açıldı, haddim olmayarak hatırlatırım komiserim: Siz belki önce tadına bakıyorsunuz ama, insanlar, içindeki sıvının ne olduğunu bilmedikleri bir şişeyi, önce koklarlar! Bilmem, anlatabildim mi? Zira, beni "anlayışla karşılamak", iyi-hoş da; biraz da 'anlasanız', diyorum! Sayın Edebiyat Komiseri, "Yasakmeyve" ile ilgili her iki yazımı tekrar gözden geçirmek için gazetenin internet arşivine girdiğini, fakat bulamadığını, yazıların kaybolduğunu belirtiyor. Üzgünüm ama, bu durum, gazetenin internet sorumlularını ilgilendiriyor ve bu hususta benim yapabileceğim herhangi bir şey yok! Şahsen, böyle bir sorunum olmadığı için de; "Dur bir bakayım; acaba, benim falanca tarihli yazım, internet sitesinin arşivinde saklanıyor mu hâlâ" şeklinde bir kaygu taşımadım bugüne kadar.. Zaten, şu bilgisayar, internet, e-mail dünyasıyla aram hiç iyi değil!. Kutuda 1000'e yakın e-mail birikmiş, bir türlü ulaşamıyorum.. Tıpkı bunun gibi komiserim, Yeni Şafak'ın, reklâm filmlerinde kullandığı fon müziği tercihi, takdir edersiniz ki, bu gazetenin yönetim kademelerinin uhdesindedir. Bendeniz, zavallı bir köşe yazarıyım! "Konu"yu kapatıp kapatmamak da, sizin tercihinizdir elbette!.. Hayır hayır, hiç yanılmıyorsunuz komiserim; dediğiniz gibi, "Yasakmeyve, yalnızca bir şiir dergisi".. Ama yanılıyorsunuz işte; "Yasakmeyve", 'bir şiir dergisi' olarak, materyalist-pozitivist zihniyetin hakim olduğu bir dergi!.. Nüans, burada! Yine mi anlamadınız?! Vallahi, bilemiyorum.. Ne yapsak acaba? Ama olsun! Yeter ki siz, taşıdığınız "Edebiyat Komiseri" (Adı üstünde, "Komiser"!!) sıfatınızla, beni anlayışla, hoş görüyle karşılamaya devam edin! Aldırmayın! Boş verin, gitsin! Dert etmeyin canım.. Takmayın bunları kafanıza.. Sağlığınız... sağlığınız her şeyin fevkînde...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |