|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yukardaki sorudan sonra, lafı hiç dolandırmadan ikinci soruyu da sormak gerekiyor? Bu ülkeyi herkesten çok sevdiklerini söyleyen ve " Anti Kemalistler yurtsever olabilir mi?" şeklinde saçma sapan sorular soran Kemalistler mi? Onların da desteği ile Türkiye'nin içte ve dışta sürekli başını belaya sokan, zarar görmesini sağlayan Kemalist politikacılar ve Kemalist bürokratlar mı? Kim ödeyecek bu parayı ve bunun gibi paraları? Bu soruların cevaplarına girmeden önce bunun ne parası olduğunu kısaca anımsatmakta yarar var. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Girne'deki evini kaybeden Tatiana Loizidu adlı bir Kıbrıslı Rum'un, "evine el konulduğu" gerekçesiyle açtığı davada AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), 1998'de Türkiye'yi toplam 700 bin dolar tazminat ödemeye mahkûm etmişti. Ancak Türkiye bu kararı yaklaşık beş yıldır uygulamıyordu. Yani kararı 'yok' sayıyordu. Bu kararın arkasından, harekat sırasında evlerini ve mülklerini kaybeden diğer Rumlar'ın da tazminat haklarının doğacağını çok iyi biliyordu. Daha da önemlisi, bu kararı tanıması halinde, Türkiye Kıbrıs'a, ada Türkleri'ni Rum mezaliminden kurtarmak amacıyla değil, işgal amacıyla çıktığını kabullenmiş olacaktı. Türkiye kararı 'yok' saymaya devam ededursun, Loizidu'nun 700 bin doları yürüyen fazileriyle birlikte 1 milyon doları bulmuştu. İşte bu sırada Türkiye, yıllardır Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile arasında gerginlik unsuru olan Loizidu Davası kararını uygulayacağını açıkladı. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısına bildirimde bulunarak, kararı herhangi bir şarta bağlı olmaksızın uygulayacağını resmen bildirdi. Böylece Türkiye'nin, bu kararı alarak bir bakıma Kopenhag kriterlerini teoriden pratiğe geçirme konusunda da önemli bir adım atmış olduğu söyleniyor. Ee, hani böyle bir karar yoktu? Hani Türkiye böyle bir kararı eğemenlik haklarının ihlali olarak kabul ediyordu? Üstelik Türkiye'nin, bu karara uyacağını bildirirken herhangi bir şart ileri sürmediği de belirtiliyor. Şimdi bu konudaki yenilgiyi, duvara toslayan bu politikanın yanlışlığını hafifletmek için değişik yorumlar yapılıyor. Türkiye'nin bu kararı almasında AK ile bir uzlaşmaya vardığı söyleniyor. Ankara'nın en büyük korkusu Loizidu Davası'nın sayıları yaklaşık üç bin olan ve tazminat istem tutarı 20 milyar doları bulan diğer Kıbrıs davaları için örnek teşkil etmesiydi. Şimdi AK ile varılan uzlaşma sayesinde bu kararın alındığı 2001 tarihten sonra açılan aynı nitelikteki davaların KKTC'de oluşturulacak özel hukuk organına transfer edileceği söyleniyor. Türkiye'nin de böylece milyarlarca dolar tazminat ödemekten kurtulacağı sanılıyor. Sanılıyor. Her zamanki gibi… Böyle bile olsa önemli değil. Türkiye 'yok' varsaydığı bir gerçeği daha kabul etmiş oluyor. Tıpkı, şimdiye kadar kabullenmeye yanaşmadığı ve 'Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti' adını taktığı 'Rum yönetimi' gerçeğini tanımak zorunda kalışı gibi. Kuzey Irak gerçeğini 'yok' sayıp da şimdi bir gerçeklilik olarak kabul edişi gibi… Bu 'yok' varsaymaların, bu gerçeklerden kaçışların şimdiye kadar memlekete yüklediği faturalar ortada. Buna rağmen Kemalist takım hâlâ kendisini, "yanlışlarımız nerede?" diye sorgulayacağına, gerçekleri işaret ederek Türkiye'nin zarara uğramasını engellemeye çalışan insanları sınava çekmeye çalışıyor.. "Söyleyin bakalım Kemalistler mi, yoksa Anti Kemalistler mi daha çok memleketsever? tekerlemelerine sığınıyor. Yurtseverlik, memleketseverlik nedir ki? Ülkenin sorunlarını Kemalizm ya da herhangi bir politika adına adına 'yok' saymak mı? Yoksa o sorunların üzerine gidilmesini savunmak mı? İşte o 'yok sayılan, ama aslında 'var' olan sorunlardan biri idi Loizidu Davası... Türkiye, Kıbrıs sorununu 'yok' sayıyordu. Adadaki kayıplar ve mülteciler sorununu 'yok' sayıyordu. Adadaki mülkiyet meselelerini 'yok' sayıyordu. Üstelik de bu 'yok sayma' politikasını, Rumlar gibi iç göçten mağdur olmuş Kıbrıslı Türkler'in zarar görmesi bahasına sürdürüyordu. Avrupa Konseyi üyesi olduğu halde, Avrupa Parlamentosu'nda temsil edildiği halde, AB'ye tam üye olmayı istediği halde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargısını kabul ettiği halde Loizidu davasını 'yok' sayarak meseleden zaman içinde kurtulacağını düşünüyordu. Bunların hepsi ham hayallerdi ve sonunda Türkiye bu politikalar nedeniyle gerçeğin duvarına toslayıverdi. Hem de ağır faturalar ödeyerek... Nasılsa bu faturaları, "Anti Kemalistler yurtsever olabilir mi?" sorularını soran 'yurtseverler'ödemeyecek olduktan sonra... Sıra ister istemez diğer 'yok' sayılan diğer gerçeklere gelmeyecek mı? Sözde Ermeni meselesi', 'Sözde işkence iddiaları' Siz ne kadar üstünü örtmeye çalışsanız da gerçekler de sorunlar da ortada duruyor. Ve artık kimse bu saçma faturaları ödemek istemiyor. Artık bu faturalara kimler neden oluyorsa, onlar bu sorumluluğu üstlenmek zorunda. O nedenle bırakın bu 'memleketseverlik' edebiyatını...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |