AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Fecr Yayınları: Bir Kur'ân Kitaplığı'na doğru...

İslâm medeniyetinin inşasında kilit rol oynamış Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama bu toplumun "aydın"larının İslâm'la, İslâm'ın temel kaynağı Kur'ân'la ilişkileri ürkütücü bir görünüm arzediyor. İnsanlık tarihinde büyük dönüşümlere, oluşumlara kaynaklık etmiş, tarihin akışını değiştirmiş kutlu bir kitap bu ve bizim sözümona "aydın"larımızın, entel-dantel güruhunun böylesine sarsıcı ve muhkem bir kitapla ilişkileri sıfır! Nereden nereye...?

Burada daha incelikli, daha sakin bir üslup kullanmayı çok isterdim. Ancak ortada böylesi bir yaklaşımı, tavrı, inceliği hakeden, yüzümüzü ağartan bir aydın türü yok, ne yazık ki. Zihinsel melekeleri tarumar olmuş, pergelini şaşırmış, özgüvenini yitirmiş, kendisi bir şeyler üretmek yerine sadece başka yerlerde başkalarının ürettiklerini burada tepe tepe tüketmeyi marifet sanan, asalak bir tip var karşımızda. Sıradan bir Batılıyla bile karşılaştığında -ki tecrübeyle sâbittir bu- bacakları tir tir titreyen acınası bir mahlukat...

Dahası, İslâmî câmianın aydınlarının Kur'ân'la ilişkileri de gerçekten düşündürücü: Burada da Kur'ân okumayan, Kur'ân'ı anlamaya, kavramaya çalışmayan, bir şeyler söyleme çabası içinde olduğu zaman Kur'ân'dan beslenmeyen, söylediklerini Kur'ân'ın kavramsal çerçevesi içine yerleştirme kaygısı gütmeyen çok tuhaf bir entel-dantel takımı var karşımızda. Öyle ki, son 10-15 yıldan bu yana kültür, sanat ve düşünce ile uğraşan bu türden bazı tiplerin İslâm'ı, Kur'ân'ı, İslâmî kaynakları, kavramları hafife almaya başladığını gözlemliyorum: Oysa bu rezalet bir şeydir. Önce İslâm'dan, "İslâmcılık"tan sözediyor bu tipler, hatta çeşitli medyalarda (gazeteler, dergiler ve televizyonlarda) "İslâmcılık" yaparak ünleniyor, isim yapıyor; sonra da, "işleri" bittikten sonra İslâm'a, "İslâmcılık"a tepeden bakmayı, dudak bükmeyi, önceden kendilerini, kimliklerini özdeşleştirdikleri "yer"i hafife almayı bir marifet sanıyor ve esen ayartıcı, baştan çıkarıcı konjonktürel rüzgarların önünde oraya buraya acınası bir şekilde savrulup duruyor bu hilkat garibeleri.

Oysa bu ülke müslüman bir ülkeyse ve müslümanlık bu toplumun yegâne varlık nedeni, yegâne ortak kimlik, kişilik, ahlâk, asâlet ve şahsiyet kaynağı ise, o zaman, İslâm'la zihnî düzlemde ilişkileri negatif olan aydınlar bile, bu ülkede dikkate alınabilecek, karşılığı oluşabilecek, topluma katkısı olabilecek bir şeyler söyleyebilmek için İslâm'ı çok iyi bilmek, İslâm'ın dünden bugüne ortaya koyduğu derinlikli, zengin ve gönendirici düşünsel, kültürel, sanatsal, siyasal ve toplumsal tecrübeyi ve birikimi çok iyi kavramak zorundadırlar. Tıpkı ateist olmasına rağmen "eğer Avrupa Birliği gibi büyük ve tarihî bir proje hayata geçirilecekse, bu ancak Judeo-Hıristiyan Avrupa geleneği esas alındığı zaman başarılabilir" diyebilen çağımızın en büyük düşünürlerinden Zizek gibi...

Ateist bir düşünür olmasına rağmen Avrupa'nın geleceğini Judeo-Hıristiyan tecrübede gören Zizek gibi, kendi zengin ve derinlikli tarihsel tecrübemizi, medeniyet birikimimizi, bu tecrübenin ve birikimin tetikleyicisi ve yegâne kaynağı Kur'ân'ı çok iyi anlayamadığımız, kavrayamadığımız, Kur'ân'ın sadece müslüman toplumların değil, tüm dünyanın sorunlarına ne tür çıkış yolları ve çözüm önerileri sunabileceği meselesi üzerinde zihinsel olarak kafa patlatmadığımız, bunu mesele edinmediğimiz sürece, toplum olarak varlığımızı koruyamayacağımızı da, aydınlar olarak ise dünyaya aslâ yeni, özgün ve yaratıcı şeyler söyleyemeyeceğimizi ve armağan edemeyeceğimizi de bilelim ve görelim artık!

Ülkemizdeki pergelini şaşırmış, sarsıcı bir özgüven duygusu sorunu yaşayan sözümona aydınlarımızın şu anki durumları ne kadar ürkütücü olursa olsun, tıpkı Sezai Karakoç gibi "dem bu demdir, ân bu ândır" deyip, pergel metaforundan hareketle bir ayağımızı sağlam ve muhkem bir şekilde İslâm'a basıp, diğer ayağımızla da tüm dünyalara, kültürlere, medeniyetlere ve ufuklara uzanarak, hakîkatin, dışlayıcı değil, kuşatıcı ve kucaklayıcı; nesneleştirici değil, özneleştirici; asalaklaştırıcı değil, herkesi asâlet ve şahsiyet sahibi kılıcı soluğunu tüm insanlığa bütün derinlikleriyle ve incelikleriyle, bütün sadeliğiyle ve sahiciliğiyle ulaştırmanın yollarını araştırmak, bu yolları, yürünebilecek muhkem konaklarla donatmak zorundayız.

O yüzden Kur'ân'la, İslâmî düşünce geleneğiyle bozulan, sakatlanan, koparılan irtibatımızı yeniden ve daha muhkem şekillerde kurmaya ve yanısıra da çağla, çağın sorunlarıyla yüzleşmemize ve hesaplaşabilmemize imkân tanıyabilecek kadar çağın ruhunu kavramaya özen göstermeli, uzun ve zorlu yolculuklara çıkmaya hüküm giymeliyiz.

Her şeye rağmen, Türkiye'de doğrudan Kur'ân'la irtibat kurmamızı sağlamaya çalışan, bunun entelektüel ve akademik yollarını araştırmaya, yapıtaşlarını döşemeye gayret gösteren pek çok öncü kişi ve kurum var. İşte bu öncü kurumlardan biri, Fecr Yayınları'dır. Fecr'in benzerlerinden ayrılan en önemli özelliği ve farkı, Kur'ân kitaplığı oluşturmak için, tüm zorluklara, engellere, yetersiz imkânlara rağmen yoğun bir çaba göstermesidir. Osman Kayaer, Ömer Faruk Köse ve Tuncer Namlı'nın gayretleriyle Fecr'in Kur'ân'ı "okuma", anlama, anlamlandırma konusunda gösterdiği performans sonucunda Kur'ân kitaplığı, yaklaşık 80 kitaba ulaştı.

Burada mutlaka okunması gerektiğini düşündüğüm önemli kitaplardan bazılarının yazarlarını ve başlıklarını veriyorum: Bence Fecr'in Kur'ân kitaplığının en önemli metni, Mevlüt Uyanık'ın hazırladığı Nasr ve Fazlurrahman gibi düşünürlerin makalelerinin de yer aldığı, "Kur'ân'ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu" başlıklı özgün çalışma. Subhi Salih'in "İslâm Kurumları", Şakir Gözütok'un "İlk Dönem İslâm Eğitim Tarihi", Ali Akpınar'ın "Kur'ân Coğrafyası", Ahmet Yaman'ın "İslâm Hukukunda Uluslararası İlişkiler", Cerrahoğlu Hoca'nın iki ciltlik "Tefsir Tarihi", Şeriati'nin iki ciltlik "Medeniyet Tarihi", İslâm felsefesi konusunda kendisinden birinci sınıf metinler beklediğimiz Mehmet Bayraktar Hoca'nın "İslâm Felsefesine Giriş"'i Fecr'in en özgün kitapları. Ayrıca Fecr, tefsir profesörü Zeki Duman'ın tefsir çalışmasını yayıma hazırlıyor; bu haberi de buradan vermiş olayım.

Aydınlarımızın Kur'ân'ın ışığından feyz alacakları günlerin hiç de uzak olmadığını düşünüyor; Fecr'in Kur'ân kitaplığının, sosyal ve kültürel teorinin imkânlarını da kullanacak şekilde derinleşmesini, genişlemesini ve bu arada kitapların daha özenli basılmasını diliyor, Fecr Yayınları'nın telefonunu veriyorum: 0312-310 08 60.


23 Haziran 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED