AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Hadi Hacıoğlu! 'Ne ilgisi var' deyin de bitsin bu iş artık!

Haftabaşında Radikal gazetesinde, Neşe Düzel'in okurlarını her zamanki gibi aydınlatan bir röportajını daha okuduk. "Pazartesi Konuşmaları"nın bu haftaki konuğu, CHP İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu'ydu. Mutlaka tanıyorsunuzdur, Hacıoğlu, CHP içinde "yenilikçi kadro" denince akla ilk gelen kişilerden birisi. Hacıoğlu, önceden İstanbul Sanayi Odası'nın başkanlığında bulundu. Aynı zamanda Yeni Demokrasi Hareketi'nin (YDH) önde gelen kurucularından birisiydi. Yani kısaca, "iş dünyası" içinde yer alıp da ekonomi ve siyasete sosyal demokrat perspektiften bakan "yenilikçi" bir şahsiyet...

Düzel, her zamanki gibi muhatabına yine öyle güzel sorular yöneltiyor ki, bu sorulardan ne "kaçmak" mümkün ne de (ne yazık ki!) onları layıkıyla cevaplayabilmek! Zaten "röportaj" adını verdiğimiz türü de (hakikisini tabii!) bu yüzden sevmiyor muyuz? Önceden hazırlanmış sorular yok, önceden hazırlanmış cevaplar yok... Hadi bakalım, birlikte düşünüyor ve meseleleri adım adım gözden geçiriyoruz....

Hacıoğlu'nun CHP'ye yönelik açıklamaları içinde okurlara "Bravo!" dedirten örnekler tabii ki eksik değil. Mesela şu açıklamalarda dile gelen ve meselenin özüne gerçekten nüfuz eden şu tespitlere bakın: "Parti örgütü CHP'yi taşıyacak yapıda değil. Toplumla ilişkisi zayıf" / "YÖK mutlaka değişmeli. Bu yapıyla ve kaliteyle Türkiye geri kalıyor." / "Orduyla AKP arasındaki gerginlikte, Meclis'teki meşru partiyi destekleriz." / "Bir siyasi partinin 'türban'ı çözmeyi kendine görev bilmesinin zamanı geldi, hatta geçti. Halk çözüm istiyor. Bunu görmeyen siyasetçi yanlış yapar."

Görüyorsunuz, gerçekten de, (bu ülkede hiç alışık olmadığımız için şaşırıyoruz ama!) meseleleri hem "sosyal" hem de "demokrat" açıdan değerlendiren güzel açıklamalar bunlar...

Ancak, röportaj böyle güzel güzel devam ederken laf dönüp dolaşıp meselenin "bam teli"ne gelince, ne yazık ki Hacıoğlu da, tıpkı parti içinde kendisiyle aynı saflarda yer alan Kemal Derviş gibi, başlıyor lafı "dolandırmaya"! Karşısındaki gazeteci de Neşe Düzel'in ta kendisi olduğu için, işler giderek kısa sürede başlıyor sarpa sarmaya...

İsterseniz burada durup, yanlış anlaşılmaya fırsat vermemek için çok kısa bir açıklama yapayım: Sanmayın ki, Hacıoğlu'nun bu "ikinci kuşak" açıklamalarıyla tanışmaktan gizli gizli bir memnunuyet duyuyorum... Hiç de değil; tam tersine, tanıdığım kadarıyla kişiliğine sempati beslediğim Hacıoğlu'nun sorular karşısındaki bu "kıvranışı" beni hiç memnun etmediği gibi, açıkçası üzüyor da... Hatta bu durumun beni "isyan" ettirdiğini bile söyleyebilirim: Niçin, dün Derviş bugün Hacıoğlu, başladıkları bir eleştiriyi (yani Türkiye'deki "sosyal demokrasi" eleştirisini) sonuda kadar götürmeyip, yarı yolda, yani sıra "Atatürkçülük ve sosyal demokrasi" meselesine gelince bir çırpıda terkediyorlar?! Akılsa akıl, eğitimse eğitim, öğretimse öğretim, tecrübeyse tecrübe... Ne eksikleri var ki, işin başında pekçok insanı bayağı umutlandıran bu eleştiriler az biraz yol aldıktan sonra başlıyor geri sarmaya?!

Düzel'in karşısındakine büyük fırsatlar tanıyan şu güzel sorusuna bakın: "Derviş, Atatürkçülük'le sosyal demokrasiyi birleştiren bir yöntem bulmayı öneriyor. Sizce böyle bir yöntem var mı?"

Görüyorsunuz, konuşmak isteyen, "yenilikçi" olmak isteye birisi için ne kadar güzel, adeta "piyango" gibi bir soru değil mi? Soruyu duyar duymaz "Şaka mı ediyorsunuz, böyle bir yöntem olur mu?" desin ve çıksın işin içinden hem de "zafer"le!

Ama nerde.... Hacıoğlu, bu güzelim soruyu bakın nasıl cevaplıyor:

"Atatürk'ün inkılaplarıyla ve Batı'ya bakış açısıyla sosyal demokrasiyi kaynaştırmak çok kolay...."

Belli ki Düzel de çok iyiniyetli, daha doğrusu mesele iyice aydınlansın istiyor. Ve soruyor:

"Atatürkçülüğün siyasette karşılığı ne? Atatürkçülük derken nasıl bir siyasi projeden söz etmiş oluyorsunuz?"

Hacıoğlu'nun cevabı: "Atatürk çağdaş bir Türkiye'den, Batı'ya doğru yenlenmekten söz ediyor. Avrupa Birliği üyesi olmak, Atatürkçülük'le bir tezat oluşturmuyor."

Düzel ısrarlı: "Atatürkçülük ile sosyal demokrasiyi bir araya getirmeye çalışmak zorunda mısınız? Niye sadece Atatürkçü ya da sosyal demokrat olmuyorsunuz?"

Hadi artık, daha ne bekliyorsunuz (Hacıoğlu'na sesleniyorum!), "Tabii ki zorunda değiliz!" deyin de bu iş bitsin artık!

Ne gezer.... Hacıoğlu'nun cevabı: "Bu partiyi Atatürk kurmuş. Ben onu reddediyorum anlamında bir şey söylemek gibi bir mecburiyetimiz mi var?"

Anlaşıldı, Hacıoğlu, bu konuyu hiç sevmedi ve hatta bu ısrarlı sorulara sinirlenmeye bile başladı!

Neşe Düzel'den (belli ki artık o da ümitsiz) son bir hamle: "Yeryüzünde sizden başka Atatürkçü sosyal demokrat parti yok. Batılı sosyal demokrat partilerin Atatürkçü olmadıkları için eksik olduklarını mı düşünüyorsunuz?"

Cevap: "Hayır. Sosyal demokratlık ve Atatürkçülük iki ayrı kimlik değil. Çünkü Atatürkçülük bir siyasi hareket değil. Atatürkçülük cağdaşlaşma hareketidir. Kemalizm ise bir siyasi harekettir."

Eh, Hacıoğlu'nun ağzından hiç değilse bu kadarını alabildik... Sizi bilmem ama ben bir ara bayağı korktum; Hacıoğlu son soruyu cevaplarken söze "Evet" diye başlayacak diye doğrusu çok korktum!

Sonuç olarak, bana göre CHP'nin "yenilenmesi" için Hacıoğlu'nun fikirleri de yeterli olmayacak... Bakalım sırada kim ya da kimler var?


5 Kasım 2003
Çarşamba
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED