|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cumhuriyet'in 80. Yılını kutladığımız şu günlerde, Cumhurbaşkanı Sezer'in önderliğinde Cumhuriyet'i daha nasıl "baskıcı" bir rejim haline getirebiliriz ya da toplumla Cumhuriyet'in buluşmasını daha ne kadar engelleyebiliriz diye uğraşıyoruz. Herhalde, kendi toplumunu kendi kurduğu Cumhuriyet'ten soğutmak için böylesine "ayrımcı" uygulamaların yapıldığı tek ülke Türkiye olsa gerek. Şu ülkenin talihsizliğine bakın ki, siyasal iktidar demokratik reformlar için önemli adımlar atıyor, ülkenin tepesindeki Cumhurbaşkanı 1940 model bir CHP zihniyetiyle Türkiye'nin ve Cumhuriyet'in umutlarını kırıyor. Oysa Türkiye'nin, çoktan tarihin çöplüğüne atılmış olan "otoriter" bir zihniyetle oyalanmak için ne zamanı ne de enerjisi var. Üstelik bütün bu "gazozuna tartışmaları", tam da Türkiye'nin AB rotası için kilometre taşı niteliği taşıyan Avrupa Birliği'nin "İlerleme Raporu"nun yayınlanacağı çok hayati bir dönemde yapıyoruz. Oysa, bir ülkenin Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet resepsiyonlarında "başörtülü sayımı" yapacağına, çıkarılan "uyum yasaları"nın uygulanmasında öncü bir rol üslense daha "şık" olmaz mıydı? Bilindiği gibi, Avrupa Birliği'nin "İlerleme Raporu" bugün resmen açıklanacak. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla raporda, çıkarılan "uyum yasaları" övülüyor, ancak uygulamanın ağır yürüdüğüne dikkat çekiliyor. Mesela İlerleme Raporu'nda "MGK düzenlemesi"ne rağmen, Türkiye'deki fiili uygulamalarda askeri ağırlığın hala önplanda olduğu vurgulanıyor. Doğrusu çok da haksız değiller. Kabul edelim ki, Türkiye henüz çıkarılacak bir yasa konusunda bile "acaba askerler ne der" zihniyetini aşabilmiş değil. Mesela, ülke savunmasıyla uzaktan yakından bir ilgisi olmamasına rağmen, YÖK Yasası için askerlerin referansı hala önem taşıyor. Mahkemelerdeki özellikle işkence davalarının bir türlü sonuçlandırılamaması, ifade özgürlüğünün yetersizliği, dini azınlıkların sorunlarının giderilmemesi, Kürtçe yayın hakkının yürürlüğe girmemesi, İlerleme Raporunda dikkat çekilen konuların başında geliyor. Her şey o kadar açık ki, Türkiye'de "uyum yasaları"nı hayata geçirmemek için direnen "derin" bir bürokratik zihniyet var. Siyasal iktidar ve bürokrasinin bir kesimi "uyum" için çırpınırken, köhnemiş bürokratik zihniyet, AB sürecini engellemek için uğraşıyor. Maalesef, siyasal iktidar, şu ana kadar bu "oligarşik" direnişi aşmak için henüz bir beceri gösterebilmiş değil. Belirtmek gerekiyor ki, AK Parti iktidarının, kökleri "tek parti" dönemine kadar uzanan bu "örümcekli" bürokrasiyi aşmadan gerçek anlamda iktidar olması mümkün gözükmüyor. AB'ye uyum çerçevesinde çıkarılan reform yasalarının uygulama aşamasına geçildiğinde "bürokratik oligarşi"nin direnişini artıracağı, hatta gerekirse Cumhuriyet değerlerini bir kalkan gibi kullanarak düşünsel provokasyonlar üretebileceği anlaşılıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |