|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Malezya'yı yaklaşık çeyrek yüzyıl yöneten Mahatir Muhammed geçen hafta başbakanlık görevini Abdullah Badawi'ye devretti. Mahatir'i ilk defa Londra'da dinlemiştim. Malezya'nın gerçekleştirmek istediği silikon vadisi projesini batılı iş ve akademik çevrelerine tanıtmak amacıyla King's College'de düzenlenen toplantıda konuşuyordu. Salonda toplanan seçkin kalabalığa adeta ders verir gibi kendinden emin uslübu dikkat çekiciydi. Hatta Alman bir iş adamı ayağa kalkıp "Londra gibi bir yerde batılı iş adamlarına iyi bir ekonomi dersi verdiniz" demekten kendini tutamadığını iyi hatırlıyorum. Belli bir ekonomik başarıyı yakalamış Asyalı bir devlet adamının bir zamanlar kolonisi altında oldukları Avrupalılara ekonomi ve teknoloji dersi vermesi, az rastlanır bir öz güvenin yansımasıydı. Mahatir'in bir başka ders verir tarzda konuşmasını İstanbul'da dinlemiştim. 28 Şubat'ı takip eden aylarda Refah-Yol hükümetinin son günlerinde toplanan D8 zirvesinde Mahatir'in verdiği mesajlar hayli ilginçti. Mahatir, 8 ülkenin devlet başkanları karşısında yaptığı konuşmasında adeta demokrasi dersi verircesine halkın tercihlerinin esas olduğuna vurgu yaptı. Konuşmanın bütünü adeta o dönemde Türkiye'de yaşanan post-modern darbe sürecinin mimarlarına gönderme yapar gibiydi. İslam dünyasındaki siyasal temsil sorununa dikkat çekerek, demokrasi konusunda İslam dünyasının kendi değerleriyle barışık bir model geliştirmesi gerektiğini savunuyordu. İsim vermeden Türkiye'de yaşanan krize gönderme yaparak temsil ve meşruiyet sorunun müdahalelerle aşılamayacağının altını çiziyordu. Mahatir, uzun yıllar ülkesinin tek hakimi olarak ekonomik ve teknolojik düzey olarak sıçrama yapmasını sağlamış, yükselen Asya Kaplanları arasına girmeyi başarmıştı. Üstelik Müslüman, Çinli ve Hindu gibi etnik ve dini bütünlüğün olmadığı bir ülkede. Batıya, özellikle Amerika'ya karşı değişik platformlarda yaptığı çıkışlarla her zaman dikkati üzerine çekti. Amerika karşısında Güneydoğu Asya ülkelerinin daha kişilikli tavır almalarını hatırlatan söylemi her ortamda tekrarladı. Amerika ve Batılı ülkelere karşı bağımsız politikalar izlenmesi gerektiğinin fikrinin içi boş bir retorikten ibaret olmadığı bizzat Asya krizinden sonra izlediği mali ve ekonomik politikalarla gösterdi. IMF politikalarına teslim olmak yerine kendi imkanlarıyla krizi aşmasını bildi ve bu yönüyle alternatifin mümkün olabileceğini tüm dünyaya gösterdi.
Mahatir ve İslamcılar
Mahatir'in iktidarı döneminde en tartışmalı uygulaması yardımcısı Enver İbrahim'i devre dışı bırakmasında ortaya çıktı. İslamcı bir gelenekten gelen (İslamcı gençlik örgütü ABİM'in başkanlığını yapmıştı) Enver İbrahim, Mahatir sonrası Malezya'nın tartışmasız lideri olarak gösteriliyordu. Mahatir'in, İslamcı bir gelenekten gelmemesine ragmen böyle bir ismi kendine halef seçmesi ülkesinde kendisine olan desteği artıran unsurlar arasındaydı. Enver İbrahim ise, genç ve dinamik yapısı ve temsil ettiği kimlikle Malezya'da yükselen yeni siyasetçi tipinin en başarılı örneğini temsil ediyordu. Türkiye'de 28 Şubat sürecinin yaşandığı dönemde bir tür "demokrasi dersi" veren Mahatir bundan kısa bir süre sonra kendi ülkesinde büyük tepkilere yol açan bir uygulama ile Enver İbrahim'i azledecek ve tutuklanmasını sağlayacak operasyonu gerçekleştirecektir. Tüm dünyadan tepki yağarken ne olmuştu da Mahatir, yıllardır birlikte çalıştığı yardımcısını bin gecede harcamıştı? Mahatir'e iki farklı kesimden tepki geldi; ilki, komplo olduğu açık olan bir operasyonla Enver İbrahim gibi bir yeteneğin harcanmış olmasına İslam dünyasından tepkiler yagdı. İkinci olarak da Batı dünyasından, Malezya'da işlenen insan hakları ihlaline karşı İbrahim'i destekleyen mesajlar geliyordu. Görünüşte her iki tepki insani temelli görünse de siyasi nedenleri tümüyle farklıydı. Mahatir'in Enver İbrahim'e yönelik tutumunu karşı çıkan ve bu nedenle bir müddet baskıya maruz kalan Malezya'nın önde gelen entelektüel figürlerinden biri Chandra Muzaffar olayın perde arkasını net biçimde ortaya koyuyor. "Mahatirin Enver İbrahim'e karşı uyguladığı yöntem yanlış fakat azletmesinde haklıydı." Amerika ve IMF çevreleri gizlice Enver İbrahim'le anlaşmış, IMf politikalarının uygulanması karşılığında iktidar önerilmişti. Mahatir ise IMF'ye teslim olmadan krizden çıkma stratejisini uygulamak istiyor, ancak İbrahim buna direniyordu. Yıllardır ülkenin tek hakimi Mahatir'in ülkesinin en kritik döneminde en güvendiği yardımcısının destek olmak bir yana direnişiyle karşılaşmasını sineye çekmesi mümkün değildi. Mahatir'in, istifa edip engel olmaması çağrısına da direnen Enver İbrahim'in siyasi hayatını bitiren komplolar uygulamaya kondu. Türkiye'de benzeri siyaset geleneğinden gelen kuşaklar açısından ders alınması gereken bir trajik bir durum söz konusu. Bir yanda temsil ettiği gelenek ve siyasi ideoloji gereği yerli duruşu temsil etmesi gerekenlerin uluslar arası finans daha doğrusu dünya sitemin efendileriyle anlaşmaya razı olmaları bunun karşılığında iktidar rüşvetini kabul etmeleri siyasi ve ahlaki olarak önemli bir kırılmadır. Diğer tarafta ideolojik olarak daha "large" görüntü sergileyen eski kuşak liderliğin dünya sistemi karşısında kafa tutma cesaretini göstermesi; bu siyaseti uğruna da ahlak dışı bir komploya başvurması… Siyasetin doğası bunu gerektirir itirazlarını duyar gibiyim! Mahatir ve Enver İbrahim olayında iki hususu Türkiye'de yaşayanlar olarak dikkatlerden kaçırmamamız gerekir: 28 Şubat ve Malezya'nın içinde bulunduğu Asya krizi birbirine yakın zamanlarda cereyan etti. Sonuç'ta Türkiye'de belli bir siyasi kadro devre dışı bırakılırken, ülkenin milyarlarca doları havaya uçuruldu. Malezya'da IMF destekli siyasetin aktörleri (yöntemi tasvip edilemez de olsa) devre dışı kaldı ama IMF olmadan da ekonomiyi rayına oturmanın mümkün olduğu gösterildi.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |