AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İşte geldi Kıbrıs

Avrupa, AKP'nin hamleleri ile, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ni yerine getireceğini anlamış durumda. Şu anda rezerv konulan "uygulama" konusunun da, '2004 Aralık'ına kadar hallolacağını öngörüyor olabilir.

Ama Türkiye'yi bünyesine alma konusunda tam karara varmış gözükmüyor. Stratejik çerçevede Türkiye'yi almayı planlamış olsa bile, en azından kendisini şu anda Türkiye gibi bir büyük yapı ile bütünleşmeye hazır görmüyor. Ya da en azından Avrupa'nın Hristiyan Demokrat eğilimli bir kısmının bu konuda direnci var.

İşte Kıbrıs burada farklı bir anlam kazanıyor.

Avrupa Komisyonu, Kopenhag Kriterleri'ni temel alarak hazırlanması gereken İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi ile, bu kriterler içinde yer almayan bir unsur ekliyor: Kıbrıs... "Kıbrıs sorununa çözüm bulunmaması Türkiye'nin AB beklentileri açısından ciddi bir engel oluşturabilir."

Bu, uzunca bir süredir seslendirilen hususun rapora "tehdit" dozunda yansımış hali.

AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Gunter Verheugen, hemen her ortamda "Kıbrıs işini çözün, buna yarın nihai görüşme anında, 'Kopenhag Kriterleri'ni çözdük, Kıbrıs'ı önümüze çıkaramazlar' şeklinde bakmayın" deyip duruyor, hatta açık açık "Rumlar AB'ye girdikten sonra Kuzey Kıbrıs'taki Türk askerlerinin bir AB toprağını işgal etmiş duruma düşeceğini"ni ilan ediyordu.

Evet, AB bir şey yaptı. Rum kesimini "tüm Kıbrıs'ı temsilen" AB'ye tam üye olarak almaya karar verdi. Sorunun çözülmemişliğini biliyordu. Sorunun bir yandan görüşmeler sürdürdüğü Türkiye ile alakasını biliyordu. Başka ülkelerle sorunlarını çözmemiş bir ülkeyi üye olarak kabul etmeme gibi bir ilkesi vardı. Ama bütün bunlara rağmen Rumlar'ı tam üye olarak aldı. Bunun tek anlamı olabilirdi: Kıbrıs ihtilafında Rumlar'ın tarafını tutmak ve Türkiye'nin üyelik çabasını Kıbrıs'ta Rum yanlısı çözüm için istismar etmek...

Şu anda Türkiye, Kıbrıs meselesi çözülmüş olsa bile Avrupa'nın kendisini AB'ye alacağından emin değil. Türkiye'yi bünyesine almama ihtimali bulunan bir Avrupa'nın Kıbrıs'ta neyi öngördüğünden emin değil. Ve Kıbrıs, böyle bir ortamda, Brüksel tarafından Türkiye - AB ile ilişkilerin kilit meselesi haline getiriliyor.

Burada Ankara'nın AB'ye yönelik ciddi bir iyi niyet sorgulaması hakkı doğuyor. Onun için Dışişleri Bakanı Gül'ün "vefa nerede?" sorusunu sorması, ya da Başbakan Erdoğan'ın "İpe un sermeyin" çıkışında bulunması son derece makul.

AB ile ilişkilerde Kıbrıs sancısı ortaya çıktığında, birileri hemen, AB'nin "kötü niyet"i ile AKP hükümetinin Kopenhag Kriterleri'ni hayata geçirme noktasında gösterdiği çabayı da buluşturmaya yöneliyor. Oysa hükümet "hukuk devleti, insan hakları ve demokratikleşme konusunda yapılanlar Kopenhag Kriterleri'nden bağımsız olarak da Türkiye'nin çağdaşlık mücadelesinin gereğidir" şeklinde bir yaklaşım sergiliyor ki, bunun görmezden gelinmesi iyi niyetle bağdaşmaz, ya da Türkiye'deki bozuk düzenin devamından yana olmak anlamına gelir.

Özetle söylenecek olan şudur: Kıbrıs AB'nin iyi niyet ya da kötü niyet sınavı haline gelmiştir.

BİLMEK ISTIYORUM : ÜVEY EVLAT MIYIM BEN

Dün Radikal'de İsmet Berkan'ın sütununda bir İmam Hatipli genç kızın mektubu vardı; duygulanarak okudum. Ben de şu sıralar böyle sayısız mektup alıyorum. Ayrıca gittiğim her yerde "katsayı" sorusu geliyor. Halk nazarında bu konunun hükümet için "güven ve iktidar katsayısı"na dönüştüğünü söylemek mümkün. AKP çevreleri ve tabii Bakan, bu işin bu sene çözüleceğini altını çize çize söylüyorlar. Beklenen o. Yoksa... Kesin olan şu ki ciddi itibar ve iktidar kaybı olacak. İşte size Mustafa Esen imzalı bir mektup: Dilerseniz bunlardan binlercesi size de gelebilir, çünkü yüzbinlerce meslek liseli genç şimdi bu duygular içinde. Ben bu tür mektuplarda bir kalb sorgulaması algılıyorum. Kalbi olanlar açısından tabii. Dostlara serzenişlerin çok tırmandığı birkaç cümleyi çıkararak yayınlıyorum mektubu:

"Siz en son ne zaman liseyi henüz bitirmiş bir genç oldunuz? En son ne zaman ÖSS'de başarılı oldunuz ve üniversiteye giremediniz? Dersane arkadaşlarınızla aynı puanı aldığınız halde kara kara düşünmek nedir bilir misiniz? Aynı masaya oturup onların gözde üniversiteler tercih edişini seyretmek nasıl bir ruh hali gerektirir düşündünüz mü hiç? O forma hiçbir sey yazamamanın iç burkuntusu nedir bilir misiniz? İlahiyat'a gitmeniz istendiğinde "seneyi bekleyelim belki hükümet….." ile başlayan cümleler kurdunuz mu hiç? Ve babanız "bak bu son şansın ha…." dedi mi hiç?

Beklentileriniz, umutlarınız, hayalleriniz boşa çıktı mı mesala? Güvendiğiniz dağlara kar yağdı mı hiç? .......

Haklarımızı alabilmek için daha kaç sene bekleyeceğiz? Kaç genç daha, beyin travmaları geçirecek? Kemal Gürüz'ün hakaretlerini daha kaç kere duymazlıktan gelip sineye çekeceğiz? Anlamsız politikalarla gençliğimizin harap edildigini kaç kere daha görmezlikten geleceğiz?

Hayır; "Bu sene de bekleyiverin canım" demesin kimse. Artik anlayın bizi! Biz yok edilmeye çalışılan bir nesil olarak varız. En azından uygulanan politikalar bizi böyle düşünmeye itti. Evet artık sabrımız kalmadı ve biz de bilmek istiyoruz sevildiğimizi, üvey evlat olmadığımızı.

Bu yasa gecikmiş bir yasadır ve bir an önce çıkmalıdır. En azından kararnameyle bir şekilde bu haksızlığa hemen, şimdi son verilmelidir."


6 Kasım 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED