|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Avrupa Birliği'ne tam üye adayı olan ülkelere ilişkin ilerleme raporları yayınlandı. Türkiye'ye ilişkin raporda, Kıbrıs sorununun çözümünün üyelik görüşmelerine başlayabilmek için nerdeyse bir şart olarak belirtildiği anlaşılıyor. Bu durum, bazı yöneticileri ve politikacıları şaşırtmışa benziyor. Ben hiç şaşırmadım. Kıbrıs'ın işin içinde olduğu Helsinki'den beri belliydi. Bu gerçeği, "Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri, Türkiye'nin özel şartları gözetilerek kurulmalı" diyen, ama aslında AB üyeliğine karşı olan askerlerin önemli bir bölümü ile onlar gibi düşünen sivil bürokratlar da başından beri iyi biliyorlardı. Kıbrıs meselesi işin püf noktasıydı. AB, topraklarının bir bölümü son tahlilde işgal altında sayılan bir ülkeyi tam üye yapmak yerine, sorunlarını çözmüş bir ülkeyi içine almayı tercih edecekti. O nedenle Türkiye'de derin devlet ya da ülkeyi yöneten odaklar hep Kıbrıs üzerine oynadı. Kıbrıs'ta çözüme karşı çıktı. Ağzını açan bürokrat ya da general, hep Kıbrıs'ın milli mesele olduğunu ve asla taviz verilemiyeceğini dile getirdi. Hükümet bu güç odakları karşısında sadece alçak sesle Kofi Annan planının da müzakere edilebileceğini dillendirdi o kadar. Bu konuda adım atmaya cesaret edemediği gibi, düşündüklerini bile açıkça söyleyemedi. Denktaş'ın planı reddetmesine ses çıkartamadı. Bir anlamda maaşını ödedikleri bir memur olan Denktaş'ın, Ankara'ya geldiği zaman ilk önce genelkurmay başkanını ziyaret etmesine seyirci kaldı. Denktaş askerleri ve dışişlerini de arkasına alarak çözüm ve AB üyeliği karşıtı faaliyetlerini sürdürüyor. Meclis, Anayasa ve yasaları değiştiriyor ama, bürokrasi bunları uygulamaya sokmamak konusunda direniyor. Askerler, Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısının ve olağanüstü yetkilerinin değiştirilmesine razı olmuş görünüp bunu asla istemiyor. Öte yandan, son zamanlarda askerlerin, memleketin hemen askeri olmayan her meselesine ilişkin açıklamalarının sayısı arttı. Ağzını açan general farklılıklara, farklı düşüncelere, farklı inançlara ve farklı etnik kimliklere yönelik ağır suçlamalarda bulundu. Rejimin militarist ve otoriter karakteri her fırsatta dile getirildi. Kıbrıs'ta silahlı kuvvetlerin çözüme karşı olduğu tekrar tekrar vurgulandı. Bunlar, sanki İlerleme Raporu'nun olumlu çıkmaması için bilinçi sürdürülen faaliyetlerdi. İnternet sitelerinde İlerleme Raporu'nun yayınlandığına ilişkin bir haberi okurken bunları düşündüm. BBC sitesinde bu haberin yanısıra bir başka haber de dikkatimi çekti. O daha düşündürücüydü... Haber, Alman gazetelerinin (dünkü) ortak konularından biriyle ilgiliydi. Bir generalin görevden alınışından söz ediyordu. (Bir generalin görevden alınışı size biraz garip gelebilir, ama bazı ülkelerde böyle şeyler de oluyor...) Fena halde dikkatimi çeken bu haberi size de aktarmak istiyorum. "Alman gazetelerinin bu sabahki ortak konularından biri, ırkçı yorumlar yapan bir milletvekiline destek mektubu gönderen tuğgeneralin görevden alındığı haberi. Üstelik sözkonusu general ülkenin seçkin komando birliği KSK'nın komutanı. Ülkede geçenlerde Hıristiyan Demokrat bir milletvekili Yahudilerin de Almanlar kadar ellerini kana buladığını, onların da Rusya'daki Stalin terörü döneminde işlenen cinayetlere katılmış bir ırk olduğunu söylemişti. Tuğgeneral Reinhard Günzel de milletvekiline, "Almanlardan çoğunun görüşlerini temsil ettiğini" söyleyen bir mektup yazmıştı. Münih'te yayımlanan Süddeutsche gazetesine göre: "Günzel, milletvekili kadar aptal bir general. Savunma Bakanı Peter Struck kendisini derhal görevden alarak en doğrusunu yaptı. Çünkü Günzel, yalnızca kendini değil orduyu da lekeledi. Bir hukuk devletinde ırkçı nefretin başladığı yerde, ifade özgürlüğü biter. Ama Günzel olayı Hıristiyan Demokratlar için de büyük bir ders niteliğinde. Irkçı sözlerin sahibi Martin Hohmann parti üyeliğinden atılmalı. Ama savunma bakanının aksine, Hıristiyan Demokratlar'ın lideri Angela Merkel bunu yapacak cesareti kendinde bulamadı." Konu hiç önemli değil. Generalin söyledikleri de beni çok ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren olayın kendisi. Aslında bu haber hepimizi çok yakından ilgilendiriyor. Bu haberden de anlaşıldığı gibi bu ülkede bazı işler çok ters gidiyor. Sivillere, farklı düşünenlere, farklı inançta olanlara ve farklı etnik kimliği olduğu söyleyenlere sövüp sayan, onları aşağılayan generallerin görevden alınmaları bir yana; onların sözleri ile insanların işlerine son veriliyor, gazeteciyse gazetesinden kovuluyor, milletvekili ise dokunulmazlığı kaldırılıp hapislere atılıyor, sıradan vatandaşsa başına olmadık şeyler gelebiliyor. Ben birçok kereler bu nedenle işten atılmış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bir generalin işten atılmasını doğrusu istemem. Kimsenin işsiz kalması, onunla çok farklı şeyler düşünüyor olsak bile beni sevindirmez. Ben şunu söylüyorum: Bir general istediği gibi konuşma hakkına sahipse ve konuştuğu için başına bir iş gelmiyorsa, hiç olmazsa başka vatandaşların da konuştukları zaman başlarına bir şey gelmesin. İşten atılmasınlar, hapse tıkılmasınlar, horlanmasınlar. Bu memleketin geleceğine ilişkin bütün dileğim bundan ibaret. Bunun dışında İlerleme Raporu, Kıbrıs meselesi falan ayrıntı kalıyor…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |