O kadar çok şeyi öyle kısa aralıklarla tartışıyoruz, bir tartışma bitmeden diğeri öyle büyük hızla gündemimizi işgal ediyor ki, aradan bir süre geçtikten sonra, üzerinde onca lâf ürettiğimiz konuları unutuveriyoruz. Bizim kadar tartışma tüketen toplum zor bulunur.

Ara sıra geçmişe uzanıp bazılarını hatırlatmak gerekiyor.

1 Mart tezkeresi reddedildiğinde çok şey söylenmişti de, televizyon programlarına taşınan, köşelerde işlenen en önemli tezlerden biri, Ak Parti'nin niyetleriyle ilgiliydi. Bildik yorumcular, en ciddi ifadelerini takınarak, "AKP bunu bilerek yaptı" demişler ve eklemişlerdi: "Gizli gündemleri var: Kıbrıs konusunda ileri adım atmayarak Türkiye'yi AB'den uzaklaştırıyorlar; tezkereyi reddetmekle de ABD'yle araya mesafe koydular. Niyetleri, Türkiye'yi İslâm Dünyası'nın bir parçası yapmak…"

Herhalde hatırladınız. Bu tezi işleyenlerin söyledikleri kulaklarınızda çınlıyor olmalı; yazıları gazete arşivlerinde duruyor zaten. O çok bilmiş edalarının göz belleğimizden silinmesi kolay olmayacak…

Bugün görüntü o tezin iddia ettiğinden çok farklı: Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin üzerinden Washington'dan basılan 'stratejik ortaklık' propaganda kılıfı kalktı; iki ülke eskisinden daha 'akılcı' bir zeminde sürdürüyor ilişkilerini… Ak Parti, Türkiye'yi AB üyesi haline getirme konusunda önceki hükümetlerden çok daha samimi…

Türkiye'de her dört kişiden üçü AB üyeliğinden yana. İstemez görünenler de, "Nasıl olsa bizi almazlar, tâviz vermeyelim" veya "AB bizi kimliğimizden soymak istiyor" gibi sebeplerle bu tavrı benimsiyorlar. Cumhuriyet'in ilânından buyana AB kadar toplumu birleştiren bir başka proje gündeme gelmemişti. Bu bakımdan, Ak Parti'nin, hükümette izlediği Türkiye'yi AB üyesi yapmayı amaçlayan politikalarında şaşırtıcı bir yön bulunmuyor.

Şaşırtıcı olan, AB yanlısı olmaları beklenen, bugüne kadar hep 'Batıcı' görünmüş kesimlerin tavrıdır. AB ile ilişkiler son kertesine ulaştığında, o kesimler, ülkenin üyelik şansını yoketmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Türkiye'nin üyeliğine karar verecek başkentlerden bakanları olumsuz düşüncelere sevk edecek her görüş ve davranış tarzı, o kesimlerin sözcüleri ağzıyla ifade edilip temsilcileri eliyle sahneye konuluyor…

Olaylar, Ak Parti hükümetinin ülkeyi Batı ittifakından kopartıp mâceralara sürüklemek gibi 'gizli bir gündemi' bulunmadığını ispatladı; ancak, şu yakınlarda yaşadığımız olaylar, Türkiye'nin AKP dışı etkili çevreler eliyle Batı ittifakından kopmasını getirecek gelişmeleri gündeme dayamakta. Önümüzdeki altı ay içerisinde, ülkemiz, tarihinin en ciddi kopuşu ve savruluşuyla karşı karşıya kalabilir.

Türkiye'nin dinamikleri tek boyutlu bir dış politika çizgisine mahkum olmamızı gerektirmiyor; AB üyesi olmayan bir Türkiye'nin de bölgesinde etkin politikalar üretmesi elbette mümkündür. Ancak, ülkeyi bu tercihi yapmaya zorlayanların, bu tercihin kapımıza dayayacağı yeni sorunlarla baş edebileceklerinden kuşku duymak da hakkımız. Türkiye'yi içine sokacakları savrulma, umdukları türden 'hayırlı' bir sonuç üretemeyebilir. AB üyesi olarak, demokrasisinin kanalları genişlemiş, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğü ilkesini hayata geçirmiş müreffeh bir ülke haline dönüşemeyen Türkiye, ABD ve AB tarafından çok daha kolay manipüle edilebilir… Bugün AB üyeliğini hangi sebeple baltalıyorsa o kesimler, yarın, AB üyesi olamamış Türkiye'nin, kaçındıkları konularda daha büyük tâvizler vermeye zorlandığı gerçeğiyle yüz yüze gelebilirler.

Daha açık konuşalım: AB üyesi olamamış Türkiye, Kıbrıs konusu başta olmak üzere hemen her uluslararası sorunda, bugünkünden daha büyük zorluklarla karşılaşacaktır. Refahını artıramamış, demokrasisi özürlü, insan haklarına saygısız bir ülkenin, o zorluklarla başetmesi imkânsızdır.

Ak Parti dış politika öncelikleri konusunda sınavdan geçti ve kazandı; şimdi de 'Batıcı' bilinenler aynı sınavdan geçiyor.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu