|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
(Aşağıda okuyacağınız yazı, Cemil Meriç, Oğuz Atay, Sinan Çetin ve Ahmet Kekeç'ten mürekkep bir yazı kurulu tarafından, yazar konu sıkıntısı çektiğinde ya da sigarasız ve üzgün olduğunda devreye sokulmak üzere kaleme alınmış, yine Ahmet Kekeç tarafından "makale" hüviyetine sokulmuştur.) İlerici-aydın her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük "yarı aydın çetesi", yıllardır kendini yenileme gereği duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak "bezirgân oyunları"yla ayakta durmaya çalışmaktadır. "Aydın halkın öncüsüdür" derler ya, oysa artık aydın kendi halkının yapmaya başladığı atılımların gerisinde kalmaya başlamıştır. Her defasında aydın batırır, halk kurtarır... Bugün haksız olarak gaspettikleri yerler gerçek sahiplerini beklemektedir. Halkın evrensel ruhuna inanan, onu derinliğine tanımaya çalışan gerçek bir aydın topluluğu bu "kültür ve siyaset gangsterleri"nin yerini almazsa, toplumun ve çağın çok gerisinde kalacaktır Türkiye. Ve yüz sene sonra, bu ülkeye bir kez daha yazık olacaktır. Birbirlerine ödül dağıtan, oyunun kurallarını bozmaya cesaret edemeyen bu kuru kalabalık, aslında tek bir kütledir. "İlericilik-gericilik" kavgası görünüşte bir çekişmedir. İlericiler, yerlerini muhafaza etmek için değil "namuslu" bir sosyalistin, sahtekâr bir bezirgânın yapmayacağı oyunlarla uğraşırlar. Sadece kendilerini övenlere pay verirler. İlerici olmak, Türkiye gerçekliğini tanımaya yeterli değildir artık. İlerici olmak geride kalmaktır, hayatın dışına çıkmaktır. Bir sosyalist eleştirmenimizin dediği gibi, "Türk solu geç uyanır, çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir." Bu insanlardan artık Türk halkı hiçbir şey beklememeli. Üç kâğıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmeti İslâm kurtulur. Bunlar, "çürüyen et, dökülen diş" gibidirler. Bayrak yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. Kim hangi kapıdan ekmek yiyorsa, o kapının kulluğunu etmektedirler. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu'nun kötü bölümü olan "kapıkulu" kurumunun temsilcileridir. "Yanaşma" ruhu iliklerine sinmiştir. Kendilerine bir de, ekstradan "koruma kollama" görevi verirler: Vatanı korumak... Oysa bütün yaptıkları vatanı halktan, yani gerçek sahiplerinden korumaktır. İlericiler, kendisini teşhis ve teşhir edenleri "devlet düşmanı" ilan ederek yavuz hırsızlık oynar. Bu ülkede kendisini "ilerici" sayanlardan kimse ehliyet sormamaktadır. Solda ve sağda hayli kalabalık olan bu çıkarcı zümre, bütün gösterişine rağmen, kim parayı bastırırsa ona hizmet etmektedir. Ele güne, hele sağcılara, solculara karşı ayıp olmasın diye kabahatlar örtbas edilir, savunma mekanizmaları devreye sokulur. Kol kırılır yen içinde... Artık her yerde, kimin, hangi kampın, hangi ideolojinin, hangi "izm"in adamı olurlarsa olsunlar, bunları teşhir etmenin vakti gelmiştir. Halk bunlarla yüzleşmeli. Siyasetçi bunlarla yüzleşmeli. Yazarlar romanında, hikayesinde, şiirinde bu "yüzleşme"nin öyküsünü anlatmalı. Gerçek kurtuluş budur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |