AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Bir zamanlar, bir cezaevinde...

Radikal'den Neşe Düzel'in, 1981-1984 arasında yolu Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nden geçmiş. Binlerce tutuklu-mahkûmdan biri olan Selim Dindar'la yaptığı sarsıcı söyleşinin üzerinden birkaç ay geçti. Bu sayfada size o söyleşiyi sunarken, "Ah" diye iç geçirmiştik, "bir televizyon kanalı çıksa, Selim Dindar'ın anlattıklarını yayımlasa…"

Kuşkusuz "hayali cihan değer" türünden bir iç geçirmeydi bizmkisi; gerçek olamayacak kadar güzel bir hayaldi… O söyleşinin ardından, siyasi fikir dergisi Serbestî, o yıllarda o cezaevinde yatmış 29 kişinin "işkence tanıklıkları"nı yayımladı… Ve bu tanıklıkların bir bölümü, Serbestî dergisi kaynak gösterilerek, Ertuğrul Mavioğlu imzasıyla 10 Kasım 2003 tarihli Radikal'in manşetine yerleşti…

Ne dersiniz, bu "öcü" konunun bir günlük gazetenin manşetinde görülmesinden cesaret alıp "bir televizyon kanalı"na ilişkin kurduğumuz hayali tazeleyelim mi?

Aşağıda okuyacaklarınız, biri hariç, Radikal'in seçtiği "tanıklıklar"dan oluşuyor. Biz oraya Nazif Kaleli'nin bir "anı"sını daha ekledik; Koğuş "süsleme" anısını…

Garabet'e sünnet

K.Y. (Diyarbakır doğumlu, 16 yaşında tutuklandı): Bana cop sokmaya çalıştılar, çok direndim, kafamı duvarlara vurdum, kendime büyük zarar vereceğimi gördüler, benden vazgeçtiler. Ama arkadaşlarımdan yaklaşık 200-250 insana cop soktular. Aslen Ermeni olan Garabet Demircioğlu arkadaşımız vardı. Maşallahlı sünnet elbisesi giydirerek, törenle sünnet ettirdiler, ismini de Ahmet olarak değiştirdiler.

Koç mu kuzu mu?

Nazif Kaleli (Şanlıurfa doğumlu): Üzerinde 40 çivi olan bir sopa vardı, onunla vuruyorlardı. Bir tane 'kuzu' dedikleri sopa vardı, bir de 'koç'. Biz her zaman copu tercih ediyorduk. Cop korkunç acıtıyordu, ödem oluşturuyordu, ama daha sonra geçiyordu. Ancak sopalar kemikleri eziyordu.

'Ağzına işeyeceksin'

Cevdet Baran (Diyarbakır doğumlu): Bişar Akbaş adında bir arkadaş vardı. Gardiyanların emrine karşı çıkıyordu, yürümüyordu, hem rahatsızdı hem de inat ediyordu. Bir gün gardiyan kolumdan tuttu ve "Çık" dedi. Bişar'ın yanına götürdüler. Onu karın içine yatırmışlardı ve bana dediler ki, "Ağzına işeyeceksin."

"Yapmıyorum" demedim. "Gelmiyor komutanım" dedim. Beni dövmeye başladı. Epey dövdü, karın içinde sürdürdü, tabanlarıma vurmaya başladı. Ne yaptıysa "Gelmiyor" dedim. Sonunda beni de Bişar'ın yanına yatırdı.

Koğuş 'süsleme'

Nazif Kaleli: Bir de ne yapıyorlardı? "Hangi koğuş daha iyi süslenirse o koğuşa mükâfat var" deniliyordu. Koğuş süslemek neydi? İşte hafta sonu ailelerimiz gelir, bize beş on kuruş para yatırırlar, o paralarımızın hemen hepsini doğrudan kantine yatırıp boya, fırça vs. aldırırlardı. Bu malzemelerle Atatürk resmi yapılır, Atatürk'ün annesinin resmi yapılır, "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye yazılır.

'Ranzadan düştüm'

Mehmet Emin Kardeş (Mardin doğumlu): Dövüyorlar, muhakkak dövdüğü kişinin bir tarafını da kırıyorlardı. "Ne oldu sana" diyorlar, "Ranzadan düştüm komutanım" diyorduk. Herkese avuç avuç bok yediriyorlardı, bu çok sıradandı. 23'üncü Koğuş'ta Y.A. adında bir arkadaşımız vardı. Herkesin gözü önünde ona cop soktular. Cop sokma, bok yedirme çok adettendi.

'Kanlı karavana yedik'

Selahattin Bulut (Mardin doğumlu): Kapı açılıp karavanayı içeriye getirmeden önce gardiyan bizi çok döverdi. "Verdiğim yemeğin hakkını istiyorum" derdi, ta ki bir tarafımızdan karavanaya kan akana dek döverdi. O işkence döneminde günde üç öğün, kanlı karavana yerdik. Diş macunu, deterjan, çöp gibi şeyleri yediriyorlardı. Cezaevine Türkçe bilmeyen ziyaretçi alınmazdı.

Türkçe bilmeyen nenem, dilsiz taklidiyle görüşe girdi. Ağzından bir kelime çıkmadı. Sadece hıçkırıyor, yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Ben çıkmadan da öldü.

Çıplak koridor temizliği

Behlül Yavuz (Diyarbakır doğumlu): Bir gün, "Sizi hamama götüreceğiz" dediler. İki ayda bir yarım kova soğuk su bize ya düşüyor ya düşmüyor. Bu hamam nereden çıktı diye endişelenmeye başladık. Hamama gittik, "Soyunun" dediler. Herkes çırılçıplak soyundu. "Su dök", biraz su döküldü. "Sabun sür", sabun sürüldü.

"Su dök", biraz su döküldü ve "Giyin, çık dışarı" dediler. O ıslak ve sabunlu halimizle, atlet ve külotları giydik. Büyük koridorda, "Tek kol sıra halinde dizilin" dediler. O koridor, dayaklar nedeniyle hep kan ve irindi. Birinci sıra kaba kirleri sildi, ikinci sıradakiler arta kalan ince tabakayı siliyorduk, üçüncü sıra da tertemiz siliyordu ve o halde bizi koğuşa geri getirdiler. O pislikle yatmak zorundaydık. Her taraf kan ve irindi. Aşırı bir bitlenme vardı. Sekiz saat sürekli dayak yiyorduk. Dayak yemediğimiz yemek aralarında ve molalarda da birisi Atatürk'ün nutukları ve yaşamını okur, biz de tekrarlardık.


'Kaya'yı kim vurdu? Gazeteler 'izah' kaynıyor

Ofisinin önünde silahlı saldırıya uğrayan Kaya Çilingiroğlu'yla ilgili haber, bu tür durumlarda hep olduğu gibi gazeteciler arasında "kendi haberini farklılaştırma" yarışına sebebiyet verdi… Ve her zaman olduğu gibi bazı gazeteler işi gene abarttı…

İşin normali, tabii ki "olan"ı aktarmak ve onunla yetinmekti. Haber yazılırken "neden?" sorusuna verilecek doyurucu bir cevap yoksa, işin doğrusu o soruyu cevaplamadan geçmektir; bunu yapan gazeteler vardı…

Gene meşru sayılabilecek başka bir haberleştirme tarzı, "olan"ın yanı sıra "neden?" sorusunun cevabı olabilecek gibi görünen ihtimalleri sıralamaktır. Burada da şöyle bir problemimiz var: Gazeteci, üzerine boca edilen bütün ihtimalleri haberine aktarmak durumunda değildir, kendisine ciddi görünenleri araştırır ve aktarır, görünmeyenleri eler… Örneğimizde, benzer örneklerde olduğu gibi, "kaynaklar"ın (bunu "söylentiler" diye de okuyabilirsiniz) gazetecilerin üzerine boca ettiği bütün ihtimaller aynen okurların üzerine boca edilmiştir…

Geliyoruz, üçüncü kategoriye… Bu kategoride, ihtimallerden birini "kesin" başlıklarla okurlara sunan gazeteler var. İki gazeteyi buraya yerleştiriyoruz:

Sabah: "Çete futbola kan bulaştırdı…"

Vatan: "Kaya'yı neden vurdular? AÇIKLIYORUZ…"

Vatan'ın hakkını yemeyelim, o Sabah'tan daha "kesin…" Sabah, daha alt başlıkta "havlu atıp", öne çıkardığı ihtimalin "iddia" olduğunu söylüyor: "Müthiş iddia: Çilingiroğlu'nu Trabzonspor yönetimine adam sokmalarını engellediği için Karadenizli bir çetenin tetikçisi vurdu…"

Vatan ise birinci sayfa malzemesi sınırları içinde başlıktaki kesinliğinden milim taviz vermiyor: "Yeraltı dünyasına yakın bir isme 160 bin dolar borcu vardı. Bir yıldır ödemediği borcun bedeli üç kurşun oldu. (…) Saldırının, Trabzonspor Kongresi ile ilgili olduğu söylendi. Ama gerçek çok farklı. Kurşunların ardında bir alacak-verecek meselesi var."

Peki, gazete nasıl bu kadar kesin konuşuyor? Hangi kaynaklara dayanıyor? Devamında, haberin, "Çilingiroğlu'na yakın kaynaklar"a dayandığını öğreniyoruz… İyi de, o kaynaklar öbür gazetelerden bu kadar uzak mı ki, onlar bunu hiç değilse ihtimallerden biri olarak belirtmemiş?

Yanlış anlaşılmasın, belki de olay, Vatan'ın yazdığı nedenle gerçekleştirildi… Belki de önümüzdeki günlerde bu ihtimal kesinlik kazanacak… Fakat haber dili diye bir şey var… Güçlü de olsa, bir ihtimali "açıklıyoruz" deyip, kesinmiş gibi sunmak olacak şey mi?

Bu bahiste, Milliyet'in "izah"ına değinmeden geçmek olmaz... Neredeyse bir tam sayfaya yayılan haberin "Terim, en sevilmeyen futbol kişiliği..." başlıklı çerçevesinde şöyle deniyor: "Kaya Çilingiroğlu, 4 Kasım 2003 tarihinde Vatan gazetesinde yazdığı Galatasaray'la ilgili yazı yüzünden vurulmuş olabileceğini belirtti..."

Çerçevede "o yazı" da hatırlatılıyor: "Derbinin kalitesini bozup maçı bu hale getiren ikili Bülent-Ayhan, Terim, hal ve hareketleri, beyanatları ile Türkiye'nin Galatasaraylılar dahil 'en sevilmeyen' futbol kişiliği..."

Bu "çerçeve" de çok tuhaf... Bu tür yazılardan spor sayfalarında her gün onlarcası yayımlanmıyor mu? Doğrusu, Çilingiroğlu'nun meseleyi buraya bağlaması akla çok yakın gelmiyor. Hem zaten onun böyle dediği Milliyet dışında hiçbir gazetede yok. Bakalım, Milliyet'in "izah"ından nasıl bir gürültü kopacak? (A.G.)


13 Kasım 2003
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED