AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Terörün yeni yüzü

Cumartesi günü yaşadığımız dehşeti, dün bu sütuna psikolojik bir kurgu içinde taşımaya çalışmamın bir sebebi vardı. Bir insanın kendini, sonuçları ve hedefi çok da iyi tanımlanmamış olan ve öldürmeye yönelik bir eylem uğruna feda edebilmesi üzerine kurulu intihar saldırısı şeklindeki terörün hayli yeni sayılabilecek yüzü üzerine bugüne kadar ciddi anlamda durulmadığını düşünüyorum.

II. Dünya Savaşı'nda yegane amaçları, kullandıkları uçakları düşmanın rakip gemilerinin bacalarından içeri sokmak olan Kamikaze pilotlarını hepimiz biliyoruz. Ölüm riskinin zaten hayli fazla olduğu savaş gibi bir ortamda, bu tür bir saldırıyı diğer cesur saldırılarla veya cansiparane savunmalarla bir tutabilirsiniz. Gerçekten de diğer tüm alternatifleri imkansız hale sokarak, mesela kaçmayı imkansız kılarak, kendilerini yaptıkları işe adayan ve bu yolda ölmeyi göze alanları da aynı kategoriye sokabilirsiniz belki. Ancak burada atladığımız bir nokta var: Ne kadar riskli olursa olsun, ölümün göze alındığı tüm diğer eylem ve taktiklerde hayatta kalmak esastır. Görevin tamamlanması için hayatta kalabilmek gerekli değildir belki ama, yine de az da olsa hayatta kalabilme şansı bulunmaktadır. Oysa intihar saldırılarında ölmek esastır ve intiharınız operasyonun başarısını doğrudan etkilemektedir. Yani başarılı olmanız, tamamen nasıl öldüğünüzle ilişkilidir. Bu şekliyle diğer bütün eylemlerden bir şekilde ayırmak gerekir bunları.

İkinci olarak, dünkü yazımızda da özelikle üzerinde durduğumuz gibi, çok ciddi bir psikolojik ön hazırlık isteyen bir süreç gerektirir intihar eylemi. Normalde, bir vakıa olarak intiharlarda görülen çaresizlik halinin, ideolojik bir ortamda bileğilenmiş bu tip militanlar için çok da geçerli olmadığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Zor olan, fanatik bir bilinçaltının oluşması için gerekli malzemeleri bir araya getirmek olacaktır. İntihar saldırısına hazırlanan biri, hem ideolojik olarak donanmış, hem psikolojik olarak kendini hazırlamış, hem alternatifleri kapatmış, hem de giriştiği eylem ile tasavvur ettiği düşman arasında düşmanına ağır bir yara vuran bir ilişki kurabilmiş olması gerekir. Gerek 11 Eylül saldırısı, gerekse Cumartesi günkü ikiz saldırılarda, teröristlerin tüm bu "gerek"leri nasıl bir araya getirebildiğini hâlâ kimsenin sorduğuna inanmıyorum.

Her halükarda, intihar saldırıları terörün mahiyetini de biraz değiştiriyor. Zira işin içine kendini feda etmeyi göze alabilen birini koyabiliyorsanız, iki husus bir anda o eylemin mahiyetini değiştirebiliyor. Bunlardan ilki, geride bir ceset bırakıyor olmanız. Bu, geride patlamış bomba parçaları bırakmak gibi nötr bir durum sayılmaz. Zira o ceset, uzmanlara eylemin mahiyeti hakkında çok şey anlatabilir. Bu bakımdan, faili meçhul kalması istenilen eylemler için anlamlı bir tercih değildir intihar saldırıları. Diğer yandan, eylemin merkezine bir insan yerleştirince esasında, teknik olarak belki ancak çok ciddi bilgi ve para gerektirecek bir zeka unsurunu "bedavaya" getirmiş oluyorsunuz. Yapacağınız eylemin teknik profesyonellik seviyesini düşürebilir, uygulamayı çok daha ucuza mal edebilirsiniz böylece. Dikkat edilirse, intihar saldırılarındaki teknik donanımın, diğer eylem tiplerinin ihtiyaçlarına göre hayli "kolay" ve çok daha "amatör" bir ruhla bir araya getirilebildiği görülecektir. Özetle, insanın girdiği her yer bir terör mahalli olabilmekte, insanoğlunun kullandığı en sıradan teknolojiler bile birer silaha dönüştürülebilmektedir bu yöntemle.

Tüm bunlardan bu tip eylemlerin, büyük güçlerin ve istihbarat teşkilatlarının güdümünde olmadığı gibi bir sonuç çıkarılabilir mi?

İnsanoğlunun icat ettiği en devasa mekanizmalardan biri olan devlet, bir güç temerküz merkezi olarak zamanla vatandaşlarının huzurunu temin dışında, kendi varlık sebepleri adına yaşayan kanlı, canlı bir varlık. Kendilerine ait güdüleri ve çıkarları olan binlerce kişi ve kurumdan oluşan ve bu yüzden de tek bir tutarlı karar mekanizmasına sahip olmayan bir organizma bu. Haliyle bu organizma içinde, zaman zaman devletin, terörü kendi çıkarları için kullanabildiği merkezler oluşabilmekte. Bazen bu merkezlerin çabaları, terörizmi devletin bir politikası dahi yapabilmekte.

Geçmişte sık sık yaşandı. Özellikle faili meçhul cinayetler, nokta hedef terör, profesyonel sabotaj gibi kimi eylemlerle devletler arasındaki ilişkiler itiraflarla, belgelerle, dedikodularla gün yüzüne çıktı. Peki yukarıdaki tahlilden, intihar saldırılarının devletlerle ve gizli örgütlerle bir ilişkisi olmadığını ileri sürebilir miyiz? Nihayet karşımıza harbi bir terör grubu mu çıktı yoksa?

Maalesef bu sorulara iyi niyetle cevap veremiyoruz. Zira her şeyden önce ilgili devletler bu tip eylemleri, kendi menfaatleri için kullanabiliyor. Son eylem, İsrail için bulunmaz bir fırsat oluşturmuşa benziyor. Keza Oklahama City ve New York'taki eylemleri de ABD, demokratik hakların kısılması ve uluslar arası çatışmalarının meşrulaştırılması için kullanmıştı. Bu yeni terör tipi, kanlı ikiz kardeş olarak niteleyebileceğimiz devletlerle terörizmi birbirinden ayırmıyor. Olsa olsa ikisi arasındaki ilişkiyi değiştiriyor ve daha da karmaşıklaştırıyor.

Ancak şu bir gerçek ki, bu tip ilişkilerdeki sis perdesi ardındaki dinamikler tahminlerimizden de hızlı bir şekilde değişiyor. Herhalde devletler de, bu yeni dinamiklerle henüz nasıl oynayabileceklerini bilmiyor.


19 Kasım 2003
Çarşamba
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED